DW'den Değer Akal'ın haberine göre, Avrupa'nın en büyük ekonomisine 16 yıldır liderlik eden Angela Merkel'in aday olmadığı seçimlerden kimin galip çıkacağı, hangi partilerin yeni koalisyon hükümetini kuracağı, Almanya'nın dış politikasında büyük değişimler getirebilir.
Türkiye ile Almanya arasındaki siyasi ilişkiler son 10 yılda çok ciddi gerilimlere sahne olmuş olsa da Almanya, Türkiye için en çok önem taşıyan ülkelerin başında yer alıyor.
"Türkiye için AB'nin başkenti Berlin”
"Türkiye için Almanya, hem ticaret hem siyaset partneri olarak hem de orada yaşayan Türkler bakımından olağanüstü kıymetli bir ülke” değerlendirmesini yapan Murat Erdoğan, Almanya'yı aynı zamanda "Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı” olarak nitelendiriyor.
Murat Erdoğan, DW Türkçe'nin sorularını yanıtlarken, "İstediğimiz kadar eleştirelim, istediğimiz kadar çatışmalı dönemler geçirelim, Almanya Türkiye için bir model. Türkiye için AB'nin başkenti Brüksel değil Berlin'dir” tespitini aktardı.
Ankara'nın yumuşama adımları
Ancak AB ve ABD'den gelen yaptırım adımları ve ortak baskı sonrasında, bu yılın başından itibaren Ankara'nın yumuşama adımları atmaya başlaması, Batılı müttefikleriyle ilişkileri onarmaya çaba göstermesi, Avrupa başkentlerinde yakından izleniyor.
"AKP hükümetinin son dönemde sıkıntılar içinde olduğunu biliyoruz. Türkiye'de de ufukta seçimler görünüyor. Herkes de oyunu ona göre oynuyor” diyen Murat Erdoğan, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde Batı ve özellikle Almanya ile daha olumlu ilişkiler için çaba harcamayı sürdüreceği görüşünde.
TAU öğretim üyesi Erdoğan, "AKP'nin 2010 sonrasında kendine gelen bir güvenle birlikte daha bağımsız hareket edebilme, AB'den biraz uzaklaşmayı göze alma, Ortadoğu ve diğer bölgelerde etkin olma politikaları vardı. Ama bu politikalar 10 sene sonrasında çok olumsuz ve çok maliyetli bir tablo ortaya çıkardı. Bununla birlikte şu an Türkiye yeniden istese de istemese de AB'ye daha yakın bir yerde durmaya çalışıyor” görüşünü aktardı.
Murat Erdoğan, bunun ilişkilerde önemli bir değişime yol açacağı görüşünde. Türkiye'nin son 10 yılda devletler arası ilişkilerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yabancı ülke liderleriyle ikili diyalog üzerinden yürütmeye yöneldiğine işaret eden Murat Erdoğan, "Bundan sonra artık Türkiye'nin karşısında Merkel değil Almanya ve Almanya'nın kendi öncelikleri olacak. Türk hükümeti için kolay bir süreç olmayacak” dedi.
Seçimlerden sonra Almanya'da nasıl bir koalisyon hükümetinin kurulacağını önümüzdeki günler gösterecek. Peki, Sosyal Demokratlar (SPD) liderliğinde kurulucak ve Yeşiller'in de yer alması muhtemel bir koalisyon hükümeti Türkiye için ne anlama gelir?
Murat Erdoğan, bu soruyu, "Demokrasi ve benzeri taleplerin çok daha yükseleceği açık. Bunu yapmamaları doğalarına aykırı, bunu mutlaka yapacaklar. Türkiye'de hukuk sisteminin durumu, hükümetin Kürtlere yönelik politikası eleştirilecek, cezaevinde olan Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi insanların durumu çok daha belirgin bir biçimde gündeme gelecek. Ama bence Türkiye hükümeti de buna yönelik adımlar atmaya çalışıyor. Atacaklar da. Bunu biz ABD'de Biden'ın seçilmesi sonrasında da gördük” şeklinde yanıtladı.
Radikal değişim olur mu?
Türkiye ile Almanya arasında çok boyutlu, uzun bir geçmişe dayanan ilişkilerin bel kemiğini oluşturan dört temel unsur bulunduğunu kaydeden Adar, seçimlerle yaşanacak değişimin ancak bu unsurlardan hangisine daha çok ağırlık verileceğinde belirleyeci olacağı görüşünde.
