Roth, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
“Türkiye’de basın özgürlüğünde ilerleme için hiç umut görüyor musunuz?” sorusuna Roth, “Elbette herkes zaten ilk başta hapiste olmaması gereken birinin (Deniz Yücel) serbest bırakılmasından mutluydu. Ancak bu, aslında Batı’nın Türkiye’ye bakışındaki sorunu da gösteriyor. Çünkü bu gazeteci Alman vatandaşı. Ancak ondan sonra altı Türk vatandaşına müebbet hapis cezası verildi. Şu günlerde bir misillemeye maruz kalmadan Erdoğan karşıtı bir açıklama yapmak çok zor. Erdoğan’ın aslında koruması gereken demokrasi yerine kendi siyasi varlığını korumakla meşgul olduğu çok belli” cevabı verdi.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının tanınmamasıyla ilgili Roth, “Maalesef Türk adaletinin bağımsızlığı konusunda büyük sorular mevcut ve bu aslında yeni bir sorun değil. Erdoğan ve Gülen’in işbirliği yaptığı dönemde askeri sivil kontrolün himayesi altına almak için adli sistemde birçok ödün verilmişti. Şimdi de benzer bir durum yaşanıyor.
Adli sistem hukukun üstünlüğünü korumak, hükümeti sorumlu tutmak için ya da insan haklarını savunmak için değil, Erdoğan’ın hâkimiyetine siyasi bir tehdit oluşturan kişilerden kurtulmak için kullanılıyor. Yıllar önce Kopenhag Kriterleri’nden ve üyelik müzakerelerinden bahsediyorduk. O dönem Avrupa’nın pintiliğinden, Merkel ve Sarkozy’nin Türkiye’ye hayır demesinden memnun değildim ama yapıcı bir iletişim söz konusuydu ve bunun kalbinde insan hakları vardı. Şimdi ise insan hakları en alt seviyede, bodrum katında. Sanki Avrupa’nın umrunda olan tek şey mülteci anlaşması ve bu aşırı derecede basiretsiz bir yaklaşım” dedi.
Roth, “İnternete RTÜK denetimini getirecek yasa tasarısı gündemde. Bu tasarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise şu cevabı verdi:
“Erdoğan hükümetine baktığımda kendi halkından korkan bir hükümet görüyorum. Eğer kendine güveni olan bir hükümet olsaydı ve eğer bu sözde terörist dediği tehditin bir geçerliliği olsaydı o zaman özgür basına kucak açardı. Çünkü özgür bir basın bu gerçekleri ortaya koyabilirdi. Bu bahsettiği tehdidi açık açık konuşacak bir sivil topluma kucak açardı. Ama benim gördüğüm, hükümet bunun yerine Türk halkına bilginin ulaşmasını engellemek için elinden geleni yapıyor ve bunu en çok medya alanında yapıyor. Televizyonların büyük kısmı susturuldu, gazeteler de aslında kontrol altına alındı ve gazeteciler hapse atıldı. Haber sadece internet üzerinden alınabiliyor. Erdoğan’ın bu adımı atmasına şaşırdım mı? Hayır, şimdiye kadar yaptıkları ile tutarlı bir davranış. Ancak bu tamamen kendi güvensizliğini ve kanıtlar üzerinden tartışmadığını gösteriyor. Bunun yerine alternatif herhangi bir görüşü ezmek için var olan gücünü kullanıyor.”