HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Türkiye'nin acilen zorla yerinden etme, faili meçhuller, gözaltında kayıplar ve sokak infazları şeklinde ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerine ilişkin bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurması gerektiğini söyledi. Konuya ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerini de paylaşan Beştaş, "İHD bilançolarında, 1994 yılında 328, 1995'te 220, 1996'da 194 kayıp kayıt altına alınmıştır. Bu kayıtlara göre gözaltında kayıp sayıları 1997'de 66, 1998'de 29, 1999 yılında da 36 olarak yer almaktadır." dedi.
Meral Danış Beştaş, 'Zorla Kaybetme Suçu'nun Türk Ceza Kanunu'nda yeni bir madde olarak ihdası, bu suçların faillerinin araştırılması ve cezalandırılması için Meclis Başkanlığına kanun teklifi verdi. "12.10.2004 gün ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin gerekçesinde, Beştaş, evrensel hukuk normları ve evrensel ölçekte kabul edilmiş bütün uluslararası insan hakları belgelerine göre yaşam hakkının temel insan haklarından biri olduğuna dikkat çekti.
Yaşam hakkı konusunda Türkiye bakımından bazı olumlu gelişmeler olduğunu, bunlardan birinin de ölüm cezasının kaldırılması olduğunu dile getiren Beştaş, şöyle devam etti: "Yaşam hakkı ihlali yalnızca ölüm cezasının yasalarda bulunma ve bu cezanın infazı sorunundan ibaret değil. Türkiye bakımından ölüm cezası sorunu aşılmış bir sorun olmakla birlikte, 'yargısız infaz' diye nitelendirilen polisin keyfi silah kullanmasına bağlı öldürmeler özellikle 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu değişikliklerinden sonra artış göstermiştir. Genel olarak yaşam hakkı konusunda insan hakları hukukunda ortaya çıkan sorunlar, üçüncü şahısların eylemlerinden kaynaklı cinayet, tehdit ya da gözaltında intiharlar, gözaltında işkence ya da gözaltında hastalıktan kaynaklı olarak meydana gelen ölümler, zorla kaybedilmeler ya da yasadışı ve keyfi diğer öldürmeler (yargısız infaz türleri), kürtaj gibi konuları kapsamaktadır. Bu bağlamda devletler, bütün bu durumlarda yükümlülük altındadırlar. Devletler sadece üçüncü şahısların eylemlerine karşı hukuksal düzenlemeler yapmak ve yaptırımlar uygulamakla yükümlüğünü yerine getirmiş sayılmaz. Resmi otoritelerin uygulamış olduğu insan hakları ihlallerinden de birinci derecede sorumludur."
"742 KAYIP KAYIT ALTINA ALINDI"
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun "Zorla kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi"nde zorla kaybedilmenin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak nitelendiğine dikkat çeken Beştaş, İHD raporlarına göre özellikle 1992-1996 yılları arasında Türkiye'de gözaltında kayıp vakalarının en yüksek oranlara ulaştığını ortaya koyduğunu kaydetti.
Aynı dönemin silahlı çatışmalarda, faili meçhul siyasal cinayetlerde ve zorla yerinde etme uygulamalarında da yoğunluğun gözlendiği dönemin olduğunu dile getiren Beştaş, şöyle konuştu: "İHD bilançolarında, 1994 yılında 328, 1995'te 220, 1996'da 194 kayıp kayıt altına alınmıştır. Bu kayıtlara göre gözaltında kayıp sayıları 1997'de 66, 1998'de 29, 1999 yılında da 36 olarak yer almaktadır. Bu bağlamda söz konusu dönemde kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin sayısal verileri baz alındığında bu vakaların tek tek cinayetler olmaktan çok özellikle belli bir politik kesime karşı işlenmiş kategorik suçlar veya sistematik bir yok etme stratejisi olduğu ve dolayısıyla bu boyutuyla insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamına girebileceği gerçeğini doğurmaktadır. 1991 ve 97 yılları arasında özellikle Kürt illerinde yoğun biçimde yaşanan gözaltında kayıp, sokak cinayetleri ve faili meçhul diye adlandırılan politik cinayetler ile ilgili etkili bir soruşturma ve yüzleşme maalesef yaşanmamıştır. Zamanaşımı sorunu yüzünden işlenen binlerce cinayet ile ilgili bütün hukuksal süreçler tıkanmıştır. Kişinin yaşam hakkına karşı gelişen cinayetler Türk Ceza Hukukunda 'insanlığa karşı işlenmiş suçlar' kapsamına girmediği için zaman aşımı engeline takılmakta ve gerçek bir toplumsal uzlaşma ve helalleşmenin önü tıkanmaktadır. Türkiye, acilen zorla yerinden etme, faili meçhuller, gözaltında kayıplar ve sokak infazları şeklinde ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerine ilişkin bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurup özellikle Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına dair Uluslararası Sözleşme'nin tarafı olmalıdır. Türkiye, ceza kanununda Sözleşmede de belirtildiği gibi zorla kaybetmeyi yasaklayan ve bu suçu bir insanlık suçu olarak niteleyen hükme yer vermelidir. Böylelikle zorla kaybetme bakımından zamanaşımının işlemeyeceği garanti altına alınmalıdır. Türkiye, kapsamlı bir şekilde kayıplar ve toplu mezarlar konusunda insan hakları ve diğer ilgili sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile toplu mezarları uluslararası insan hakları belgelerine uygun şekilde ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 86 ve 87. maddelerine uygun şekilde açmalı ve süreç Jordan Prensiplerinde öngörüldüğü gibi işlemelidir. Soruşturma ve kovuşturma makamları kamu görevlilerinin karıştığı olaylar bakımından uyguladıkları cezasızlık politikasından vazgeçmelidir. Bu gün bile onlarca siyasi cinayetten yargılanan ve hala davaları devam eden bir takım rütbeli subaylar hala görevlerini yürütmekte ve kanunun onlara sağladığı bütün ayrıcalıkları sonuna kadar kullanmaktadırlar. Kanun mevzuatında zorla kaybedilen kişilerle ilgili yasal düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen söz konusu suçlar insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamına alınmamakta ve zamanaşımı yüzünden birçok dava düşme durumuyla karşı karşıya gelmektedir. Mevcut olan kanun maddeleri yakınlarını kaybeden insanların mağduriyetini gidermemekte ve kamu vicdanını ciddi anlamda zedelemektedir." CİHAN