Avrupa’ya 2017’de yayılan gizemli radyoaktif sızıntıyla ilgili yapılan araştırmalar, kaynağın Rusya’da Ural Dağları’nın güneyindeki bir nükleer işleme tesisi olduğunu işaret ediyor.
Bilim insanları, 2011’de Fukuşima’da yaşanan felakete kıyasla Avrupa’da 100 kat daha fazla radyasyon yayan muazzam sızıntının nereden geldiğini anlamak için dünyanın dört bir yanından bin 300’den fazla veriyi analiz etti.
Araştırma ekibi, Rusya’nın Mayak santrali olduğu düşünülen kaynakta yaşananların nedeninin bir reaktör kazası değil, nükleer yeniden işleme tesisinde gerçekleşen bir olay olduğu sonucu ulaştı.
Bu olayda kaynağın nükleer tesis olduğuna dair iddiaları her zaman yalanlayan Rusya, son çalışmayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapmadı.
İtalyan bilim insanlarının Ekim 2017’de radyoaktif Rutenyum-106 dalgasını fark etmesiyle birlikte tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Ardından bu maddeye Asya, Arap Yarımadası ve Karayipler’in yanı sıra Avrupa’nın birçok ülkesinde rastlanmıştı.
Reaktörlerde yaşanan kazalar genellikle birçok farklı elementin dağılmasına yol açarken, bu olayda havada tespit edilen tek radyoaktif maddenin Rutenyum olması, kaynağın büyük ihtimalle bir nükleer yeniden işleme tesisi olduğunu işaret ediyordu.
Bilim insanları yayılmanın ne zaman yaşandığına dair 25 Eylül 2017’de 18.00’dan ertesi gün öğle saatlerine kadar olan bir zaman aralığını tespit edebiliyor.
Araştırmanın öncülerinden Hannover Üniversitesi’nden Georg Steinhauser “Radyoaktif Rutenyum-106 ölçümü yaptık. Ölçümler tek başına en büyük radyoaktif salımın sivil amaçlı bir nükleer yeniden işleme tesisinden geldiğini gösteriyor” dedi.
Çalışma için 29 ülkeden 176 ölçüm istasyonundan veriler toplandı. PNAS adlı bilimsel yayında yer alan araştırmaya göre, radyoaktif maddenin yüksek yoğunluğa sahip olmasına rağmen Avrupa’nın hiçbir yerinde insan sağlığına zararının dokunmadığı belirtildi.
Öte yandan Mayak’taki santralin manşetlerde yer almasıyla ilk kez karşılaşılmıyor.
Söz konusu site yaklaşık 60 yıl önce, 1957’de Çernobil’deki felaketten sonra dünyanın ikinci büyük nükleer kazasına sahne olmuş, plütonyum üretiminden geriye kalan sıvı atıkların içinde bulunduğu bir tank havaya uçmuş ve bölgeyi kirletmişti.
Patlama 20 bin metrekareyi aşan bir alana radyasyon yayılmasına yol açmış olsa da yaşanan kaza 1976’ya kadar gizli tutulmuştu.
Profesör Steinhauser, “Ancak bu sefer çok çabuk sona eren dalgalı bir yayılma gerçekleşti (…) Kazanın kullanılmış yakıt elementlerinin yeniden işlenmesinde, çok ileri bir aşamada, işlem zincirinin bitiminden kısa bir süre önce gerçekleştiğini kanıtlayabildik” dedi.
Günümüzde Mayak tesisi aktivistlerin hedefi haline gelmiş durumda. Santralin yöneticilerinin 1957 felaketinden ders almadığını söyleyen aktivistler, artan üretim hedeflerinin güvenliğe zarar verme noktasına geldiğini iddia ediyor.
Profesör Steinhauser, “Ortada şu anda resmi bir açıklama olmasa da neler yaşanmış olabileceğine dair epey güvenilir bir görüşe sahibiz” diye konuştu.
(Phoebe Weston - Çeviri: Elvide Demirkol / independentturkish.com)