Yunanistan dönüşü gazetecilere konuşan Erdoğan, ziyaret öncesi bir Yunan kanalında bir soruya verdiği cevabın rahatsızlığa yol açtığını söyledi.
Cevaptan Yunanistan’ın toprak bütünlüğünde ‘Türkiye’nin gözü varmış gibi’ yanlış çıkarımlarda bulunanların olduğunu aktaran Erdoğan, “Halbuki benim ağzımdan öyle bir şey çıkmış değil. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok” dedi.
Lozan’ın yalnızca Türkiye-Yunanistan arasında olmadığını, farklı devletlerin de içinde olduğu bir anlaşma olduğunu anlatan cumhurbaşkanı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerek görülürse pekala güncellenebileceği kanaatindeyim. Bu benim düşüncemdir. Siz paylaşmayabilirsiniz. Nitekim Yunanistan cumhurbaşkanı (Prokopis Pavlopulos) bu tür anlaşmaların güncellenemeyeceği kanaatinde. Bana göre ise taraflar ihtiyaç hissederlerse pekala güncellenebilir. Bunu orada Cumhurbaşkanı Pavlopoulos’a da ifade ettim. Biz parlamentolarda gerekirse anayasaları bile değiştirmiyor muyuz? Değiştiriyoruz. Dolayısıyla anlaşmalar da gerek görülürse elbette güncellenebilir. Ama bu konu biraz sanki takıntı haline gelmiş gibi. Aynı şeyi Başbakan (Aleksis) Çipras’ta da gözlemledim. Onunla da konuştum. Lozan’ı sadece Türkiye-Yunanistan arasındaki bir konu gibi telakki etmek yanlış.”
‘Minaresiz cami olur mu?’
Batı Trakya’daki müftülük seçimlerinde yıllardır aşama kaydedilemediğini ifade eden Erdoğan, “İkide bir bize söyledikleri şey Heybeliada Ruhban Okulu. Hadi biz o meseleyi de hallettik diyelim, peki Batı Trakya’daki soydaşlarımızın okullarına yönelik tavrınızı nereye koyacağız?” diye sordu.
Erdoğan, Atina’da cami yapıldığını ancak minaresinin dahi olmadığını belirterek “Dedim ki, ‘Ya bir şey yaptınız, iki ay sonra açacağız dediniz. Ama bir minaresi bile yok. Bizim kültürümüzde minaresiz cami olmaz.’ Hatta kendisine, ‘Çansız kilise olur mu?’ diye sordum. ‘Olmaz, iyi olanı tabii ki çanlı olanıdır’ dedi” değerlendirmesinde bulundu.
Atatürk kıyası
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir de kıyas yaptı: “Türkiye’yi karalama kampanyaları yeni bir vaka değil. 16 Eylül 1922 tarihli bir Amerikan gazetesinde İstanbul, gazetenin ifadesiyle Muhammed-i inanışın merkezi ve Mustafa Kemal de büyük bir politik dini imparatorluk kurmayı planlayan İslam’ın yeni lideri olarak anılıyor. 19 Eylül 1922 tarihli bir başka Amerikan gazetesi, Mustafa Kemal’in yeni bir Müslüman imparatorluk planladığını, Yunanlıların hezimetinin de bunun ilk adım olduğunu söylüyor. İlginç değil mi? 10 Ekim 1922 tarihli bir Amerikan gazetesi, Mustafa Kemal’i ‘Korkunç Türklerin en korkuncu’ olarak nitelendiriyor. 17 Kasım 1922 tarihli bir Amerikan gazetesi ise Mustafa Kemal’i bir ‘terör sembolü’ olarak tanımlıyor. Bu haberlerin bugünkülerden farkı var mı? Dün böyle yaptılar bugün de aynısını yapıyorlar, değişen bir şey yok. Ne zaman bu millet ayağa kalkmaya çalışsa hemen ‘terörist’ ve ‘korkunç’ olmakla suçlanarak, olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün Avrupa ve Amerikan medyası benzer ithamlar şahsım ve Türkiye için yapılıyor. Bu durum gösteriyor ki biz millet olarak doğru yoldayız.”