Düzenlemelerden bunalan bankalar 22 Haziran'da faiz artırımına hazırlanan Merkez Bankası'ndan (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'ndan (BDDK) bir an önce normalleşme adımları bekliyor. Sektörde ticari krediler durma noktasına gelirken, bankalar ihtiyaç kredileri de aynı şekilde menkul kıymet tesisi zorunluluğu nedeniyle iştahsız davranıyor.
2.5 TRİLYONLUK YÜK
Kur Korumalı Mevduat (KKM) hedeflerinin de bankaları çok zorladığı belirtilirken, döviz alımının önüne geçmek adına uygulanan bu regülasyonların aynı anda olmasa da adım adım yumuşatılması bekleniyor. Verilen bilgiye göre bankaların önceliği ticari krediler önündeki menkul kıymet yükünün tamamen kaldırılması. Bankalar şu anda tuttukları döviz mevduatı ve kullandırdıkları ticari ve bireysel krediler karşılığında tahvil almak zorundalar. Çünkü ekonomi yönetimi, birçok regülasyona tabi tutarak bankaları devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) almaya zorluyor.
Bankaların mecburen aldığı tahviller kredi mekanizmasını kitlediği gibi aynı zamanda sektörün sırtında ciddi bir kambura dönüştü. Merkez Bankası verilerine göre piyasa değeri itibarıyla toplam 3 trilyon 387 milyar TL'lik tahvil portföyünün 2 trilyon 580 milyar TL'si, yani yüzde 76'sı bankaların elinde. Bloomberg Intelligence'ın, yeni ekonomi yönetiminin bankalar üzerindeki etkilerini değerlendirdiği Türkiye raporunda, tahvil faizlerindeki yükselişin, portföylerinde yüksek miktarda devlet tahvili bulunan bankaların 200 milyar liralık kayıp yaşamasına sebep olabileceği ve bunun da bankaların sermaye yeterlilik rasyosunda 200 baz puanlık düşüşe neden olarak yüzde 15'e geriletebileceği öngörüldü.
TL'de yüzde 15'lik kayıp zorlar
ABD'li yayın kuruluşu Bloomberg Intelligence raporunda, son dönemde TL'nin yaşadığı yüzde 15'ten fazla değer kaybının Türk bankalarını etkileyeceği öngörüldü. Kurdaki artış nedeniyle dört büyük yerli bankanın sermaye yeterlilik oranının 65 baz puan düşebileceği belirtildi. Raporda, Türk bankalarının kriz yönetimi becerilerinin bu yıl test edileceğine vurgu yapılırken, 2018 krizine atıfta bulunularak bankaların faiz kaynaklı şok terapilerine yabancı olmadığı vurgulandı. Öte yandan kurum analistlerine göre ise piyasa her ne kadar ortodoks politikalara hızlı bir dönüşü tercih etse de hükümet için büyüme ve istihdamın önceliğini koruyabileceği belirtildi.