SAMANYOLUHABER.COM- ANALİZ
Erdoğan alenen Anayasa’nın 116’ncı maddesine aykırı bir adım atıyor ve yeniden aday olduğunu belirtiyor. Başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet liderleri ise Erdoğan’ın Anayasa tanımazlığını yine sineye çekiyor. Tıpkı Erdoğan’ın “Atı alan Üsküdar’ı geçti” dediği, yüzde 100 şaibeli 2017 referandumunu sineye çektikleri gibi.
Öncelikle Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine yani Erdoğan diktasına resmen geçitiği 2017 referandumunu hatırlayalım. Referandumda yüzde 51 Evet, yüzde 49 Hayır çıktı. OHAL gölgesinde yapılan seçimleri Erdoğan ve MHP az farkla kazandı ancak seçim yasağına rağmen süren Evet propagandası, açık oy, gizli sayım, sandık kaçırma, müşahitleri gözaltına alma gibi ihlaller meydana geldi.
Asıl skandal ise YSK’nın kendi genelgesini ve kanunları hiçe saydığı kararıyla yaşandı. YSK henüz oylama sürerken, saat 16.00’da yaptığı yaptığı kural değişikliği ile AKP’lilerin isteğini kabul etti, sandık kurulu mührü taşımayan 2 buçuk milyon pusula ve zarfı geçerli saydı. YSK ayrıca bir süre siyasi partilere bilgi akışını kesti.
Hem OHAL hem de AKP’lilerin taleplerine boyun eğen YSK’nın kararları, Cumhurbaşkanlığı Sistemini referandumunu hükümsüz hale getirmişti. Ama Anayasa’yı fiilen askıya aldığını 2015 yılında açıkça itiraf eden Erdoğan için söz konusu tablonun bir önemi yoktu. Nitekim seçim akşamı yaptığı konuşmada, “Atı alan Üsküdar’ı geçti, haberleri yok” dedi.
Peki, ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne yaptı o akşam? Kameraların karşısına geçti, YSK’nın seçimi şaibeli hale getirdiğini, hukukun dışına çıkıldığını anlattı, o kadar. Oysa ki aleni hırsızlık bu kadar naif bir üslupla sineye çekilmemeliydi.
O akşam canlı yayına çıkıp, “Seçim bitti, artık önümüze bakalım” diyen Ertuğrul Özkök’ten bir farkı olmalıydı Kılıçdaroğlu’nun. Seçimin gayri meşru olduğunu ve tanımayacaklarını ilk andan itibaren tüm dünyaya ilan etmeliydi. Atı ç-alanın Üsküdar’ı geçişini kayıtsız izlemekle yetinmemeliydi.
Aradan 5 yıl geçti, maalesef aynı tabloyu bir kez daha yaşıyoruz. Erdoğan, Anayasa’nın 116’ncı maddesindeki “??Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” şeklindeki açık hükme rağmen, seçimleri kendisi yeniliyor ve yeniden üçüncü kez aday oluyor.
Kılıçdaroğlu ve diğer muhalefet liderleri, Erdoğan’ın Anayasayı açıkça bir kez daha çiğnemesine yine sessiz kalıyor. Kılıçdaroğlu bugünkü grup toplantısında, tepkisizliğine dair “YSK'ya güvenmediğimi Mısır'daki sağır sultan duydu. Sanki biz başvuracağız da YSK gelip Anayasa'ya uygun karar verecek" dedi.
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri, öğrenilmiş çaresizliği geniş toplum kitlelerine pompalamaktan başka bir anlam taşımıyor. “Gücümüz, etkimiz, tesirimiz yok” diyor mealen. Halbuki, YSK ne kadar verirse versin, halk için önemli olan Kılıçdaroğlu’nun duruşu, kararlılığı ve gayretidir. Bunu en iyi Kılıçdaroğlu biliyor olmalı.
Bir yandan Ahmet Davutoğlu garip çıkışlarıyla altı başlı bir yapı profili çiziyor, diğer yandan Kılıçdaroğlu hukuksuzluklara tüm gücüyle direnmesi gerekirken yelkenleri suya indiriveriyor. Halkın karşısına bu şekilde bir manzara ile çıkıp oy istiyorlar.
Muhalefet, Türkiye’nin kader seçimine sayılı günler kala aklı başına toplamalı, Erdoğan’ın karşısına dimdik, kararlı ve yek vücut olarak çıkabilmeli. Türkiye’de demokrasi varmış görüntüsü vermek ve bu sayede Erdoğan diktasını meşrulaştırmak için vazifelendirilmiş figüranlar algısını bir an önce yıkmalı muhalefet liderleri. Kılıçdaroğlu halka referandum dejavusu yaşatmamalı.
Aksi takdirde, Türkiye çöküşünden en az Erdoğan kadar onlar da sorumlu olur.