ANKARA (CİHAN)- Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, çözüm sürecinde PKK'nın silah bırakmasına Kandil'in engel olduğunu söyledi. Bakanlar Kurulu sonrasında konuşan Arınç, silah bırakma açıklaması konusunda "4 Şubat'tan bu yana bir gelişme var. O gelişme de şudur; yani silah bırakmaya yönelik bir açıklamanın yapılabilecek olmasına karşı engeller çıkarılmıştır. Bu engellerin daha çok Kandil'den kaynaklandığını da artık sağır sultan bile biliyor." dedi.
TOP HALEN HDP'NİN AYAĞINDA
Başbakan Yardımcısı Arınç, Bakanlar Kurulu sonrasında düzenlediği basın toplantısında çözüm süreci ve PKK'nın silah bırakmasına ilişkin bir soruya muhatap oldu. Bülent Arınç, bir gazetecinin sorusunu "Bu konuda 4 Şubat'tan bu yana bir gelişme var. O gelişme de şudur; yani silah bırakmaya yönelik bir açıklamanın yapılabilecek olmasına karşı engeller çıkarılmıştır. Bu engellerin daha çok Kandil'den kaynaklandığını da artık sağır sultan bile biliyor. O yüzden HDP'li bazı milletvekillerinin veya İmralı ile görüşmek için zaman zaman gidenlerin, hemen ertesi günlerde de Kandil'e gittiklerini biliyoruz. Gidenler, henüz dönmemiştir. Bildiğim kadarıyla Sayın Sırrı Süreyya Önder ile Ceylan Bağrıyanık isimli bir bayanın gittiğini biliyorum. Nasıl döneceklerdir, nasıl bir karar almışlardır, bu karar çözüm süreciyle ne kadar ilgilidir? Kendileri de bir açıklama yapar, herhalde kamuoyunu da bilgilendirmiş olurlar. Ama biz hükümet olarak, çözüm sürecini, milletimizin menfaatlerine uygun bir şekilde ve milletimizin verdiği görev çerçevesinde sürdürme konusunda kararlıyız. Alınacak her kararın, Türkiye'de silahtan ve şiddetten arındırılmış bir siyaset ortamına katkı yapacağını düşünüyoruz. Bundan evvelki toplantıda zannediyorum 'Top HDP'nin ayağında' demiştim. Top halen o alanın içerisinde. Bakalım, hakikaten iyi kullanabilecekler mi topu? Çözüm sürecine katkı sağlayabilecek bir noktaya gelecekler mi? Biz, buradayız efendim. Şimdi, onların ne yaptığını, nelerle döndüklerini, gelişmelerin hangi istikamette olacağını hep beraber göreceğiz." diye konuştu.
Bülent Arınç'a ayrıca Meclis'te tartışmalı bir şekilde görüşülmekte olan İç Güvenlik Paketi'ne ilişkin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bonzai ve molotofla ilgili "iki maddeyi getirin derhal geçirelim" şeklindeki açıklaması da soruldu. Arınç, bu konuda uzun bir değerlendirme yaptı.
