Sibel Hürtaş / artigercek.com
Yeni partiler ve yeni partilerin suskunluğu
31 Mart seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun zaferiyle birlikte bir süre alıcısı olmayan yeni parti iddiaları bugünlerde Ankara’yı yeniden hareketlendirdi. Ali Babacan bir yanda Ahmet Davutoğlu bir yanda; eğer Davutoğlu’nun girişimi de başarılı olursa Türkiye bu yaza iki yeni parti ile girecek…
Ali Babacan kanadında son gelişmeler “yeni parti” için umut verici.
Ankara’da Babacan’a güvenini her fırsatta ifade eden kaynağım, “Bir aya kalmaz çok büyük hareketlilik olacak Ankara’da” diyor.
Yeni Parti diyoruz ama akıllara hep eski siyasetçiler geliyor. Zira Ankara’da gözü Ali Babacan’da bekleyen 50’yi aşkın eski AKP’li milletvekili, zaman zaman bir araya geliyor. Yeni bir oluşum başladığında Parlamento’daki AKP’lilerden de buraya geçişlerin olacağı iddialar arasında. Bununla da sınırlı değil... Türkiye yakın siyasi gelişmelerine damgasını vurmuş yüksek yargıçlar da bu yeni oluşumun içinde yer alacak.
Ali Babacan’ın yeni partisinin adı bu haliyle, bir zamanlar Türkiye siyasi hayatında rol oynamış eski siyasetçiler ve yargıçlarla anılıyor ama o kadar değil. Kaynağım, yeni partinin adı geçmeyen aktörlerini şöyle aktarıyor:
“Hep eski siyasetçiler konuşuluyor, anılıyor ama kadrolar bununla sınırlı değil. O siyasetçilerden daha etkili, kıyıda köşede kalmış, adı duyulmamış çok sayıda siyasi aktör var. Üniversitelerde ya da sivil toplum örgütlerinde çalışıyorlar, gençler…”
Peki ya Abdullah Gül?
Abdullah Gül yeni partinin tam olarak neresinde yer alacak? Bu konu da çok konuşuluyor. Gül desteğini sunuyor ama mesafeli yaklaşıyor. Gül bu partinin kurucusu olmayacak ama Babacan, Gül’ün himayesinde olacak. “Siz kurun ben bakayım” diyor Gül…
Abdullah Gül’ün siyasi kişiliğine de uygun bir davranış. Zira 24 Haziran seçimlerinde de aynı tavrı göstermişti. Gül’ün garantici risk almayan bu adımları; yeni partiye heyecanla bakanlar üzerinde olumsuz bir hava estiriyor. Gül’e yönelik eleştirilerin temelinde de bu yatıyor.
“Konuşamama” “ses çıkaramama” “tepki gösterememe”…
Yeni partinin bir türlü kurulamamasındaki ana etken de tam olarak bu. Bugün Ankara’da AKP’de siyaset yapıp da parti ile yolları ayrılan çok sayıda milletvekili olan bitenden şikâyetçi ancak seslerini çıkaramıyorlar. Bu garantörlük arayışı AKP’nin eski siyasetçilerinin üzerine suskunluk perdesi olarak inmiş; sinir bozucu bir hareketsizliğin kaynağını oluşturuyor.
Geçen aylarda eski AKP milletvekilleri bir araya geldi.
Her birinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilişkin önemli eleştirileri vardı. AKP’nin kuruluş felsefesinden nasıl uzaklaştığını tek tek anlatıp, dert yandılar.
Erdoğan’ın bir şiir okuduğu için hapiste yattığı günler dün gibi zihinlerinde. O gün Erdoğan’a askerî ve yargı vesayetinin uyguladığı her şeyi bugün Erdoğan’ın kendisi dışındakilere uyguladığını birebir şahitlik ettikleri anılarıyla dile getiriyorlar.
