MURAT ÇETİN - SAMANYOLUHABER.COM
Ankara’ya kışın soğuk bir gününde geldim yine. Ankara’nın kışını hiç sevmem, daraltır beni. Birkaç gün kalacaktım, birinci gün nereye gideyim kimi göreyim derken kendimi uzun süre gitmediğim Tepe Prime’da buldum. Gidenler bilir kendine özgü misafirleri vardır bu mekânın. Hemen yanındaki stüdyo dairelerde kimlerin kaldığını merak etmiyorum. Geçen ay İstanbul’da haber ayağıma gelmişti bu defa ben haberin ayağına gittim. “Sarayı’ın kâbusu: Anketler” başlıklı yazıyı yazarken MHP’nin durumunu ve lideri Devlet Bahçeli’nin tutumunu analiz etmeye çalışmıştım. O yazımı yazarken Bahçeli’nin görüşlerine başvurduğu akademisyeni aramış ve görüşlerine başvurmuştum. Telefonu kapatırken de “Ankara’ya geldiğinde ara“ demişti.
Öyle yapacaktım ancak önce biraz saha çalışması yapayım dedim, Tepe Prime’da birkaç kişi ile lafladıktan sonra Çayyolu’na geçtim. Başlı başına bir şehir olmuş Çayyolu aklım gitti. Sanki Ankara değil Manattan! Ne demek istediğimi merak edenler gitsinler baksınlar. Merak diyorum hakikaten merak ediyorum, bu lüks binalar ve rezidanslar son 20 yılın ürünü. AKP iktidarından sonra sanki şehir buraya taşındı! Eskiden başkent Ankara ve taşra Ankara tanımlaması yapılırdı. Çayyolu’ndaki bu zenginliğe, ihtişama ne tanımı yapılırdı bilmiyorum. Neyse!
AKP devri bitiyor
Uzun süredir görüşmediği dostumla yine bir arada idik! Oturur oturmaz sorularımı yağdırmaya başladım. Nefes almadan konuştum sanki! Yüzüme baktı gülümsedi, “Sen şimdi Devlet Bey ne yapıyor ve ne yapacak mı?” demek istiyorsun dedi. Anlatmaya başladı: “Şunu kesinlikle unutma Erdoğan ve AKP devri bitiyor! Onunla birlikte ona yandaş kim varsa onun devrî de bitiyor. Bu durum devletin dinamikleri tarafından değil sadece ABD ve AB hatta Rusya ve Çin tarafından satıl alınmış durumda. Şimdi bu işin birinci kısmı. Ama asıl olan Erdoğan ve AKP’nin gidişi nasıl olacak? Milli Görüş lideri rahmetli Erbakan’ın tarihi bir sözünü hatırlatayım. Sayın Erbakan 13 Nisan 1994’te Refah Partisi TBMM grup toplantısında şunları ifade etmişti: “Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak. “ Refah Partisi’nin iktidara gelişi kanlı olmadı, sert de olmadı. Demokratik bir seçimle iktidara geldiler ama gidişleri kanlı olmasa da biraz sert oldu."
Bahçeli’ye yakın isim kısa süreliğine düşüncelere daldı sonra yeniden konuşmaya başladı: “Şimdi ise Erdoğan ve AKP’nin gidişi sert mi olacak yumuşak mı olacak?” konusu tartışılıyor. Dahasını söylemek bile istemiyorum… Erdoğan ve iktidarı ile birlikte ona destek verenlerin de bu çığın altında kalacak olması kaçınılmaz."
“Soruna gelecek olursak “ dedi muhatabım… ”Evet soruna gelecek olursak Sayın Bahçeli, bu çığın altında kalmak istemiyor ve en uygun bir zamanda yolunu ayırmak istiyor.” “Ama sayın Bahçeli sürekli destek veriyor …” açıklamasında bulunurken muhatabım sözümü kesti, “Evet Sayın Bahçeli’nin sanki sözleri destek niteliğinde gibi ama satır aralarına bakalım… Tek tek sıralamaya gerek en son açıklamasına bakalım. Ne diyor Sayın Bahçeli, Erdoğan’ın bir daha cumhurbaşkanı adayı olmasının önünde engel yok diyor ama hemen arkasından da eğer varsa bu konuda yasal değişiklik yapılabileceğini ifade ediyor. İl bakıldığında kendi içinde çelişkili bir cümle! Sayın Bahçeli’nin bunu bilmemesi mümkün değil. O bilinçli olarak bunu yapıyor. Zira bu sözleriyle bir yandan Erdoğan’ın yanında duruyor algısı oluşturuyor bir yandan da Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için yasal düzenleme gerekebileceği tezini işliyor. Erdoğan’ın bunu okumaması mümkün değil!“
Anayasa’nın 116’ncı maddesi şu hükmü içeriyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verilen Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam eder. Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının görev süreleri de beş yıldır."
