En son mektubu 1993’te Mısır’dan yazdığını hatırlatan Alparslan Kuytul, "25 yıldır mektup yazmıyordum hatta mektubun devri geçti gibi düşünüyordum" dedi.
Alparslan Kuytul'un mektubundan bazı satırbaşları şöyle:
"Yapmamış olsanız da birçoğunuz halveti ya biliyordur ya da duymuştur. Halvet 40 gün bir kenara çekilip ibadet ve zikirle meşgul olmak ve Allah’a yaklaşma gayretidir. Son zamanlarda bende de böyle bir istek meydana gelmişti. Hatta “bir kaç ay bir kenara çekilsem, okusam, düşünsem ve tazelensem” diyordum. Sonra da “bu nasıl olacak ki, bu ancak hapse girmekle olur, birkaç aylığına hapse mi girsem, ne yapsam” diye eşimle şakalaşmıştım. Eşim de “Allah korusun” demişti. Allahu Teâlâ önce kalbimi hazırladı sonra da beni mecburi halvete girdirdi. Dava adamlarının halveti hapishanede olur. Tarikat ehli hiç bir stres ve üzüntü yaşamadan, zalimlerle mücadele etmeden bir kenara çekilerek huzur içinde halvete girerken dava adamları stres, üzüntü ve mücadele ile dolu bir halvet yaşarlar. Üstaz Bediüzzaman da ömrünün sonlarına doğru bir mağaraya çekilip ibadetle meşgul olmak isteyince Allah Azze ve Celle ona daha hayırlısını nasip etmiş ve hapse atılmasını takdir etmişti.
Öncelikle biz Adana’da Emniyet nezarethanesindeyken 10 gün boyunca dışarıda adeta nöbet tutan, bize yapılanı protesto ettiğini ve bize olan desteğini gösteren binlerce kardeşime teşekkür ediyorum. Özellikle başka il ve ilçelerden gelen hatta yurtdışından gelen kardeşlerime teşekkür ediyorum. Biz içeride sevap kazanırken siz dışarıda bizden çok sevap kazanmışsınız. Ayrıca mahkeme günü başka il ve ilçelerden gelenleri Adana’ya girdirmemeye çalışmalarının da hukuksuz olduğunu belirtmek istiyorum. “Hukuk mu kaldı ki” diyeceksiniz, haklısınız kalmadı. Onlar hukuksuz davransalar da arkadaşlarımız hem taşkınlık yapmadı hem de cesaret ve dik duruşlarını gösterdi. Umarım herkese örnek oluruz.
...
Ayrıca tutuklanmamızda gerekçe olarak gösterilen “terör örgütü propagandası yapmak” -Allah terör propagandası yapmaktan bizi korusun- televizyon, üç arkadaşı ile görüşme, kütüphaneye gitme ve cezaevinde bir arkadaş grubuna katılma, haftada bir telefon açma, ailesiyle ayda bir açık görüş yapma gibi haklarının elinden alınmasını gerektirmiyor. Ama bütün bu haklar bana verilmiyor. Kaç defa dilekçe ile başvurduğum halde cevap verilmedi. Bazıları ‘emir Adalet Bakanlığındandır’ derken bazıları ‘cezaevi yönetiminden olabileceğini’ söylüyor. Bilemiyorum kıyamet günü her şey ortaya çıkacaktır.
Meselenin bir diğer yönü, bu haklar anasını babasını öldürenlere, kendi kardeşinin namusunu kirleten alçaklara, esrar- eroin satanlara, hırsızlık yapanlara bile verilmekte ama bana verilmemektedir. Hem de bir koğuşta tek başıma tutulduğum halde. Meğer ben Kur’an’ın mesajını anlatmakla, yapılan yanlışları -İslam’a ve Müslümanlara zarar verecekse- tenkit etmekle ne büyük bir cürüm işlemişim!
Ben “hakkı saklamanın ve haksızlıklar karşısında susmanın” bedelini ahirette ödemektense “hakkı söylemenin ve haksızlıklar karşısında susmamanın” bedelini bu dünyada ödemeye razıyım. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” cümlesini tekrarlayıp işin edebiyatını yapanlar sonra da tüm haksızlıklara karşı sessiz kalanlar bunun bedelini ahirette ödeyeceklerdir.
...
