Gümüşhane E Tipi Kapalı Cezaevinde 29 Ağustos 2020’de ölü olarak bulunan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağduru komiser yardımcısı Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölüm anına ait fotoğraflarını ve son dilekçesi dün boldmedya.com’da yayımlandı.
Sevinç Özarslan'ın özel haberinde cezaevinde tuttuğu günlüğün özellikle yaşadığı hak ihlallerini anlattığı kısımlara yer veriliyor.
Astım ve yüksek tansiyon hastası olan komiser yardımcısı, 4 Mart 2017’de cezaevindeyken şeker hastası olduğunu öğreniyor. Hastalığı teşhis edilemeden önce iki kez koğuşta düşüp bayılıyor, kafasını beton zemine vurduğu için şuurunu kaybediyor.
"GEREKİRSE TEKERLEKLİ SANDALYEYE KELEPÇELEYİN"
112 çağrılıyor ve hastaneye götürelim mi götürmeyelim mi tartışmasına şahit oluyor. Gümüşhane Devlet Hastanesi'ne götürüldüğünde arabadan inemiyor, askerlere başının döndüğünü ve kendilerini göremediğini söylüyor.
Tekerlekli sandalye verilmesini istiyor. Hatta sandalyeye kelepçelenmesini rica etmek zorunda kalıyor! Daha sonra o haldeki bir insanı acile yürüterek götürüyorlar.
Mustafa Kabakçıoğlu, 28 Şubat 2017’de saat 10:30 ile 14:00 arasında yaşadıklarını kayda geçirdiği aşağıdaki sayfada, yaşadığı ikinci düşme, şuuru kaybı ve kusma olayının kendisini çok rahatsız ettiğini söylüyor.
Şuuru yarı kapalı şekilde şahit olduklarını şöyle kayda geçiriyor: “Görevli gardiyanlar beni tekrar alıp cezaevi giriş/çıkış kapısına getirdiler. Burada görevli 112 ekipleri ve görevli jandarmalar arasında tartışma yaşadıkları, görevliler birbirine sürekli görevli oldukları konuları hatırlatıyorlar. Ben ise orada şuurum yarı açık yarı kapalı onları bekliyordum. 112 görevlileri, bu hastanın hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyor. Görevli gardiyanlar ise bizim başka işlerimiz var deyip duruyorlardı.”
“BENİ TEKERLEKLİ SANDALYEYE KELEPÇELESENİZ OLMAZ MI?”
Mustafa Kabakçıoğlu Gümüşhane Devlet Hastanesi'ne götürüldüğünde arabada yaşadıklarını ve kapıdan inerken maruz kaldığı kötü muameleyi şöyle anlatıyor.
Tekerlekli sandalyeye kelepçelenmesini rica etmek zorunda kalıyor: “Gümüşhane Devlet Hastanesi’ne geldiğimde görevli askerler ‘haydi in, geldik şeklinde hitap ettiler’. Bu sırada benim şuurum tam olarak yerinde değildi. Ben de kendilerine çok rahatsız olduğumu ‘başım sürekli dönüyor, sizi tam olarak göremiyorum’ şeklinde söyledim. Görevli asker, ‘ben ne yapabilirim, ben senin güvenliğin için buradayım, seni ben mi taşıyacağım’ şeklinde söylemler söyleyip durdu. Ben de ‘Hiç olmazsa bir tekerlekli sandalye getirin, beni ona kelepçeleseniz olmaz mı’ dedim. Görevli asker, bunlar benim görevim değil, içeriden gelsin bir görevli seni götürsün şeklinde aşağılayıcı bir hitapla beni yine geri araca bindirdiler. Sonra bir hastane görevlisi geldi.”
“NE YAPIYORSUN DEDİĞİMDE ASKERİN RENGİ ATTI”
44 yaşındaki komiserin hastanede yaşadığı bir olay ise daha korkunç. Görevli asker, bir an önce bitsin de eve gidelim diye serumun akış hızını hızlandırmaya çalışıyor.
O sırada bunu fark eden Kabakçıoğlu’na ise asker durumu kurtaran açıklamalar yapmaya çalışıyor.
ÖLÜMÜNDEN SORUMLU OLANLARI 2017’DE UYARIYOR
Kabakçıoğlu, günlüğünde cezaevinde 700-800 tutuklu olduğunu duyduğunu ve böyle kalabalık bir cezaevinde acil durumlar için neden bir sağlık ekibi istihdam edilmediğine dikkati çekiyor.