Adar, dört temel unsuru, ekonomik ilişkiler, Almanya'da yaşayan Türkiyeliler, 2015 yılından itibaren merkezinde göç meselesinin de yer aldığı güvenlik alanındaki işbirliği ve AB ile ilişkiler kapsamındaki Türkiye'deki demokratikleşme süreci olarak sıraladı.
Almanya'da sol ağırlıklı bir koalisyon hükümetinin kurulması halinde Türkiye ile ilişkilerin en önemli ayaklarından birini oluşturan ekonomi alanında orta ve uzun vadede etkileri olabileceğine işaret eden Adar, şu değerlendirmesini aktardı:
"Küresel ısınmayla mücadele çerçevesinde enerji değişiminin hem Yeşillerin hem de Sosyal Demokratların parti programlarının çok önemli bir parçasını oluşturduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ekonomik ilişkilerde Türkiye'nin enerji dönüşümüne dair ne yapacağı orta ve uzun vadede Almanya-Türkiye ilişkilerinin ekonomik ayağını şekillendiren bir unsur olur diye düşünüyorum.”
Ankara'nın AB'den beklentileri nasıl etkilenir?
Türkiye resmi olarak halen AB'ye aday ülke konumunu muhafaza etse de artık ilişkiler AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı zeminine, bu bağlamda yürütülen diyalog ve görüşmelere indirgenmiş durumda.
Sinem Adar, aslında 2010 itibariyle Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin bir şekilde marjinalleşmeye başladığını, eş zamanlı olarak "al-ver diplomasisi" olarak da adlandırılan, "transaksiyonel ilişki” formatının ilişkilerde öne çıkmaya başladığını vurguladı.
Almanya seçimleri sonrasında, AB-Türkiye ilişkilerinde kısa vadede bir değişim beklemediğini ifade eden SWP uzmanı, "göç meselesinde AB'nin Türkiye'ye olan bağımlılığı devam ettiği sürece, güvenlik meselesi kısa vadede ilişkilerin de ana hatlarından birini oluşturacaktır” tespitini aktardı.
Seçim sonrasına ilişkin birçok farklı koalisyon senaryosu tartışılıyor. Peki Almanya'da sol eğilimli bir koalisyon hükümetinin kurulması halinde bu hükümetin Türkiye'de demokrasi ve insan hakları konularında daha sert bir tavır takınması beklenebilir mi?
Adar, bu soruyu, "Sol eğilimli bir hükümet, bir nebze de olsa daha farklı bir tavır alabilir. Her ne kadar, olası bir sol koalisyon hükümetinin buna söylemsel düzeyde daha çok önem vereceğini düşünsem de pratikte güvenlik meseleleri önemini şu anda olduğu gibi korumaya devam edecektir” sözleriyle yanıtladı.
"Bekle ve gör” stratejisi ve sonuçları
"Özellikle AKP ve MHP hükümeti kan kaybettikçe bekle ve gör pozisyonu daha kuvvetli bir şekilde kendini gösteriyor” diyen Adar sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bekle ve gör siyasetinin dolaylı bir sonucu Türkiye'de bugün mevcut iktidara, 'istemeden', ‘bilmeden', ‘farkında olmadan' can nefesi üflemek olabilir. İktidarın geldiği yer itibariyle bugün o can nefesi uzun soluklu olmayacaktır ama nefes nefestir iki kat çıkamazsınız belki mevcut durum itibariyle ama iki basamak yükselebilirsiniz.”
AB'nin aday ülke konumundaki Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve demokrasi alanında yaşanan gerilemeye, insan hakları ihlallerine karşı sert tavır almaması, Avrupa başkentlerinin bekle ve gör siyaseti izlemesi, Türkiye'de AB üyelik sürecini destekleyen, demokratik adımlar talep eden kesimlerde hayal kırıklığı yaratmış durumda.
Bu kırgınlıkta haklı sebepler bulunduğunu söyleyen CATS uzmanı Adar, sözlerini şu şekilde tamamladı:
"Geldiğimiz noktada bence belki de Türkiye'deki demokratlar olarak şu gerçeği daha güçlü bir şekilde yüksek sesle söylemek lazım. Türkiye'nin demokratikleşmesi sadece Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle ve kendi iç aktörleriyle mümkün. Ve bunu aslında üçüncü aktörlere, bu AB olur, Amerika olur, delege etmeden ve bu ülkelerin dış politika alanında aslında tamamen kendi çıkarlarına öncelik verdiklerini bir gerçek olarak alıp hareket etmek, belki hem Türkiye'deki tartışmanın seyri itibariyle hem de önümüze bakarak ne gibi bir yol planı çizebiliriz soruları üzerinde düşünürken göz önünde bulundurulması gereken faktörler gibi geliyor bana.