Mâdem ki, haklı olduğuna inanıyor ve mazlum-mağdur olduğunun şuurundasın, Allah’a dayan, Allah zâlim ve gaddarların hakkından gelecektir. Zaten “Onları bana bırak!” buyuruyor. Vaktimizi boşu boşuna, birilerinin iftiralarıyla, onları izleyerek öldürmeyelim. Bizim işimiz var: Hizmet-i imâniye ve Kur’aniye… Onlarla uğraşmaktan bu Hizmeti yapamayız. Halbuki cihanda bir EVRENSEL MERAK UYANMIŞ ve DÜNYA KADAR MÜŞTERİ MEYDANA GELMİŞ. Onlar bekliyor!..
Kur’an-ı Kerim’deki bütün âyetler, bizim için inmiştir. Âyetlerin hepsinde de “Bu bana indi, muhatabı benim; bana hitap ediyor.” diye ders ve ibret almamız gerekir. Kâfirler hakkında inen azap âyetleri için bile, “Acaba bize burada ne gibi dersler vardır?” diye düşünmemiz gerekir. Çünkü bazen Müslüman kimselerde, Müslüman olmayan vasıflar, İslâmiyete uymayan sıfatlar bulunabiliyor. O kötü hallerin de gerektirdiği cezalar vardır…
Meselâ diyelim ki: “Sonra bunların arkasından (Musa Aleyhisselamın, bütün mucizelerine şâhit olduktan sonra, ey İsrail oğulları) sizin kalbleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi, hatta ondan katı!.. Çünkü öyle taşlar var ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi var ki, çatlar da bağrından su kaynar. Öylesi de var ki, Allah’ın haşyetinden, O’na tazimi sebebiyle yukarıdan düşüp parçalanır.” Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara Suresi, 2/74)
Şimdi biz ifadeler karşısında “Buralar zaten İsrail oğulları ile ilgili; öyleyse, hâşâ, bizi ilgilendirmez” diyebilir miyiz? Bize düşen, orada anlatılan ârızalara bakıp, “Acaba bizde de, öyle şey var mı?” diye kendimizi bir muhasebe ve muhakemeden geçirmek gerekir.
Bakınız, bu âyetten neler hissediyor?” En sert ve hissiz koca taşlar, nasıl bal mumu gibi, tekvînî emirlere, Allah’ın koyduğu fıtrî kanunlara karşı yumuşaklık gösteriyorlar. İlahî memur olan o lâtif sulara, o nazik ağaç köklerine, o ipek gibi damarlara o derece mukavemetsiz ve yumuşak davranıyorlar ki, güya bir âşık gibi o lâtif ve güzellerin temasıyla kalbini parçalıyorlar! Yollarında toprak oluyorlar! Hz. Musa Aleyhisselamın aşasına karşı tam bir şevk ile yarılıp on iki gözünden on iki göze (çeşme) akıtıyorlar. İşte Musa Aleyhisselamın bir tek mucizesine karşı koca taşlar parçalanır. Yâ haşyetinden veya sürurundan ağlayarak sel gibi yaş akıttığı halde, hangi insafla Musa Aleyhisselamın bütün mucizelerine karşı inatla, direnerek ağlamayıp gözünüz donukluk, kalbiniz katılık gösteriyor?
“Tur-i Sîna’da Musa Aleyhisselam dua ve münacatı sırasında Cenab-ı Hakkın Celâl ve heybetinden koca dağ parçalanıp dağıldığı halde, ne cesaretle Allah’ın haşyetinden titremiyorsunuz? Kalbinizi de kaskatı bir kasavette bulunduruyorsunuz?
“Ey benî İsrail ve ey benî Âdem! Kalb katılığınız ve kasâvetinizle öyle bir Zât’ın (c.c.) emirlerine karşı itaatsizlikte bulunuyor ve öyle Ebedî –Ezelî bir Güneş’in marifet ziyasına karşı, gafletle gözlerinizi yumuyorsunuz ki!..” Yani taşlardan daha taş ve katı bir görüntü sergiliyorsunuz! Kör olmuşsunuz da gerçekleri görmüyorsunuz!..
Şimdi bu işârî, îmâî ve telmîhî mânalar biz Müslümanlara da bakmıyor mu? Bunlardan bizler de derslerimizi almayacak mıyız? Elbette kendi hesabımıza, kendimizi bir gözden geçirip hissemizi, payımızı almalıyız.
Aynı şekilde hak karşısında haksızlığa giren, zulmeden, mazlum ve mağdur Müslümanlara ve onların başındaki Zat’a (S.A.S.) çeşitli yakıştırmalar yapan, iftiralar atanlar için de Cenab-ı Hak: “Bana bırak… (Başbaşa bırak ki:) Öylelerini bilmedikleri farkına varmadıkları yerden derece derece helâke sürükleyeceğiz. Onlara sadece mühlet veriyorum. Benim düzenim (hilelerini başlarına geçirme işim) pek sağlamdır.” (Kalem Suresi, 68/44-45)
“Onların dediklerine sabret (onların sana yaptıkları ile mukabelede bulunma). Araya koyacağın yerinde bir mesafe ile tebliğine devam et. Güzel bir hicretle onlardan ayrılıp hicret et. Nimetler içinde yüzenleri ve sana yalancı diyenleri Bana bırak ve kendilerine bir süre tanı.” (Müzemmil Suresi, 73/10-11) “
Bırak Bana o kişiyi (ailesiz, ailesiz) tek olarak yarattığım. Sonra kendisine bol bol mal verdiğim ve etrafına güç, kuvvet sebebi oğullar, ayrıca rahat bir hayat için her türlü imkanı önüne serdiğim kişiyi Bana bırak” (Müddesir Suresi, 74/11-14)
“Derken o azabın gökte belirdiğini gördüler ‘Bu bize yağmur getiren bulut!’ dediler. Hayır o bir an önce gelmesini istediğiniz azaptır. (Ahkaf Suresi, 46/24)
Bütün bu âyetler hepimize inmişti. “Bu Allah’ın lütfu!” dediğimiz şeyler, Allah korusun azap vesilesi olabilir… Kendimizi bir gözden geçirelim…