Bütün yanlışlara karşı susanlar bize yapılan zulme karşı da sustular. Müslümanlar adaletten ve İslam’ın menfaatlerinden çok partilerinin menfaatini düşünüyorlar. Bu halleriyle İslam’ı bilmeyen insanları İslam’dan nefret ettiriyorlar ve İslam’ı kötü temsil ediyorlar. Yazıklar olsun.
Beni ve arkadaşlarımı tutuklamalarının gerçek sebebinin ne “terör örgütü propagandası” yapmak ne de “nitelikli dolandırıcılık” olmadığını hepiniz biliyorsunuz. Gerçek sebebin Tevhidi anlatıyor olmamız ve İslam’a ya da Müslümanlara zarar gelecek konularda yetkilileri eleştiriyor olmamız olduğunu da biliyorsunuz. Aslında bunu sadece siz değil açıklamalarımı takip eden yüzbinlerce insan da biliyor. Bazı videolarımızı 500 binden fazla kişi bazılarını ise 1 milyondan fazla insan izliyordu. İşte bu durum yetkilileri rahatsız ediyordu. Daha fazla dayanamadılar ve 5 dava birden başlattılar.
...
Bu vesileyle belirtmek isterim ki;
Dinim adına en çok korktuğum husus İslam’ın laikleştirilmesi,
Ümmetimiz adına en çok korktuğum husus Müslümanların laikleştirilmesi ve diktatör sistemlerin devam etmesi,
Memleketim adına en çok korktuğum husus herkesin susması, susturulması. Çünkü haksızlıklar ve günahlar karşısında susan toplumlar Allah’ın azabına uğrar.
Arkadaşlarım adına en çok korktuğum husus bazılarının bir gün güneşin doğacağını ve baharın geleceğini unutup ümitsizleşmesi, bazılarının korkup geri durması veya tembelleşmesi…
Bana gelince kendi adıma korktuğum bir şey yok. Çünkü ömrüm boyunca ne terörist oldum ne de terör örgütlerinin propagandasını yaptım. Biz yeni bir dava uydurmadık, peygamberlerin davasını omuzladık. Yeni bir metod uydurmadık, peygamberlerin metodunu uyguladık. Davamız hak, metodumuz hak ve alnımız ak.
‘Kendi adıma korktuğum bir şey yok’ dedim ama aslında bir şey var. O da ben cezaevindeyken annemin ölmesi! Sabahın 5 buçuğunda beni evden aldıklarında annemi göremedim, elini öpemedim, vedalaşamadım. Bu yaşıma kadar annemden hiç ayrılmadım. Evin en küçüğü ben olunca hep annemle yaşadım. Yani 10 çocuğun içinde annemin en çok bende emeği var. İşte şimdi 53 yıllık beraberlikten sonra ben yanında değilken ölebileceğini düşünmek beni çok ağlatıyor.
Son günlerinde yanında olup ona abdest aldıramamak, namaz kıldıramamak, son günlerinde ona Kelime-i Şehadet’in manasını hatırlatamamak, son anında Kelime-i Şehadet’i söyletememek, doyasıya elini yüzünü öpememek, başımı dizine koyamamak, helallik alamamak, son yolculuğuna uğurlayamamak, tabutunu taşıyamamak, mezara koyamamak, mezarının başında durup ‘Rabbim, annemi Sana emanet ediyorum, onu bağışla, ne olur onu güzel karşıla’ diyememek, bütün bunların her an olma ihtimali beni çok korkutuyor, zindanı bana zindan ediyor, kendime hâkim olamıyorum gözümden yaşlar boşanıyor.
...
Unutmayın! Başımızı eğecek bir şey yapmadık. Eziklik duymayın, gevşemeyin, üzülmeyin, yılgınlık göstermeyin. Kaldırın başınızı! Hak davanın ve hak cemaatin gururunu taşıyın! Biz yeni bir dava uydurmadık, kafamızdan metot geliştirmedik. Davamız Tevhid davası, yolumuz peygamberlerin yoludur, bununla onur duyun! Ateşli bir İslam davetçisine dönüşün, yorulmayın, usanmayın, gece anlatın, gündüz anlatın, toplu anlatın, tek tek anlatın. Susmayın, evinizde oturmayın! Üzüntü ve zulüm azminizi kırmasın, sizi kamçılasın!