Maalesef bugün bile cevabı olmayan sorular soruyor, anayasada teminat altına alınan yaşama hakkının nasıl ihlal edildiğini gözler önüne seriyor. “Acaba ben ve benim gibi ciddi bir sağlık sıkıntısı yaşandıysa bunun sorumluluğu kim veya kimler olacaktır.” diyerek ölümünden sorumlu olanları ta 2017 yılında uyarıyor.
Mustafa Kabakçıoğlu aşağıdaki sayfada koğuşta düşüp bayıldığı 28 Şubat 2017 gününü anlatıyor. Güne normal bir şekilde başlıyor. Avluya çıkıyor.
Daha sonra ise koğuşa dönüyor. Kaloriferde ısınırken fenalaşıp düşüyor.
“SAĞLIK KONTROLLERİMİ YAPTIRAMIYORUM”
Cezaevlerinin en önemli sorunlarından biri de kalabalık koğuşlar ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği. 19 Temmuz 2016’da gözaltına alınıp 26 Temmuz’da hapse gönderilen Kabakçıoğlu’nun cezaevine girdikten 7 ay sonra sağlık sorunları başlıyor.
Ruhsal ve bedensel sağlığının iyi olmadığını yazıyor ve 3 Mart 2017’de günlüğüne sağlık hizmetlerine ulaşamadığını, kimseye derdini anlatamadığını, psikolojisinin bozulduğu notunu düşüyor: “Allah (cc), kimseyi bu şekilde aciz ve sıkıntılı bırakmasın, bir hiç uğruna, suçsuz ve günahsız olarak yaklaşık 7 aydır cezaevinde tutuklu bulunuyorum. Tutuklu bulunmam sebebiyle sağlık kontrollerimi yaptıramıyor ve sağlıklı yaşayamıyorum. Çünkü 8 kişilik koğuşta şu an 13 kişi yaşıyoruz. Nefes alamıyor, rahat hareket edemiyoruz. Bize bunları layık görenleri Allah’a (cc) sevk ediyorum. Gerçekten burası bir okul hatta üniversite hatta yüksek lisans yeri. Çünkü burada kimseye derdini anlatamıyorsun. Üzerine kapanan demir kapılar, üzerine geliyormuş gibi yüksek duvarlar, senin her gün psikolojini bozuyor. Allah (cc) kimseyi buraya düşürmesin.”
“HAKKIMI HELAL ETMİYORUM VE ETMEYECEĞİM”
Mustafa Kabakçıoğlu, 90 kilo ile girdiği cezaevinde 50 kiloya kadar düşüyor. Özellikle şeker hastası olduktan sonra hızla kilo kaybediyor. Neşesi de kalmıyor. Artık vücuduna hâkim olamadığından bahsediyor.
4 Mart 2017’de günlüğüne kırgınlıklarını yazıyor. 28 Şubat 2017’de yaşadıklarının ortaya çıkması temennisinde bulunuyor. “Bana kötülük yapanların Allah’ın (cc) mahkemesinde hesabını göreceğim. Çünkü kişi hakkımı helal etmiyorum ve etmeyeceğim.” diyor.
GARDİYAN İKİNCİ BATTANİYE VE PARASIYLA ALDIKLARI YASTIĞA EL KOYUYOR
Koğuş aramalarının banyo saatine denk gelmesi cezaevlerinde büyük bir sorun. Zaten kısıtlı zamanda banyo ihtiyacını gidermek için sırada bekleyen insanlar koğuş araması olunca bundan mahrum kalıyor.
Mustafa Kabakçıoğlu, günlüğünde böyle bir günü ayrıntılarıyla anlatıyor ve, “Zulüm zulüm zulüm… Zalimin zulmü varsa garibanın Allah’ı vardır.” ifadelerini kullanıyor. Bunun yanı sıra görevli gardiyanın üşüdükleri için aldıkları ikinci battaniyeye "bu fazla" diyerek el koymasına da, parasıyla aldıkları yastıkları götürmesine de günlükte tepki gösteriyor.
“BU ADALET SİZE DE LAZIM OLACAKTIR”
Mustafa Kabakçıoğlu, ilk duruşmaya çıkmadan önce ailesi tarafından kendisine gönderilen savunma evrakları haftalarca bekletiliyor, kendisine verilmiyor.
Bu olayı da tarihe bir not olarak düşüyor: “Kendimi savunacak evrak yok, kendimi nasıl savunacağım, adalet adalet… Bu adalet elbet bir gün size de lazım olur?”
10 NİSAN 2017’DE YAZDIĞI ŞİİRİ
SON SÖZÜ: “BU YAŞADIKLARIM BANA DERS, SİZE DE DERT OLSUN”