Bu maddeye göre Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’nın ikinci döneminde bulunuyor. Zira ilk kez 2014 yılında seçildi. İkinci dönemi ise 2018 yılında başladı. Erdoğan’ın yeni bir seçimde aday olması için, seçimleri yenileme kararının TBMM Genel Kurulu tarafından alınması gerekiyor. Zira Anayasa’nın ilgili maddesindeki “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” hüküm bunu gerektiriyor. Meclis’in seçimleri yenilemesi için de 367 milletvekilinin “evet” oyu vermesi gerekiyor. Cumhur ittifakını oluşturan AKP’nin 285, MHP’nin 48 ve BBP’nin 1 milletvekili bulunuyor. Toplam sayı 334 ediyor ve gerekli olan 367 rakamına ulaşamıyor. Anayasa maddesinin Meclis Genel Kurulu’nda değişebilmesi için 400 milletvekilinin onayı gerekiyor, referandum için ise 360 oy gerekiyor. Her durumda Cumhur ittifakının yasal değişiklik yapmaya gücü yetmiyor. Yanisi şu Bahçeli’nin önce partisinin Kızılcahamam Kampı’nda daha sonra Meclis grubunda söylediği “gerekirse yasal değişikliğe gideriz” sözleri Erdoğan’ın önünü açmak söylenmiş gibi durmuyor.
Bahçeli kanlı bir gidişin içinde olmak istemiyor
Bu hesabı hatırlattıktan sonra sözü yine kıdemli akademisyene bırakıyorum: “Sayın Bahçeli’nin tek derdi batan bir gemiden ayrılmak, düşen çığın altında kalmamak. Normal bir şekilde gitmemek için direnen Erdoğan ile yolları ayırmak. Bırakın kanlı gidişi sert bir gidişin içinde olmamak." Tam da bu aşamada araya girerek “Bahçeli, Sezen Aksu olayı, HDP’nin meşruiyeti ve kapatılması konuları başta olmak bazı açıklamalarıyla toplumu geriyor, kutuplaştırıyor, yangına körükle gidiyor! Bu şekilde sanki sert ve kanlı gidişin önünü açmış olmuyor mu? “ sorusunu yönelttim. “Devlet beyin hedefi yolunu ayırmadan önce Erdoğan’ı sıkıştırarak seçim barajının yüzde 7’ye düşmesini sağlamak. Devlet bey, yüzde 7’ye karşı Erdoğan’a seçilme yeterliliği şantajı yapıyor.” Araya giriyorum “ Bahçeli ver yüzde 7’yi al seçilme meşruiyetini demek istiyor yani. Meclis’teki dağılım ortada. Bahçeli seçilme yeterliliği tartışmasının büyümesi halinde bu olayın Erdoğan tarafından Yüksek Seçim Kurulu’na götürüleceğini de biliyor. YSK ise Erdoğan’ın elinde bir kurul. Buradan olumlu kara çıkar zaten. Ancak böyle bir durumda da MHP’nin siyasi tavrı ve duruşu çok önemli. Yani Bahçeli asıl buna oynuyor. Öyle mi? “ diyorum. Ama yüzde 7 değişikliğin olsa bile bir yıl öncesindeki ilk seçimde uygulanamayacağını hatırlatıyorum. O da Bahçeli’nin misyon adamı olduğunu MHP’nin de bu misyonun ana gövdesini oluşturduğunu dolayısıyla yeni dönemde kendisinin değil MHP’nin önünü açmak için böyle bir hamleye ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Sohbet bittiğinde önüne gelen çaydan bir yudum dahi almadığımı farkettim. Çayım soğumuştu! Yeni bir çay söyleyecekken, akademisyen dostumun garsona “Sen bize Türk kahvesi getir, sade olsun “ sözüne itiraz edemedim! Kahveleri beklerken sevgili dostum eğilerek “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur” deyiverdi. “ Ne demek istiyorsun?” dercesine yüzüne baktım oralı olmadı. Biraz daha yaklaştı ve daha sessizce “Boşanacaklar, hem de talak-ı selaseyle boşanacaklar…yakındır!!” deyiverdi. Kahveler de gelmişti!