“İslam düşüncesi”ni Müslümanların Kur'an vahyini ve onun açıklayıcı
formu olan sünneti esas alarak belli bir alem tasavvuru, insan ve hayat
telakkisi geliştirme çabası olarak görmek mümkünse, İslam düşüncesinin
Hz. Peygamber'in irtihalinden sonra başladığını söyleyebiliriz.
Kur'an
vahyini referans alanların düşüncesi hikmettir; hikmet hem eşyanın
hakikatine uygun düşünmek, hem hükümde isabet etmektir. Hz. Peygamber
hayatta iken vahy gelmeye devam ediyordu, ortaya çıkan sorunlar vahyin
ışığı altında ve Hz. Peygamber'in karar ve icraatlarıyla çözülüyordu.
Bizce kamil Asr-ı Saadet 610-632 yılları arasındaki dönemdir; nakıs
Asr-ı Saadet de 632-661 arası dört halife dönemidir.
Hz.
Peygamber iki tür ihtilafa çözüm buluyordu: Biri Müslümanlarla diğer din
müntesipleri arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan sorunlara, diğeri
Müslümanlar arasındaki ihtilaflara. İslam'a girmiş olmakla beraber
sahabilerin birer melek olmadığı açıktır. Efendimiz başlarında iken de
ağır veya hafif suçlar işliyorlardı. Efendimiz, bizim “cürüm”
diyebileceğimiz suç ve günahlar için tayin edilmiş yaptırımlar takdir
eder ve tatbik ederdi. Özetle Allah'ın yasakladığı nice suçları işleyen
sahabiler vardı; cinayet, hırsızlık, gasb, zina, yaralama, iftira,
dedikodu, gıybet, tahkir, kabile asabiyeti vs.
Bu tabiiydi, zira
Kur'an-ı Kerim, insanların kendi aralarında ihtilaf ettiklerini, bu
amaçla aralarındaki ihtilafları çözmek üzere peygamber gönderip kitap
indirdiğini (2/Bakara, 213); dileseydi onları tek ve homojen bir
topluluk yaratıp ihtilaf etmelerinin önüne geçeceğini (11/Hud, 118-119)
belirtir. Şu halde insanlar ve elbette Müslümanlar arasında siyasi,
ticari, ekonomik, ailevi, medeni, sınıfsal, etnik, mezhebi vs.
ihtilaflar olur. Bu ihtilafların tamamı kamil Asr-ı Saadet'te vuku
buldu, hepsine de çözüm bulundu. Sanki hangi türden ihtilafa hangi
türden hüküm ve usulle çözüm bulunduğunu somut olarak ortaya koymak
üzere ilahi bir senaryo sahneleniyordu. İlk Müslüman cemaat 610-632
yılları arasında vahyin ışığında ve ilahi koruma altındaydı. Bu
çerçevede ve sadece bununla sınırlı olmak üzere bugün ve yarın hangi
sahabeyi takip edersek, gökteki bir yıldıza tabi olmuş oluruz.
Sorun,
Efendimiz'in irtihalinden sonra olup bitenler karşısındaki tutumdur.
Efendimiz'den sonra Müslümanlar ilahi korumadan çıktılar, artık sorun
ortaya çıktığında onlara yol gösteren vahy kesilmişti, başlarında
ihtilafı tam yetkinlikle ve adaletle hükmedecek peygamber de yoktu. Yani
Hz. Peygamber'in fiili ve somut gözetiminde Ebu Bekir, Ömer, Osman,
Ali, Aişe yoktu; kendi nefsi, vicdani kanaati, anlayış kapasitesi,
takvası, bilgisiyle baş başa kalmış Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Aişe
vardı. Diğerleri için de durum buydu.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