Ankara’da koalisyon tartışmaları nedeniyle gölgede kalan bir tartışma, IŞİD’in kanlı Kobani katliamı ile birlikte günyüzüne çıktı.
Tartışmanın kaynağı, Suriye’deki iç savaşın Türkiye sınırını derinden etkilemeye başladığı ilk günlere kadar uzanıyor.
Sınır güvenliği nedeniyle sürekli eleştirilen Ankara’nın, Suriye’nin kuzeyinin uçuşa yasak bölge ilan edilerek, burada güvenli bölgeler oluşturulması tezi, uluslararası kamuoyundan destek bulmadı.
Milliyet'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre Ankara, bu tezi ortaya attığı ve ısrarla gündeme getirdiği günden bu yana bir yandan da alternatif planlar üretiyor.
Sınır hattında üst düzey güvenlik tedbirleri alınması, askeri güvenlik bölgelerinin kapsamının genişletilmesi, sınırda hemen harekete geçilebilecek lojistik üsler kurulması gibi çok sayıda plan üretildi ve bir bölümü yaşama geçirildi.
Ancak PYD’nin önce Kobani’den IŞİD’i çıkartması, ardından Tel Abyad’tan da örgütü temizleyerek Kobani ve Cizire kantonlarını birleştirmesi, sınırda bambaşka bir ihtimali daha ortaya çıkarttı; Suriye’nin kuzeyini bütünüyle kaplayan bir Kürt hattı.
PYD’nin bunu gerçekleştirebilmek için Kobani kantonu ile kontrolündeki Afrin kantonu arasındaki Cerablus bölgesini ele geçirmesi gerekiyor.
IŞİD’in elindeki bu bölgeyi ele geçirmesi halinde Kürt hattı fiilen oluşacak.
Ancak IŞİD’in Kobani’de gerçekleştirdiği katliam gösteriyor ki bu çok kolay değil.
IŞİD’in yaşam koridoru olan ve kalbinin attığı Rakka’ya kadar uzanan bu bölgeden çıkması, savaştaki en ağır darbeyi alması anlamına geliyor.
IŞİD, bu nedenle Rakka ve Cerablus’un etrafının kuşatılmasını engellemeye yönelik kanlı hamleler yapıyor.
Yazılı direktif
Ankara ise hem oluşacak Kürt hattını hem de IŞİD’in Cerablus’taki varlığını tehlikeli buluyor.
Bu nedenle Cerablus ve IŞİD denetimindeki 110 kilometrelik sınırda önlem alınması masada.
Ancak masada ciddi görüş ayrılıkları da bulunuyor.
Koalisyon tartışmalarının gölgelediği güvenlik zirveleri, görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmaya yetmemiş gözüküyor.
Kulislere yansıyan bilgilere göre, geçen hafta yapılan güvenlik toplantılarında, uluslararası kamuoyunun harekete geçmediği bu ortamda artık Türkiye’nin kendi başına hareket etmesi zarureti gündeme geldi.
Hükümetin ortaya attığı, bürokratların olgunlaştırdığı plan iddialara göre Türkiye’nin Cerablus’ta 10 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasını içeriyordu.
Elbette Türkiye, güvenli bölge planına baştan bu yana karşı çıkan ABD ve bazı koalisyon ülkelerine bunu kabul ettirmenin çok kolay olmadığını biliyor.
Bu nedenle yine iddialara göre plana farklı seçenekler de eklendi.
Ankara’nın düğmeye bastığı anda Cerablus’ta güvenli bölge oluşturulabilecek bir organizasyonun yapılması, bir anlamda sınırın Türkiye tarafında bir güvenli bölge oluşturularak, gerektiği anda buradaki bütün unsurların Cerablus’a taşınması bu seçeneklerden biri.
TSK’nın Cerablus’ta güvenli bölge oluşturabilecek bir yapılanmaya Türkiye tarafından hemen geçmesi planın en önemli aşaması.
İddialara göre, güvenlik toplantılarında bu yönde talimat verilen TSK’dan beklenmedik bir yanıt geldi. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, bu konuda yazılı emir istedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, bu emrin zaten verilmiş olduğunu bildirmesi üzerine Genelkurmay’dan "bu duruma özel yazılı emir” talebi geldi.
Davutoğlu’nun bu emri de güvenlik toplantısı daha sürerken kaleme aldırarak imzaladığı belirtiliyor. Ancak tartışmalar gösteriyor ki sıcak çatışma bölgesine müdahale anlamına gelen planın yaşama geçmesi için imza da tek başına yeterli değil.
‘Ak Parti zaten iktidar’
Ankara’da bu planla ilgili tartışmalar sürüyor.
Kulislerde, askerin, yaklaşan Yüksek Askeri Şura’da yeni komuta kademesinin göreve geleceği ve bu kararları yeni komutanların vermesi gerektiği, yeni hükümetin kurulacağı, hükümet kurulamazsa erken seçime gidileceği gibi gerekçelerle planı uygulamaya yönelik çekincelerinin sürdüğü konuşuluyor.
Bu çekinceler hükümet cephesinde ise “ayak direme” olarak niteleniyor.
Hükümet, acil bir durumda bölgenin kontrol altına alınmasına yönelik bir yapılanmaya hemen gidilmesi gerektiğini düşünüyor.
Hükümet, böylece hem Kürt hattının oluşmasına engel olabileceğini, göç dalgalarının önüne geçilebileceğini, sınırdan yabancı savaşçıların geçişinin engellenerek uluslararası kamuoyundan gelen eleştirilerin kesilebileceğini hesaplıyor.
Hükümet, ortaya konulan çekincelere bu nedenle tepkili.
Başbakanlık kaynakları, olası bir koalisyonda başbakanlığın zaten Ak Parti’de kalacağının, erken seçime gidilmesi durumunda da birinci partinin yine Ak Parti olacağının altını çiziyor.
Başbakan Davutoğlu’nun olası koalisyonun başbakanı olacağına, seçime gidilmesi durumunda da koltukta bulunacağına dikkat çekiyor.
Her şeyden önemlisi, Türkiye’nin yanıbaşındaki gelişmelerin, YAŞ ya da bir başka gerekçeyle beklenemeyecek kadar yakıcı olduğu vurgulanıyor.
Hükümetin mesajı net:
“Ayak direyecek zaman değil.”
Siyasi otoritenin gelişmelere yönelik tepkisi bu.
Bu nedenle de hemen yarın harekete geçilecek gibi planlamalar yapılıyor.
Siyasi gelişmelerle boğuşan Ankara’yı her açıdan sıcak bir yaz bekliyor.