Anayasa Mahkemesi (AYM), Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın yapmış olduğu bireysel başvuruya, oy çokluğu ile verdiği 'kabul edilemez' kararının gerekçesini açıkladı. Karara karşı oy kullanan iki AYM üyesi, Hidayet Karaca'nın tutuklanmasının kanuna aykırı olduğunu vurguladı. Kanuni gözaltı süresinin de aşıldığını belirten yargıçlar, "14 saat boyunca keyfi ve kanuni dayanaktan yoksun olarak fazladan tutulmuştur." tespitini yaptı.
AYM, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın bireysel başvurusu sonrası verdiği kararın gerekçesini açıkladı. AYM, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını, kötü muamele iddiasını ve gözaltı süresinin aşıldığı iddiasını başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeni ile kabul edilemez bulmuştu. AYM, ayrıca kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmadığı halde tutuklama kararı verildiği ve itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğine ilişkin iddialarını, doğal hâkim, tarafsız ve bağımsız hâkim ilkelerinin ihlal edildiği iddiasını, soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasını, ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun olması nedeni ile kabul edilemez bulmuştu.
AYM, oy çokluğu ile aldığı kararın gerekçesini açıkladı. AYM üyeleri Alpaslan Altan ve Erdal Tercan, alınan kararlara karşı oy verdi ve gerekçelerini tek tek sıraladı.
KANUNİ GÖZALTI SÜRESİNİN AŞILDIĞI İDDİASI
Alpaslan Altan ve Erdal Tercan'ın karşı oy gerekçeleri şöyle:
"Başvurucunun ifade verme süreci 18 Aralık 2014 tarihinde saat 23:30'da sona ermiş, kanun hükümlerine göre ifade işlemi tamamlanan şüpheli hakkında derhal karar verilmesi gerekirken İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından karar 19 Aralık 2014 saat 14.00'de tefhim edilmiştir. Başvurucu sorgu tamamlanmasına rağmen 14 saat boyunca keyfi ve kanuni dayanaktan yoksun olarak fazladan tutulmuştur. Başvurucunun kendi iradesi ile sorgulanmak üzere teslim olması hususu dikkate alındığında Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlamasının koşulları kapsamında gerekli ve ölçülü bir tedbir olarak kabul edilemez.
Başvurucunun ifade vermek için Emniyet Müdürlüğü'ne bizzat gittiği karşısında tutuklama kararında 'kaçma şüphesinin bulunduğu' yönündeki bir gerekçe bulunması, kaçma şüphesine ilişkin hiçbir somut olgunun ortaya konulmaması veya kaçma şüphesinin başvurucunun içinde bulunduğu durumla ilişkilendirilmemesi somut tutuklamanın açıkça kanuna aykırı ve ölçüsüz olduğunu göstermektedir. Somut olayda ayrıca başvurucunun kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olaylara değinilmediği gibi, delillere yok etme gizlemeye veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunma olasılığından da hiçbir şekilde bahsedilmemiştir.
Derece mahkemesi kararında bakıldığında başvurucu hakkında aynı soruşturmada şüpheli olan Fethullah Gülen ile arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerinin tutuklanma nedeni olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Oysa başvurucu söz konusu telefon kaydının mahkeme kararı olmaksızın elde edildiğini belirtmekte ve derece mahkemesinin buna rağmen hukuka aykırı bu delili karar gerekçesinde kullandığını ifade etmektedir. Bu uygulamanın iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması hakkındaki koruma tedbirine aykırı olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Somut olayda başvurucuya dosya erişim kısıtlaması karşısında savunmalarını yapabileceği alternatif usuli güvencelerin sağlanmadığı görülmektedir. Bu kapsamda başvurucunun erişemediği bilgi ve belgelere karşı savunma yapabilmesinin ve tutukluluk durumuna etkili bir itirazda bulunabilmesinin olanaksız olduğu açıktır. Bu nedenle somut olayda yargılanmanın temel gerekçelerinden olan 'silahların eşitliği' ve 'çelişmeleri yargılama' ilkeleri ihlal edilmiştir." CİHAN