Ekonomist Semih Ardıç TR724.com'da Almanya'da Türkiye ile ilgili ilanı kaleme aldı...
Türkiye’de 200’e yakın gazeteci mahpus. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri, Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde boya küpüyle mahkeme kürsüsünde oturuyormuş edası ile meslektaşlarımıza ‘hırsız ya da terörist’ yaftası vurması onların gazeteciliğine zerre kadar halel getirmez.
Nitekim Erdoğan’ın kafasındaki gazeteci profiline uyanlar batıda ‘embedded gazetecilik’ başlığı altında tarif ediliyor ve bunların iktidar sahipleri namına halkla ilişkiler faaliyeti yürütmekten öte geçemeyecekleri belirtiliyor. Gazetecilik hakikati arama faaliyetidir ve bu uğurda bedel ödemeyi göze alabilmeyi icap ettirir.
Erdoğan’ın hapse attırdığı gazetecilerin müşterek tarafı hakikati haykırmalarıdır. Onların feryadı Türkiye’de duyulmasa da hakkaniyet sahibi insanlar dünyanın öbür ucunda gazeteciler için özgürlük’ diyor.
Alman Die Welt gazetesinin Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel’in ‘terör örgütü ile iltisaklı’ iddiasıyla hapse atılması Almanya’da bu husustaki hassasiyeti en üst seviyeye çıkardı. Çeşitli vesilelerle konferans, panel ve sergiler tertip ediliyor, Türkiye’de düşünce ve ifade hürriyetinin ortadan kaldırıldığı anlatılıyor.
AXEL SPRİNGER’İN PATRONU İLK ADIMI ATTI
En son gazetecileri temsilen sendika ve cemiyetler Erdoğan’a mektup yazmıştı. Şimdi de Almanya’nın en büyük medya grubu Axel Springer taşın altına elini koyuyor. Axel Springer’in Yönetim Kurulu Başkanı Mathias Döpfner, Alman Birleşik Borsa Endeksi’ni (DAX) oluşturan 30 şirketin yönetim kurulu başkanlarına bir mektup yazarak, Türkiye’de gazetelerde yapılması planlanan bir ilan kampanyası için destek istedi.
Tam sayfa ilanda Erdoğan’a, ‘Tutuklu gazetecileri serbest bırakın’ davetinde bulunulacak. İlanda Almanya’nın önde gelen sanayi devleri, bankaları ve sigorta şirketlerinin, isimleri ve yönetim kurulu başkanlarının imzaları da yer alacak.
Türkiye’de haksız yere tutuklu bulunan Alman vatandaşları ile gazetecilerin serbest bırakılması için böyle bir kampanyaya karar verdiklerini belirten Döpfner, “Deniz Yücel bunların içinde en tanınmış tutuklu. Ancak kampanya sadece onun için yapılmıyor. Genel olarak kötü duruma dikkat çekmek istiyoruz.” ifadelerini kullanıyor. Axel Springer şirketinin Alman Haber Ajansı’na (dpa) verdiği beyanatta ise, “Deniz Yücel, istemeden Türkiye’nin özgürlükçü ve demokratik değerlere sırt çevirmesinin sembol ismi oldu.” denildi.
ALMAN ŞİRKETLER DE CAN GÜVENLİĞİNDEN ENDİŞELİ
Kampanyanın hayata geçirilebilmesi için, davet yapılan şirketlerin yarısından fazlasının iştiraki şart. En zor kısım da bu. Zira şirketlerin şu ana kadar ilana dair temkinli davrandığı ve Türkiye’deki çalışanlarına baskı uygulanabileceği endişesini taşıdığı belirtiliyor.
Axel Springer şirketi bu iddialar üzerine şöyle bir açıklama daha yaptı: “Şimdiden bazı şirketlerden müspet cevap aldık. Başarıları özgürlükçü değerler sayesinde mümkün olan yeterli sayıda Alman şirketi ilana destek verecektir.”
Esasında ilan, Türkiye’ye veya vatandaşlarına karşı olmadığı gibi verilmek istenen mesaj gayet basit ve açık. O mesaj da şu: “Hukuk devleti ilkeleri, temel haklar ile basın özgürlüğünün korunması ekonomik yatırımların yapıldığı Türkiye için esas önemdedir. Bu demokratik temeller eksik olursa ekonomi zarar görür.”
