AV:ÖMER TURANLI
Yönetmenliğini Costa Gavras’ın yaptığı 1969 yapımı Oscar ödüllü “Z” filminde “derin devlet tarafından organize edilen bir suikastı örtbas etmek için Devletin tüm imkanlarıyla ortaya koyduğu çaba” anlatılır. Muhalif bir politikacının hedef alındığı suikast sonrası Devlet bir yandan güvenlik birimleriyle delilleri ortadan kaldırmaya ve sahte deliller üretmeye çalışır, diğer yandan yargı üzerinden prosedür gereği açılan davanın içini boşaltmayı hedefler. Başlangıçta güvenlik birimleri olayın faillerini hücre yerine kafeteryada ağırlayacak kadar rahatken, devlet kontrolündeki medya da olayı muhaliflerin üzerine yıkmakla meşguldür. Dava ilerledikçe ve soruşturma hakiminin ciddiyeti neticesinde gerçekler ortaya çıktıkça, devlet denen mekanizma baskısını artırır. Soruşturma hakiminin adalet anlayışı karşısında yerel makamlar yeterli olmayınca olaya ulusal başsavcı dahil olur ve “milli menfaat, devletin bekası, dinsizlerle mücadele ve Tanrıya bağlı bir ülke yaratma düşü” gibi argümanlarla başladığı konuşmasını “davayı üçe bölerek tamamlama tavsiyesiyle (!)” bitirir. “Geleceğiniz önünüzde… Bu dava kariyerinizi yapar ya da yok eder… Deneyimime güvenin” diyen ve önceden hazırlanmış bir “Tanık Listesi”ni soruşturma hakiminin dosyasına bırakan Ulusal başsavcıya göre “failler yargılanacak ve adalet yerini bulacaktır; güvenlik personeli idari açıdan soruşturulacak ve polisin üzerindeki baskı ortadan kalkacaktır; davacı taraf hakkında olaylara neden olmaktan dava açılacak böylece muhaliflerin gelecek seçimde iktidar olması engellenecektir”.
Uzun yıllar önce izlediğim bu filmi yeniden hatırlamama neden Dink Davasını X Davası olarak tanımlamama neden olan şey Hrant Dink’in anılmasına ilişkin sosyal medya paylaşımlarıydı. Evet bundan tam 17 yıl önce masum bir gazeteci, sırf etnik kimliğinden dolayı derin devlet mekanizmasının hedefi olmuş ve suikaste kurban gitmişti. O dönem ki bazı kamu ve güvenlik personelinin çabasıyla en azından olayın faili yakalanarak mahkemeye getirilmiş, suikastin arka planına ve faillerine ulaşabilmek için bir irade ortaya çıkmıştı. Masum bir gazetecinin, o dönem 18 yaşından küçük bir tetikçi tarafından katledilişinde aktör elbette ki “Ergenekon Terör Örgütü”ydü. Dink cinayeti adım adım planlanmış, olayın failleri farklı zamanlardaki açıklamaları, eylemleri ve tehditleriyle ne kadar pervasız olduklarını göstermekten çekinmemişti. Siyasi iktidarın dönemsel stratejisinin yanı sıra kamu ve güvenlik birimlerinin anlayışında olayın aydınlatılması ve bu örgütün tehditlerine karşı konması önemli bir gündem oluşturmuştu. Ancak bu durum 2010 sonrası muktedir olduğuna inanarak politik ajandasında değişikliğe giden siyasi iktidarla birlikte değişmiş, Erdoğan Rejimi Gülen Hareketini hedefine alınca Ergenekon Terör Örgütüyle anlaşma yolunu seçmişti. Kartların yeniden dağıtıldığı bu yeni düzlemde, siyasi iktidar Dink davası başta olmak üzere derin devletin tüm suçunu/günahını Gülen Hareketine yıkmaya çalışmıştır.
X Davası 2014 yılından itibaren farklı bir yöne evrilmiş, “milli menfaat, devletin bekası, milliyetçi ve mukeddasatçı bir ülke” gibi argümanlara sarılan siyasi iktidar “davayı üçe bölerek tamamlama stratejisine (!)” yönelmiştir. Yeni plana göre “failler yargılanmış ve cezalandırılmıştır; Olayda rolü ve sorumluluğu olanlardan iktidar safında olanlar beraat ettirilmiş ve ödüllendirilmiştir; Gülen Hareketi günah keçisi seçilmiş, hedef şahıslara en ağır cezalar verilerek adaletin yerini bulması sağlanmıştır”. Hal böyle olunca Trabzon’dan İstanbul’a kadar cinayette rolü, cinayetin engellenmesinde ise sorumluluğu olan kamu ve güvenlik personelinin korunacağı/ödüllendirileceği, buna karşılık olayı aydınlatmaya çalışan kamu ve güvenlik personelinin ise “Gülenist” oldukları iddiasıyla/iftirasıyla kurban edilecekleri bir süreç başlamıştır. Dava kapsamında kamuoyunca tanınan Engin Dinç, Reşat Altay, Muammer Güler, Celalettin Cerrah ya da Ahmet İlhan Güler gibi sorumlu isimler siyasi iktidara yakınlıklarından dolayı beraat ettirilip ve hatta bir kısmı ödüllendirilirken, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer gibi idari açıdan uyarma ya da kınama cezasına dahi konu olmayacak başarılı isimler “müebbet hapis”le cezalandırılmıştır.
X Davası hakkında söylenecek çok şey vardır ancak özetle bir iki hususu hatırlatıp yazıyı sonlandırayım: Herşeyden önce bu dava bir Parodi Yargılamasıdır, tüm süreç göstermelik bir şovdan ibarettir, tanık listeleri ve verilecek kararlar önceden hakimlerin dosyasına konmuştur, özetle hüküm önceden verilmiştir. Ancak yine de Siyasi iktidar derin devletin suçlarını/günahlarını Gülen Hareketine yıkma konusunda oldukça kararlı olsa da ne Dink ailesi ne de kamuoyu iktidarın tezlerine inanmıştır. Gülen Hareketi aleyhinde estirilen rüzgar bir gün mutlaka dinecek, Parodi Yargılamasının son bulacağı bir dönem mutlaka gelecektir. İşte X Davası o zaman gerçekten çözülecek, cinayetin gerçek planlayıcıları ve destekçileri mahkeme önünde hesap verecek, Dink Ailesinin ve kamuoyunun vicdanı o zaman rahatlayacaktır.