Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, milletimizi altı taifeye taksim edip bir durum muhasebesi ve muhakemesi yaptıktan sonra bu ayrı ayrı gruplara Hizmet-i imaniye ve Kur’aniyenin yaptıklarını da şöyle dile getiriyor: “Evet ben ırkî olarak Türk sayılmıyorum, fakat Türklerin ehl-i takva taifesine ve musibete düşenler kısmına ve ihtiyarlar sınıfına ve çocuklar taifesine, zayıflar ve fakirler zümresine bütün kuvvetimle ve tam bir iştiyakla şefkatle ve kardeşliğe yakışır şekilde çalıştım ve çalışıyorum. Altıncı tâife olan gençleri dahi, dünya hayatlarını zehirleyecek ve âhiret hayatlarını mahvedecek ve bir saat gülmeye bedel, bir sene ağlamalarını netice verecek meşru olmayan hareketlerden vazgeçirmek istiyorum. Yalnız (Barla’da bulunduğum) altı-yedi sene değil, belki yirmi senedir Kur’an’dan alıp Türkçe lisanı ile neşrettiğim eserler meydandadır. Evet Allah’a hamdolsun Kur’an-ı Hakimin nurlar kaynağından iktibas edilip aktarılan eserlerle ihtiyarların en ziyade istedikleri nur gösteriliyor. Musibete uğrayanlar ve hastaların tiryak gibi en faydalı ilaçları Kur’an’ın kudsî eczanesinde gösteriliyor… ve ihtiyarları en ziyade düşündüren kabir kapısı, rahmet kapısı olduğu ve idam kapısı olmadığı o Kur’anî nurlarla gösterildi.. ve çocukların nâzik kalblerinde hadsiz musibetler ve zararlı şeylere karşı gayet kuvvetli bir dayanma noktası ve hadsiz emel ve arzularına vesile olacak bir medet ve yardım isteme noktası Kur’an-ı Hakîm’in kaynağından çıkarılıp gösterildi ve fiilen istifade ettirildi.. ve fukaralar zayıflar kısmını en ziyade ezen ve müteessir eden hayatın yük ve yükümlülükleri, Kur’an-ı Hakîm’in imanî hakikatları ile hafifleştirildi…
“İşte bu beş tâife ki, Türk milletinin altı kısmından beş kısmıdır; menfaatlerine çalışıyoruz. Altıncı kısım ki, gençlerdir. Onların iyilerine karşı ciddi kardeşliğimiz var. Senin gibi mülhidlere karşı hiçbir cihetle dostluğumuz yok! Çünkü inkâra giren ve Türkün hakiki bütün milli iftihar değerlerini taşıyan İslâmiyet milliyetinden çıkmak isteyen adamları Türk bilmiyoruz. Türk perdesi altına girmiş frenk telakki ediyoruz! Çünkü yüz bin defa Türkçüyüz deyip dâva etseler, ehl-i hakikatı kandıramazlar. Zira yaptıkları işler, hareketleri onların iddia ve davalarını yalanlıyor.
“İşte ey frenk-meşrepler ve propagandalarla hakiki kardeşlerimi benden soğutmaya çalışan mülhidler! Bu millete menfaatiniz nedir?
“Birinci tâife olan EHL-İ TAKVA ve SÂLİH İNSANLARIN nurunu söndürüyorsunuz.
“Merhamet ve tımar etmeye şayan İKİNCİ TÂİFENİN (Musibete düşmüşlerin ve hasta olanların) yaralarına zehir serpiyorsunuz.
“Hürmete çok lâyık olan Üçüncü Tâifesinin (ihtiyarların) tesellisini kırıyorsunuz, tam bir ümitsizliğe atıyorsunuz.
“Şefkate çok muhtaç olan Dördüncü Tâifenin (Çocukların) bütün bütün kuvve-i mâneviyesini kırıyorsunuz ve hakiki insaniyetini söndürüyorsunuz.
“Yardıma ve teselliye çok muhtaç olan Beşinci Tâifenin (Fakirler ve zayıflar) ümitlerini, istimdatlarını akîm bırakıp; onların nazarında hayatı, ölümden daha ziyade dehşetli bir surete çeviriyorsunuz.
“İkaza ve ayılmaya çok muhtaç olan Altıncı Tâifesine, gençlik uykusu içinde öyle bir şarap içiriyorsunuz ki, o şarabın sarhoşluk sersemliği pek elim, pek dehşetlidir.
“Acaba bu mudur mahiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uğrunda çok mukaddesâtı feda ediyorsunuz. O Türkçülük menfaati, Türklere bu suretle midir? Yüz bin defa Allah korusun!
Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlup olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak kuvvette olmadığı sırrıyla; dünyayı başıma ateş yapsanız, Kur’anî hakikata feda olan bu baş size eğilmeyecektir.
“Hem size bunu da haber veriyorum ki: Değil sizler gibi mahdud, mânen millet nazarında menfur bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddi düşmanlık etseler, ehemmiyet vermeyeceğim ve bir kısım muzır hayvanattan fazla kıymet vermeyeceğim. Çünkü bana karşı ne yapacaksınız? Yapacağınız iş, ya hayatıma son vermekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok. Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde kati iman etmişim ki, değişmiyor, mukadderdir. Madem böyledir; Hak yolunda şehadet ile ölsem, çekinmek değil, iştiyak ile bekliyorum. Bilhassa ben ihtiyar oldum, bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zâhirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz baki bir ömre değiştirmek; benim gibilerin en âlî bir maksadı, bir gayesi olur.
“Ama hizmet ise, Allah’a hamdolsun Kur’an ve iman hizmetinde Cenab-ı Hak rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki; vefatım ile, o hizmet bir merkezde yapıldığına bedel, çok merkezlerde yapılacak. Benim dilim ölüm ile susturulsa; pek çok kuvvetli diller, benim dilime bedel konuşacaklar, o hizmeti devam ettirirler. Hatta diyebilirim ki; nasıl ki, bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle bir sümbül hayatını netice verir; bir taneye bedel, yüz tane vazife başına geçer. Öyle de; ölümüm, hayatımdan fazla o hizmete vâsıta olur ümidini besliyorum!..”
Gerçekten Üstadımızın bu temennisi tahakkuk etmiştir. Hizmet hareketi de bu altı sınıfa elinden geldiği kadar hizmetler vermiştir. Eğitim yerlerde sürünürken, Hizmet, ülkemizde eğitimi gerektiği yere yükseltmiş gençlerin elinden tutmuştur. Halkımıza insanımızın dünya çapında işler başarabileceği moral duygusunu aşılamıştır. Dünyaya da en güvenilebilecek masum bir hareket olduğu; bu süreçte bütün zulümlere karşı menfi hiçbir şey yapmadan aktif sabırla durarak göstermiştir. Artık bundan hiç kimsenin şüphesinin olmaması gerekmektedir…