GAZETELER BASKI ALTINDA
Almanya’da ilanla alakalı müzakerelerinden müspet netice çıkması mağdur gazeteciler adına büyük bir kazanç olur. Tabiî Türkiye’deki baskı ve şiddet ikliminin Almanya’ya kadar sirayet etmesi hepimiz adına hicap edilecek bir unvan.
Tekrar edeyim: Bazı Alman şirketler ilanda isimlerinin yazması halinde Türkiye’de çalışanlarının başına bir iş gelmesinden endişe ediyor. Almanlar karar verdiğinde mesele hallolmayacak. Bu sefer Türkiye ayağında ilanı yayımlayabilecek gazete bulma arayışı başlayacak. Kuracağı yeni parti için Genel Merkez binası kiralarken nasıl zorlandığını bizzat Meral Akşener kendisi ifade etti. Bir yeri kiralıyorlar, akabinde bir telefon: “Biz vazgeçtik. Başımıza iş almak istemiyoruz.”
DOĞAN, CEM KÜÇÜK’ÜN HAKARETLERİNİ BİLE SİNEYE ÇEKTİ
Öyle ya da böyle Erdoğan korkusu insanların iliklerine işledi. Türkiye’de Döpfner’in samimi teşebbüsüne can u gönülden destek verecek kaç gazete kaldı? Diğerleri bir yana senelerce Döpfner ile ortaklık yapmış Aydın Doğan bu ilanları yayımlayabilecek mi? İhtimal vermiyorum.
Ahmet Hakan’ın evine giderken sokak ortasında öldüresiye dövülmesini, Hürriyet’in cam çerçevesinin indirilmesini, Cem Küçük’ün ‘kedinin fare ile oynadığı gibi parmağımda oynatıyorum’ hakaretlerini sineye çeken Doğan Grubu’nun mahpus gazetecilere sahip çıkmasını ve böyle bir kampanyaya destek vermesini beklemek hayal olur. Aydın Doğan, akıbetinin Erdoğan’ın iki dudağı arasında olduğunu bilecek kadar tecrübeye sahip.
DÖPFNER’İN TEŞEBBÜSÜ TAKDİRE ŞAYAN
Ümidimiz o ki bu kampanya bir şekilde mücessem hale gelir. Her ne olursa olsun kampanyanın banisi Mathias Döpfner’in hassasiyeti ve gayreti takdire şayandır. Keşke bizim işadamlarımızın, medya patronlarımızın da Döpfner kadar hassasiyeti olsaydı. Türkiye’de hukukî emniyetin, ‘kanun önünde herkes eşittir’ düsturunun ortadan kaldırılmasına sessiz kalanlar en az Erdoğan kadar hal-i hazırda işlenen hukuk katliamının suç ortağıdır.
GAZETECİ İBRAHİM KARAYEĞEN’E İŞKENCE YAPANLAR KİM?
Meslektaşım, ağabeyim İbrahim Karayeğen’in hakkında tek delil olmadığı halde üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi ile muhakeme edildiği davada iki gün evvel anlattıklarını duyunca bugünün zalimlerine söyleyecek söz bulamadım. İstanbul’da Emniyet Müdürlüğü’nde kameraların olmadığı kuytu hücrelerde İbrahim Ağabey’e işkence yapanlar ve de yaptıranlarla, onu aylarca tek kişilik hücrede tecritte tutanlarla aynı vatandaşlığı paylaşmaktan hicap duyuyorum.
Bir tarafta gazetecileri hapse atarak Erdoğan’a şirin görünmeye çalışan hâkimler, aynı menhus gaye ile masum insanlara işkence yapan polisler, emniyet amirleri ve savcılar var. Diğer tarafta ‘ifade hürriyetine, gazetecilere, insan haysiyet ve şerefine ilişme’ diyen Alman patronlar var…
Türkiye’deki insan müsveddelerine mukabil insan haysiyeti için mücadele veren birileri olduğunu gösterdikleri için Döpfner’in şahsında diğer Alman patronlarına bir kere daha şükranlarımı arzederim.