Dün İstanbul Sultan Ahmet Meydanı'ndaki bombalı saldırının ardından açıklama yapa Adana, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Hatay ve Mersin baro başkanları, 2013 yılında gerçekleşen Reyhanlı saldırısından bugüne Türkiye'nin ardı ardına bombalı saldırılarla karşı karşıya kaldığını belirtti. Baro başkanları, saldırıları önlemekle yükümlü olan siyasi iktidarın da sadece olayları kınamakla yetindiğini vurguladı.
Adana Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, Gaziantep Baro Başkanı Bektaş Şarklı, Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez, Mersin Baro Başkanı Alpay Antmen ve Osmaniye Baro Başkanı Dilem Aksoy, ortak basın açıklaması yaparak Sultanahmet'te dün yaşanan canlı bomba saldırısına tepki gösterdi.
Artık basın açıklaması yapmak ya da saldırıları kınamanın hiçbir anlam ifade etmediğini belirtilen baro başkanlarının açıklamasında, "Reyhanlı'nın ardından Suruç ; Suruç'un acıları dinmeden Ankara ve maalesef önleyici tedbirler almak yerine bunları seyreden bir siyasi iktidar… Güzel ülkemizin, güzel insanlarımızın kaderi bu olmamalıdır. Güzel ülkemiz Ortadoğu bataklığında çırpınan bir güvercin olamaz." denildi.
Şiddet ve terörden medet umanların tarih boyunca başarıya ulaşamadığı vurgulanan açıklamada, "Ancak artık siyasi iktidarın 'Yurtta sulh cihanda sulh ilkesini' kabule ederek önce ülkemiz içindeki barışı tesis etmesi; sonra da komşularımızla sıfırdan iyi ilişkiler kurması hayati önem taşımaktadır. Bu ve bunun gibi alçak terör saldırılarını önlemek siyasi iktidarın işidir. Ancak görünen o ki iktidar sadece, bizim gibi, olayları kınamakla iktifa etmektedir." ifadelerine yer verildi.
Suriye'deki iç savaşı çıkaranların bu savaşı sözde bitirmeye çalışırken aslında Ortadoğu'yu parçalayarak paylaştığı belirtilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: "Bugün ülkemizin yaşadığı bu hain terör saldırıları da Suriye devletinin toprak bütünlüğünün bugünkü haline getirilmesinin bir sonucudur. Hiç bir yerli ya da yabancı güç, çete veya katiller sürüsünün Türkiye Cumhuriyeti topraklarında terör estirme; siyasi görüşünü beğenmediği grupları katletme yurttaşlarımıza ders verme, ülke siyasetine ayar verme hak, yetki ya da haddi olamaz. Suriye'de olduğu gibi ülkemizde de siyasal, mezhepsel ve etnik bir ayrışmayı körükleyen emperyalist işbirlikçi cihadist güçlerin ve tüm sorumluların, artık ülkemiz sınırlarında kan dökmesinin hesabı adalet önünde sorulmalı; siyaseten sorumlu olanlar da halka hesap vermelidir. Ancak olayın başka bir acı yönü de bu hain ve alçak terör saldırısı hakkında yayın yasağı konulmasıdır. Hiçbir siyasi güç halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlamamalıdır ve kısıtlayamaz."
Tablonun bütününe bakıldığında Türkiye'nin yangın yerine döndüğü ifade edilen açıklamada baro başkanları şunları belirtti: "Ülkemizin güney doğusunda her gün güvenlik güçlerimiz şehit vermektedir. Her gün sivil insanlarımız hayatlarını kaybetmektedir. Keza, silahlı terör örgütü de hendek siyaseti ile barış çığlıklarının güçlü çıkmasına mani olmaktadır. Bunlar yetmezmiş, başka bir derdimiz kalmamış gibi parlamenter sistemin yıkılması ve tek adamlık sistemine geçiş tüm gündemi işgal etmektedir. Bu da yetmemekte, Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizde mezhep ayrımını körüklemekte ya da insanların özel hayatlarına müdahale etmeyi kendinde hak görmektedir; daha da acısı cinsiyet ayrımcılığını had safhaya ulaştırmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye'de yargı siyasallaşmıştır. Ülke terör örgütleri anlamında yol geçen hanına dönmüştür. Terörü önleyici istihbarat görevini yerine getirmemektedir. Görevlerini yapmayanlar halen makam ve mevkilerinde durmaya devam etmektedir. Yayın yasakları ile halkın bilgi alma hakkı elinden alınmaktadır. Başta Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayeti olmak üzere faili meçhuller çözülememekte ve maalesef kaos derinleşmektedir. Unutmayınız failleri yakalanmayan, ihmalleri olanların halen görevde tutulması yeni faili meçhulleri ve terör olaylarını getirir."
CİHAN