11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başdanışmanı Ahmet Sever, Pelikan bildirisinden sosyal medyadaki troll ekibinin kim tarafından yönetildiğine, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP çevresi tarafından sık sık yapılan ‘dava' vurgusundan,
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Erdoğan tarafından azledilmesine, yeni başbakanın kim olacağından Abdullah Gül'ün partide yapılan temayül yoklamasında yüzde 76 oy almasına karşın yüzde 1 oy alan Ahmet Davutoğlu'nun tercih edilmesine kadar pek çok konuda açıklamalarda bulundu.
Sever, Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde yapılan AKP Merkez Karar Yürütme Kurulu toplantısında bir üyenin Erdoğan'a “Efendim bizim istişareye ihtiyacımız yok bizim istihareye ihtiyacımız var. Siz istihareye yatacaksınız, gelip bize söyleyeceksiniz. Biz de onu harfiyen yerine getireceğiz.” dediğine de değindi.
Cumhuriyet'ten Selin Ongun'a sorularını, “Sözlerimin ardında Sayın Gül'ün olduğuna dair spekülasyon yapılıyor. Artık Sayın Gül ile çalışmadığım için ne söylüyorsam kendi adıma söylüyorum.” notunu düşerek yanıtlayan Sever'in sözleri şöyle:
-Davutoğlu bırakırken, kongreye gidilirken o Pelikan bildirisi ne anlama geldi şimdi?
Davutoğlu'nun çevresi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çevresi arasında perde arkasında yaşanan bir çekişme vardı zaten. O çekişmenin bir kısmı kamuoyuna yansıyordu, bir kısmı ise hiç yansımıyordu. Pelikan hadisesi aradaki çekişmenin geldiği noktayı gösterdi. Fakat bence “o mu yazdı, bu mu yazdı” tartışmasının önemi yok.
"Pelikan'a izin en yukarıdan"
-Neden önemi yok?
Orada işler talimatla yapıldığı için önemli olan ona yeşil ışık yakılması, yazılanlara izin verilmiş olması, “böyle bir şey yapın” denilmiş olması. Önemli olan kimin yazdırdığı.
-Kim yazdırdı?
En yukarıdan gelen bir şey, çok bariz.
...
İstişareden istihareye
AK Parti’nin vardığı nokta, diyerek soralım?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şöyle bir yöntemi var. Eziyor, korkutuyor, bir anlamda karşısındakinin kişiliğini değersizleştiriyor ve sonra kendisine bağlıyor. Temel unsur sindirme ve korkutma. Bu yöntem sadece kendisine oy vermeyen çevrelere yönelik olarak işlemiyor. Sindirme ve korkutma kendi örgütüne, çevresine dönük olarak da çalışıyor. Söyleşinin başında sözünü ettiğim o ilk dönemde herkesin görüşünü anlattığı istişare toplantıları yapılırdı.
Artık iş öyle bir noktaya gelmiş ki, MKYK toplantısına katılan bir kişiden dinledim. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde bir MKYK toplantısında üyelerden biri şunu söylemiş: “Efendim bizim istişareye ihtiyacımız yok bizim istihareye ihtiyacımız var. Siz istihareye yatacaksınız, gelip bize söyleyeceksiniz. Biz de onu harfiyen yerine getireceğiz.” Bu örnek bugün AK Parti’nin geldiği noktayı anlamamız bakımından çok şey ifade ediyor.
-Davutoğlu’nun yetkilerini elinden alan MKYK’deki 47 imzalı önergeden hareketle kitabınızdan alıntılayarak soralım: “Gül’ü ikna etmek için partiden ziyarete gelen bakan ve milletvekilleri çok fazlaydı, ama o ikili oynayanları biliyordu.” Gül’ün kararında ikili oynayanlar nerede durur acaba?
Çekilme kararı almasındaki faktörlerden biri de o zaten. O ikili oynayanları gördükçe güvensizlik oluştu. Haklı olarak “İkili oynayanlarla mı yola çıkacağım” duygusuna kapıldı. Haksız değildi.
-Şimdi o ikili oynayanlar siyasetin sahasında mı?
Öyle.
-Davutoğlu veda ederken “Son MKYK’deki yöntemi yol arkadaşlığıyla bağdaştıramadım” dedi. Doğrudan Erdoğan’ı hedef almadı ama Erdoğan’ın MKYK’sinin yol arkadaşlığına uygun davranmadığını söylemiş oldu. Tarih tekerrürden mi ibaret oldu?
Kendisi zamanında Abdullah Gül’e karşı öyle mi davranmış?
-Burada o soru var: Partinin abileri son Davutoğlu resmine nereden bakarlar?
Partide abi mi kaldı? Kimi tasfiye edildi, kimi de kendi isteğiyle çekildi. O kurmay kadro partide değil neredeyse. Dolayısıyla abiler dışarıdan nasıl bakıyorlar sorusu daha uygun. Orada da “davaya ihanet eden kişi” durumuna düşmemek için çoğu suskun kalmayı tercih ediyor.
Haberin devamı için...