İÇ GÜVENİK PAKETİ'NDEKİ MADDELER BİRBİRİ İLE BAĞLANTILI
Demirtaş'ın sözlerini "Bu çok basit, çok ucuz bir açıklama. Bir siyasi partinin genel başkanına da yakışmaz doğrusu" şeklinde değerlendiren Arınç, "Getirilen tasarı bir bütündür. Bu bütünlüğün içerisinde iç güvenliğe yönelik tedbirler olduğu gibi jandarma teşkilatıyla da, emniyet teşkilatıyla da ilgili konular da vardır. Bunu artık doğan çocuklar bile biliyor. Bunun dışında da günlük hayatı kolaylaştıran, formaliteleri ortadan kaldırıp, vatandaşın en ucuz en kısa sürede bazı haklarına kavuşmasını temin eden nüfus yasasında bazı değişiklikleri içerisine alan bir paketten bahsediyoruz. Paketin içerisinde birbiriyle bağlantılı, ilintili ve koordineli çok fazla şey var. Bunların içerisinden sadece iki tane başlığı çıkararak cımbızlamak ve 'bunları hemen getirin, çözelim' demek, çok ucuzcu bir yaklaşım olur. Bunu doğrusu yakıştırmadım." ifadelerini kullandı.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ AB NORMLARINA UYGUN
Arınç, şöyle konuştu: "Herkes İç Güvenlik Paketi'nin içinde ne olduğunu biliyor, yeni konuşulan bir konu değil. Bunun komisyonda görüşülmesi sadece üç gün sürdü. Ama şimdi görüyorsunuz ki TBMM'de ne garip koalisyon ki üç parti, birbiriyle hiç uyuşamayacağını, birbiriyle birlikte siyasi kararlar alamayacağını düşündüğümüz üç siyasi parti adeta Meclis'te hiç akla gelmedik, iç tüzükle hiç yakından uzaktan ilgisi olmayan birtakım hakaretler, eylemler, bağırmalar, çağırmalar, yüzlerini kapatmalar, sıraya girmeler, masayı yumruklamalar, birbirlerini ittirmeler, bütün bunlarla İç Güvenlik Paketi'nin ve buna bağlı konuların görüşülmesini engellemeye çalışıyor. Bu engellemeleri yapan insanlar, 'Biz, niçin bunu getiriyoruz' diye düşünmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu veya diğerleri diyor ki, 'Bunlar zaten kanunlar da var.' Kanunlarda varsa bunların tekrar konuşulmasından, güçlendirilmesinden, tahkim edilmesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Şunu söyleyebilirlerdi: 'Bunlar yoktu, niye şimdi bunları getiriyorsunuz?' Ama konuşurken deniliyor ki: 'Bunlar zaten var, siz uygulamıyorsunuz.' Varsa karşı çıkmamanız gerekir. Kaldı ki biraz önce AB ile ilgili konuyu söylerken, bir cümleye dikkatinizi çekmek istedim. AB normları ve uluslararası hukuk standartlarına uygun bir düzenleme yapıyoruz. Bunun, elimizdeki şemalar, zaman zaman da dağıtılmış, bazı arkadaşlarımız tarafından konuşulmuştur. Gözaltında tutma süresi bile bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bizden birkaç kat daha fazladır. Bunların hepsi, suç işlenmesine yönelik alınacak tedbirlerdir. Yani biz toplumu tehlikeden korumak istiyoruz. İnsanların, can ve mal emniyetlerini korumak istiyoruz. Suçun işlenmesine zemin hazırlayanlara fırsat vermek istemiyoruz. Suç işleyenlerin teşhisini zorlaştıracak tedbirleri ortadan kaldırmak ve yasal bir hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek istiyoruz." diye kaydetti.
VE BAŞKA TÜRLÜ ŞEYLER...
"HDP açısından bu böyle olmayabilir Çünkü, Cizre'de, Hakkari'de, Van'da, Yüksekova'da veya başka bir yerde, hatta ülkemizin hemen hemen her şehrinde suç işlemeyi kendisine meslek edinmiş, kendi ideolojisi için böyle bir davranıştan farklı bir şey beklenmeyen, birtakım suç örgütleri var." diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "İsimlerine bakıldığında, alfabenin tüm harfleri var, bunları tekrar ifade etmek istemiyorum. Üç, dört kelimeli, bir de aralara tire koymak suretiyle üzerlerine bazı üniformalar geçirmek suretiyle kendilerine göre, yüzlerini kapatmak suretiyle insanların evlerine girip saldıran, insanları banyolarında bile yakalayarak öldürmeye çalışan, sokaktaki insanı katletmeye yönelmiş, ortaya hendekler kazarak, yüzlerini gizleyerek, ellerindeki uzun namlulu silahlarla evleri taramak suretiyle insanların can emniyetini tehlikeye atan, hatta yok eden eylemcilere karşı biz her şeyi söyleyebiliriz de HDP ne kadar söyleyebilir, kamuoyu takdir etsin. Birbirleriyle aralarında bazen organik bağ bulunan, bazen organik bağ olmasa dahi birbirlerini teşvik ve destekleyen bu unsurların getireceğimiz tedbirlere karşı çıkmaktan başka yapacağı bir şey yoktur. HDP'yi bu konuda, olumsuz anlamda söylüyorum: anlayışla karşılayabilirsiniz. Çünkü, onlar şiddet, eylem yapacak, onlar tehdit ve baskıyla insanları her an ölüm tehlikesi altında bulundurabilecek ki kendi ideolojileri hayat hakkı bulabilsin. Seçimlere, bu şartlar altında gidebilsinler ve başka türlü şeyler..."
