Almanya, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devletinden hızla uzaklaşmasına daha fazla göz yummayacağını ilan ettiği tarihten bu yana bir ay geçti. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri, Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın anladığı lisandan konuşmanın ne kadar tesirli olduğu bu kadar kısa sürede ayan beyan müşahede edildi.
Bir ayın hülasası: 680 Alman şirketini ‘terör ile iltisaklı’ diye fişleyen AKP Hükûmeti, bu listeyi Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı) veri tabanından alelacele geri çekti. Bu kadar şirketi dünyanın en ağır suçu ile itham edecek kadar pervasız hareket edebilenlerin geri çekme işlemini ‘sehven olmuş’ diyecek kadar da pişkinlikle yapmasına şaşırmadım.
RÜZGÂR İHALESİNİ BİLEREK SIEMENS’E VERDİLER
Listeyi geri çekmekle kalmadılar. Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü’nde 18 büyük Alman şirketinin idarecilerini kahvaltıda ağırladı, özür diledi.
Milyar dolarlık rüzgâr enerjisi ihalesini kendilerine yakın gruplardan, ihalelerin gediklisi Kalyon ve Türkerler ile beraber teklif veren Alman Siemens’e verdiler.
İstanbul Büyükada’da toplantı esnasında gözaltına alınan ve akabinde tevkif edilen insan hakları müdafi Peter Steudtner’i Alman Büyükelçi’nin hapishanede ziyaret etmesine müsaade edildi.
SÜT DÖKMÜŞ KEDİ MİSALİ
Almanya, Avrupa Birliği (AB) nezdindeki kozlarını da yavaş yavaş masaya sürerken Ankara’nın süt dökmüş kedi misali beklemesi dikkatten kaçmadı. Berlin’in AB üyelerine gönderdiği mektupta ‘Erdoğan’a daha fazla yüz vermeyelim. Malî müeyyidelerle netice almak mümkün’ mesajı olduğu artık sır değil.
Bu sefer pabuç pahalı tabiî. Türkiye’nin turizmden ihracata, doğrudan yatırımlardan yüksek tutarlı döviz kredilerine kadar hemen her kalemde bağımlı olduğu Almanya’nın vanayı kısmasının telafi edilecek tarafı yok.
Son iki senedir Alman turist sayısındaki azalma topyekûn turizm sektörünü buhrana sürükledi. Almanlar gelmeyince Avusturyalı, İsveçli, İsviçreli, Fransız, hatta İngiliz de gelmez oluyor. Avrupa’da Türkiye hakkında çıkan haberlerin ekseriyeti menfi. İmaj yerlerde sürünüyor.
Hal böyle olunca Antalya’da bile tesisler kapanıyor. Sektörde istihdam yüzde 30 azaldı. Gelirler bu sene de geçen sene olduğu gibi ekside. Bakmayın ‘tesisler doldu, taştı’ haberlerine. Günlük oda fiyatları iki sene öncesine nazaran yüzde 60 aşağıda.
REHİNE PAZARLIĞI ERDOĞAN’IN ALEYHİNE DÖNDÜ
Almanya’nın şakası olmadığını fark ettikleri andan beri Erdoğan’ın müşavirleri, Gazeteci Deniz Yücel’den Steudtner’e kadar hapiste tutulan bütün Alman vatandaşlarının tahliye edilmesi için bir zemin bulmaya çalışıyor. Almanya’nın iltica hukukuna tabi kişileri pazarlık mevzuu yapmayacağını kabullendiler ve Erdoğan’ın ‘rehine’ stratejisinden netice alınmayacağının farkındalar. Bunun için ortamı yumuşatmayı deniyorlar. Dikkat ederseniz Saray’ın kadrolu kalemşorları Almanya ve Merkel’e koro halinde saldırmıyor. Aksine zeytin dalı uzatıyorlar her fırsatta.
ALMANLAR O HAKARETİ UNUTMAYACAK
Önüne gelene hakaret eden, en küçük menfaatine dokunan herkesi düşman, hain ilan eden Erdoğan’ın 16 Nisan referandumundan üç oy fazla almak adına Merkel ve kabinesi için ‘Nazi artığı’ ithamında bulunması Berlin-Ankara arasında kolay kolay telafi edilemeyecek bir kırılmaya sebep oldu.
Dolayısıyla bugünkü şirinlikler Almanlara ne o hakareti unutturabilir ne de 680 şirketin maruz kaldığı itibar suikastını… Vatandaşlarının niçin mahpus olduğunu bile öğrenemeyen Merkel Hükûmeti, Türkiye’yi hukuk zeminine çekmeye matuf yeni tarz-ı siyasetinde kısa, orta ve uzun vadeli hazırlığı olduğunu günden güne hissettiriyor.
MERKEL NET MESAJ VERDİ: DERİNLEŞMEYİ UNUTUN
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in şu sözü not edilmeli: “Şu anda katılım müzakerelerinde yeni fasılların açılmadığı bir durumdayız, mali yardımlar da minimum düzeye indirildi. Gümrük Birliği’nde bir genişleme gerçekleştirmeyeceğiz. Türkiye ile ilişkilerde herhangi bir derinleşme söz konusu değil.”
Merkel, Eylül’deki seçimler sebebiyle şimdilik bunlarla iktifa ettiklerini ima ediyor. Seçimlere giderken mevcut dengeleri sarsacak, makul ve meşru zeminde atılan mutedil adımlara gölge düşürecek polemiklerden imtina ediyorlar.
Bu kadarı bile Ankara’yı 4,3 milyar Euro hibeden mahrum etti. Gümrük Birliği’nin müzakere edilmemesinin maliyeti de az değil. AB’nin Güney Kore ve Meksika ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları Türkiye’yi bu iki devletin firmaları için açık pazar haline getiriyor. Maalesef bu mevzuda diplomasi imkânı Erdoğan’ın savruk dış siyasetine feda edildi.
TÜRKİYE’NİN ACELESİ YOKMUŞ
Bir uçtan öbür uca… Günlük faturası milyonlarca doları bulan Gümrük Birliği aksaklığına mukabil AB Bakanı Ömer Çelik, “Bizim acelemiz yok” cevabını verebiliyor.
Haddi zatında Alman Hükûmeti, Erdoğan’ın bu saatten sonra ne dediğine değil ne yaptığına bakacak. Oportünist tavırlarına tahammül gösterilmeyecek.
AB’yi işine gelince hatırlayan, seçimde ise milliyetçi ve muhafazakâr tabanı yanına çekmek için günah keçisine çeviren Erdoğan demokrasiye, temel hak ve hürriyetlere rücu ederse ne âlâ. O vakit şartlar yeniden müzakere edilebilir.
BERLİN SEÇİMLERDEN SONRA DAHA SERTLEŞECEK
Erdoğan kuvvetler ayrılığına son vermekte ısrar ederse üyelik müzakerelerinin askıya alınması da masada bir şık olarak duruyor. Bu şık Almanya’da seçimleri müteakip daha fazla telaffuz edilecek. Hiç şüpheniz olmasın.
Böyle bir ihtimalin şüyuu vukuundan beterdir. AB’den kopmuş bir Türkiye’nin nasıl bir çöküşe sürükleneceğini anlatmaya lüzum var mı? O çöküşün Erdoğan’ı o hayalini kurduğu başkanlıktan da edeceğini en iyi Erdoğan biliyor.
Son eğilip bükülmeler ondandır, başka sebep aramayın…
Semih Ardıç / Tr724