Gazetenin ayrıntılı işlediği konuları ele aldığı ‘The Big Read’ kategorisindeki haberde adı geçen ‘Ortadoğu diktatörleri’ arasında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman da var.
Şarm el Şeyh’te Mısır’ın evsahipliğinde dün başlayan ve en az 24 Avrupa ülkesi liderinin katıldığı 3’üncü AB-Arap Birliği Zirvesi’yle aynı gün yayınlanan analiz özetle şöyle:
“AB için zamanlama daha kötü olamazdı. Mısır’da meclis bu ay Sisi’nin otoriter yönetimini 2034’e kadar uzatacak bir tasarıyı destekledi. Tasarı onaylanırsa özgürlükleri kısıtlayan ve muhalif görüştekileri hapse atan otoriter bir rejimin ömrü uzayacak.
AB’nin isteğiyle yapılmaya başlanan ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May’in de katıldığı zirve ‘AB’nin diktatörlerle pazarlığının’ simgesi haline geldi.
Blok özellikle de mülteci krizi ve iç ihtilaflar gibi kronik sorunları sonucunda Sisi gibi otoriter liderlerle işbirliği yapabilecek şekilde mini bir devrim yaşadıb Ve bunu ikiyüzlülük suçlamaları ve bu rejimleri meşrulaştırmasına rağmen yaptı.
Avrupa’nın bu çıkmazı değişen küresel jeopolitik dengelerle daha da büyüdü; Türkiye’den Tayland’a birçok ülke ya tam bir diktatörlüğe kaymakta ya da meşruiyeti değişkenlik gösteren seçimler nedeniyle gri bir alanda sert bir yönetim anlayışında.
Siyaset deliler veya totaliterlerle konuşmak zorunda bırakabilir
AB’li bir diplomat ‘Reel siyaset bazen bu delilik dünyasında deli insanlar veya totaliter insanlarla da konuşmak zorunda olduğunuz anlamına gelir. Kendi küçük adanızda yaşamaya devam ederek endişelendiğinizi söyleyemezsiniz’ diyor.
AB-Türkiye anlaşması uçurumlardan döndü
Zirvenin ana gündemi göçmenlik konusu. Bu anlamda dönüm noktalarından biri Türkiye’yle Mart 2016’da yapılan mülteci geri kabul anllaşmasıydı. Anlaşmaya göre Erdoğan kendi topraklarından AB’ye giden mültecileri geri alacak, AB de 6 milyar euro ödeyecekti. Anlaşma Erdoğan’ın AB vatandaşlarını hapse atmak ve Türkiye’nin AB’ye katılımına ilişkin müzakerelerdeki gecikmeler gibi bazı uçurumlardan döndü. Eskiden AB prensiplerini pragmatizminin önüne koyabiliyordu.
Bazı otoriter devletlerle çalışmakta olan bir AB yetkilisi şöyle diyor: ‘Otokratlarla anlaşmak zorunda olmak artık her gün yediğimiz ekmek ve yağ gibi sıradan bir durum olacak. O zaman bir seçeneğiniz oluyor.’
Türkiye anlaşması ve AB’nin göçmen sorunuyla mücadelesi ‘itibarını sarsmak gibi bir bedel olsa da’ mülteci akınını durdurmakta başarılı oldu.”