BAHÇELİ'NİN İSTEMEDİĞİNİ KİM SÖYLEYEBİLİR
MHP'nin ise söz konusu pakete karşı çıkmasına şaşırdığını söyleyen Arınç, "Nasıl olur da MHP, nasıl olur da kamuoyunda huzur ve asayişin sağlanması konusunda herkesin takdirle andığı, bildiği ve gerçekten saygı gösterdiği Sayın Bahçeli, partisinin adeta HDP gibi bu kanunu çıkarmamak uğruna yaptıklarına nasıl katlanabilir, nasıl destekleyebilir ve parlamentonun kilitlenmesine nasıl müsaade edebilir? Bahçeli, ülkücüleri bile sokağa çıkmaktan men etti, insanların birbirlerine karşı bir eylem yaparak can ve mal kaybına yol açmasına müsaade etmedi. Bu takdir edilecek bir davranıştır. Bizim getirdiklerimiz nedir? Hüviyetlerini gizlemesinler, ellerinde molotof dahil demir bilye atan sapanlar olmasınlar. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmesinler. Herkes özgürce fikrini söylesin, protestosunu yapsın, eleştirisini yapsın ama insanlar ölmesin, kamu taşıtlarına zarar verilmesin, araçların içinde genç kızlarımız molotofla yakılmasın. Yasin Börü'ler katledilmesin. Bunu, Sayın Bahçeli'nin istemediğini kim söyleyebilir? Bizim tanıdığımız, Türkiye'nin huzur ve asayişi konusunda hepimizden daha itinalı olduğuna inandığımız bir insan, HDP veya CHP ile nasıl işbirliği yapabilir, bunu anlamak mümkün değil." dedi.
BU PARTİLERİ ŞİKAYET EDİYORUM
Arınç'ın CHP'ye eleştirisi ise şu şekilde oldu: "Bir ana muhalefet partisi, sokak eylemlerine nasıl arka çıkabilir, bunları nasıl destekleyebilir? Bu eylemciler, insanların canına kast etmişken, bunlara yönelik alınacak tedbirleri Türkiye'nin Atatürkçü bir partisi nasıl isteyebilir? Bugün Meclis'te yapılanları anlamak mümkün değil. Halkımız çok iyi görüyor ve takdir ediyor. Ben, bu partileri halkımıza şikayet ediyorum. Getirdiğimiz tedbirler, demokratikleşme konusunda atılan adımlardır. Demokrasiyi yok etmek için, bütün meydanları savaş alanına çevirmek isteyenlere karşı bir tedbir almak istiyoruz. Ne kadar basit bir açıklama. 'Getirsinler molotofu, getirsinler bonzaiyi. Bu iş bitsin.' Peki bunlara yol açan, bunları kullanmak suretiyle halkımızı, gençlerimizi yok etmeye kalkanların diğer tedbirlerle önlenmesi niçin göz ardı ediliyor? HDP'yi herkesin bir organik bağ içerisinde veya bunların destekçisi olması noktasında 'belki ne yapsınlar, bundan başka çareleri yok' diyebilirsiniz. Benim sözüm, daha çok iki siyasi partiye, o partinin milletvekillerine. O siyasi partiye gönül vermiş, ülkemizin geleceğini iyi görmek isteyen milyonlarca insana. Şu yaşananları bir ibret olarak herkes görmeli ve herkes kendi partisinden buna göre bir hesap sormalı diye düşünüyorum." CİHAN