Türk siyasi hayatında 2016 yılı, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmaların yaşandığı bir yıl oldu.
Tartışmalar sonucunda Anayasa değişikliği taslağı hazırlandı. En fazla dikkati çeken ve kamuoyunun yoğun gündem maddesini oluşturan kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddeler oldu.
Taslak ile başbakanlık makamının kalkmasıyla birlikte Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlendi ve yeni sistemin adı “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” olarak ifade edildi.
16 Nisan 2017 günü yapılan referandum yapıldı. Referandum öncesi değişikliğe ilişkin lehte ve aleyhte olan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler gibi toplumun birçok kesiminden kişi ve örgütler görüşlerini çeşitli şekillerde paylaştı.
Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB) aynı günlerde gerçekleşen Genel Kurulu’nda “Başkanlık Sistemi’ne Hayır” kararı alındı. Karar çeşitli vasıtalarla paylaşıldı, birliğin internet sitesinde de yayınlandı.
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünün ihbarı üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5 Temmuz 2018 tarihli kararıyla, TMMOB Başkanı Emin Koramaz hakkında Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca 228,01 TL idari para cezası uygulandı.
“SİYASİ PARTİLER DIŞINDA KİMSE PROPAGANDA YAPAMAZ”
Cezanın gerekçesinde, YSK’nın 2017 tarihli bir kararına atıf yapılarak, siyasi partiler dışında başka bir kamu kurum ve kuruluşlarının propaganda çalışması yapamayacağı ileri sürüldü.
Koramaz, toplumun büyük kesiminde şaşkınlık yaratan karara itiraz etti. Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği itirazı kesin olarak reddetti. Bunun üzerine Emin Koramaz Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
“RUHUNA AYKIRI”
Yüksek Mahkeme yaptığı incelemede şu tespitlere yer verdi:
“Somut olayda Yönetim Kurulu başkanı olduğu TMMOB’nin internet sitesinde yayımlanan ve Anayasa değişikliğine ilişkin görüşleri içeren bir kısım yayın nedeniyle başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmıştır.
Başvurucu hakkında uygulanan idari yaptırım kararında; yalnızca 109 sayılı YSK kararının 1/D maddesi gereğince basın araçlarıyla ve internette propagandanın siyasi partiler tarafından yapılabileceği, siyasi partiler haricindeki kişi ve kurumların propaganda yapabileceğinin ise belirtilmediğinden hareketle başvurucu hakkında idari para cezası uygulandığı ifade edilmiştir.
İtirazı inceleyen Hâkimlik ise daha fazla bir açıklama yapmadan idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğuna karar vermiştir.
Söz konusu idari yaptırım kararında; anılan maddeler siyasi partiler harici hiçbir kişi ve kurumun siyasi propaganda yapamayacağına yönelik bir anlam içermediği gibi bu yönde yapılacak bir yorumun da seçim hukuku ile söz konusu maddenin amaç ve içeriğine uygun olduğu söylenemez.
Böyle bir varsayım, seçim dönemlerinde siyasi partiler haricindeki kişi ve kurumların seçime yönelik düşünce ve kanaatlerini açıklayamayacakları anlamına gelir.
Kuşkusuz seçimlerin demokratik ortamda yürütülmesi esası, toplumun tüm kesiminin düşünce ve kanaatlerinin açıklanması ve tartışılması yoluyla gerçekleşecektir.
Bu kapsamda YSK kararı, seçimlerin temel aktörü olan siyasi partilerin izleyecekleri usul ve esaslara ilişkin olup siyasi partiler haricindeki kişilere yönelik yasaklayıcı bir hüküm içermemektedir.
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
OYBİRLİĞİYLE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ
Anayasa Mahkemesi neticede şu hükmü kurdu:
İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.