Bir şiir okuduğu için hapiste yatan Erdoğan’ın iktidarında milletvekillerinin hapiste olması bir örnek. CHP’li milletvekilleri ve bir MHP’li milletvekilinin hapiste tutulduğu Ergenekon sürecinden başlayan itirazlar sürecini anımsatıyorlar mesela… O süreçte bir grup siyasetçi ve yüksek yargıç, Erdoğan’la konuşuyor. Bu milletvekillerinin hapiste olmasına yönelik itirazlarını Erdoğan’ın kendi deneyimleri üzerinden anlatıyorlar:
“Onlar 9 milletvekili değil her biri 100’er bin oy almış olsa bugün cezaevinde tuttuğunuz 900 bin insanın oyudur” diyorlar. Ancak Erdoğan ikna olmuyor, kendisinin de hapiste yattığı anımsatılıyor, yine ikna olmuyor. (Anımsatalım sonra siyaset dışı ara bir yol bulundu. O milletvekilleri hapisten çıktı. Ancak hâlâ hapishanelerde milletvekilleri yer alıyor.)
Siirt seçimlerinde “Muhtar bile olamaz” denilen Erdoğan’ın önü siyasetin çabasıyla açıldı. Erdoğan iktidarında şimdi KHK garabeti üzerinden seçilenlere mazbataları verilmiyor. Ya Emine Erdoğan’ın elini başı kapalı diye sıkmayan askerler… Onlar da eski AKP’lilerin hâlâ zihnindeler. Konu buraya gelince, hepsinin aklına geçen haftalarda Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in elini sıkmayan komutan geliyor.
O gün ve ondan önceki günlerde kurulan bu masalarda verilen örneklerin sonu yok…
Tek sıkıntı var o da bu örnekleri verip, bu eleştirilerde bulunanların yüksek sesle konuşamamaları. Bu konuşmaların hep kapalı kapılar ardında bir dertleşmeye dönüşmesi… AKP’nin kurucularından eski AKP Milletvekili Kemal Albayrak, bu sessizliğe isyan edenlerden biri:
“Tayyip Bey’i sabaha kadar bekleyenler, hukuk dosyalarını koltuğunun altına alıp da ona yaranmak için bekleyenlerin sesi soluğu çıkmıyor. Hukukçular, ilim adamları yani konuşması gerekenler şu an rahat. AKP imkânlarını kullanmışlar rahatlar. Bunlar konuşmuyor, konuşsalar yeni siyaset oluşur. Ama konuşmuyorlar…”
Bu nedenle Ali Babacan’ın liderliğindeki bir oluşumda yer almayacağı; bu nedenle de yeni bir parti kuracağı belirtilen Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı çıkış değerli görülüyor.
Önce Davutoğlu kanadında yaşananları aktaralım. Davutoğlu, “bir parti kuracağım” diyerek ortaya çıktığında teklif götürdüğü çok sayıda adresten “ret” yanıtı aldı… Bir süre Babacan liderliğindeki bir oluşumda olup olmayacağı iddiaları ortaya atıldı ancak bunlar henüz konuşulmaya başlamadan Babacan’ın da buna soğuk baktığı ortaya çıktı.
Ahmet Davutoğlu, gel-git’lerin ardından kendi liderliğindeki bir parti için kolları sıvadı. Daha önce Ankara’da bazı adreslere teklif getirmiş ancak ret yanıtı almıştı. Çünkü o kesimlerin aklında Davutoğlu deyince Suriye meselesi canlanıyor…
Davutoğlu’nun yanında yer almayacak olsalar dahi Davutoğlu’nun yayımladığı 15 maddelik manifestoyu, içeriğine bakmaksızın bir ses olduğu için önemli buluyorlar. Zira umutların bağlandığı aktörlerin sergilediği sessizlik içinde Davutoğlu’nun çıkışı da “değerli” oluyor.
İşte böyle bir ortamda giderek saflar da sıklaşıyor…
Uzun zamandır ortada görünmeyen eski aktörler yeniden sahaya çıkıyor.
Kemal Albayrak’ın, “neredeler?” diye sorduğu hukukçulardan biri Cemil Çiçek uzun zaman sonra ortaya çıktı. Dün TOBB Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile birlikte boy gösteriyordu.
Erdoğan tarafında saflar sıklaşmaya başlamışken karşısında yer alanlar ne zaman nerede boy göstermeye başlayacak?
Ona da acil cesaret aranıyor!