SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
*Allah
ne emretmişse hepsi de güzeldir. Ramazanda oruç tutmak da
güzeldir. Bayramda yemek yemek de güzeldir. Çünkü ikisini de
Allah emretmiştir. Buna rağmen bayramda oruç tutarsak haram
işlemiş oluruz.
*Eğer
varsa hassasiyetini kaybetmiş bir toplum, o zaman şöyle derler:
“Varsa pulun, olur çulun… Varsa çulun, olur kulun.” Bunlar
sloganıdır, bozuk bir yolun.
*Osmanlı
dönemi “Zulmetten Nur’a” kitabını yazan Şemseddin Günaltay,
Cumhuriyet dönemi maalesef o zulmete geri dönüş yapmıştır.
Daha sonraları eline imkânlar geçip söz sahibi olunca Hocası
olan Zahid Kevseri’yi “Gel Üniversitede İslam Hukuku dersleri
ver.’ diyerek Mısır’dan Türkiye’ye davet etmiştir. Son
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin yardımcısı olan büyük
âlim Kevseri “Fakat benim Türkiye’de ders verebilmem için,
sarığımı çıkarıp sakalımı kesmem gerekir. Ben bunları
yapamam. Onun için de gelemem’ diye bu daveti geri çevirmiştir.
*Mescid-i
Nebevî genişletilirken, Peygamber Efendimizin (S.A.S.) babası Hz.
Abdullah’ın mezarı da kaldırılıp Cennetü’l-Bakıyye
gömülecekmiş. Halkın galeyana gelmemesi için, sadece birkaç
kişi görevlendirilmiş ve onlar nakil işlemini yapmışlar. Sonra
diyorlar ki: “Bir de baktık hiç bozulmadan yeni gömülmüş gibi
taptaze duruyor.” Evet nübüvvetin delilleri çoktur. Ama
Efendimizin (S.A.S.) anne ve babasının ehl-i necat olduklarını
isbat bakımından bunun önemi büyüktür.
*Arkadaşlarımızın
merhum babaları Mehmet Büyükçelebi anlatmış: “Üstad
Hazretleri Denizli’de hapisten çıktıktan sonra bir müddet
Denizli’de kaldı. İnsanlar, toplu halde Şehir Oteline Üstad’ın
ziyaretine gidiyorlardı. Ben de gittim. Elini öptüm. Üstad,
“Nerelisin?” diye sordu. “Tavaslıyım” deyince… “Her
zaman buyurun. Ben Tavaslıları severim. Tavas, Suheyb-i Rûmi’nin
memleketidir.” dedi. O gün, “Bir camide Bediüzzaman’ın
talebeleri mevlit okuyacaklarmış!” diye duyunca ben de
Denizli’de kaldım. Camiye gidip bekledim. Camide Türkçe salavat
getirmeye başladılar. O sırada “Geldiler!..” denildi. Gönenli
Mehmet Efendi geldi ve tekbirlerle aslî şekliyle salavatlarla
okuyarak herkesi galeyana getirdi. Cemaat gözyaşlarıyla tekbir ve
salavat getiriyordu…
*1999
zelzelesinde Adapazarında bir TV muhabiri Karadenizli deprem-zedeye
soruyor: “Bu ne hâl?” O da şöyle cevap veriyor: “Pen, ha, pu
evi ve altındaki tükkanı penüm sanaydum. Birden ESAS SAHİBİ,
“Çıkın dışayru!” dedi. Don-gömlek kendimizi dışarıda
pulduk, uşağım! Sözün kısası…”
*Osman
Yüksel (Serdengeçti) millet vekili olunca bir gün Büyük Millet
Vekili salonunda konuşma yaparken birilerine kızıp: “Bu Meclisin
yarısı eşektir” diyor. “Sözünü geri al” diye şiddetli
baskılar olunca, Serdengeçti tekrar kürsüye gelip, “Sözümü
geri alıyorum. Bu Meclisin yarısı eşek değildir.” diyor.
*Mehmet
Ruhî bey anlattı: “Dursun beyli Sarı Hocaefendi benim babamın
hocasıydı. Benim ismim zaten onu ismi. Beni severdi… Hafızlık
çalışırken Sarı Hocaefendi bana yardım ederdi. Bazı âyetleri
ezberleyinde bana onları yutmamı söyledi. Ben de ‘Nasıl?’
diye sordum. ‘Baya yut!’ dedi. ben de ezberledikçe yutmaya
başladım. Sonra gördüm ki, o âyetleri hiç unutmadım.”
Herhalde
halkımızın “İlmi yutmuş…” diye bazı kişiler için
söyledikleri sözlerin bununla bir alâkası var.
*İki
kurbağa süt dolu bir küpün içine düşmüş… Kurbağalardan
birisi ümitsiz… Süt içinde büzülmüş boğulmuş kalmış.
İkincisi ise pes etmemiş, hep çırpınmış durmuş. Böyle olunca
süt, kaymak olmuş. O da atlayıp kurtulmuş. Cesaretin bittiği
yerde esaret başlar.
*Mevlana
Celâleddin Rumi Hazretleri sadece sükûti olarak sohbet eden bir
mürşid ile görüşmek istemiş. Ona yarım bardak su göndermiş.
(Yani acaba bizim için bir yeriniz, biraz zamanınız var mı,
demek istemiş.) Mürşid de bardağı su ile doldurup göndermiş.
(Yani yer-zaman müsait değil, demek istemiş.) Bu sefer Mevlana
Hazretleri, suyun üzerine bir gül yaprağı koyup göndermiş.
Yani yaprak, suyu taşırmamış. (Bize de bir yer, bir zaman
herhalde vardır, demek istemiş.) Sonra kabul edince gitmiş.
Oturmuşlar ve üç saat sükût içinde bulunmuşlar. Daha sonra da
her birisi öbürüne “Çok müstefid oldum” diyerek ayrılmışlar…
Kırk
Ambar’ın bu ürünlerinden birşeyler yapmaya, zihinlere hatta
kalb ve vicdanlara besinler hazırlamaya bakalım.