Akif Emre'nin Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (15 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'Rus uçağını Ruslar mı düşürdü?' başlıklı yazısı şöyle:
Son altı yüz yıllık Avrupa tarihi Osmanlı olmadan yazılamaz. Bunun başka bir anlamı Türkiye tarihi aynı zamanda Avrupa tarihi demektir.
Osmanlıların siyasi ve askeri olarak Avrupa'daki varlığı geçici bir toprak hakimiyetinden öte derin izler bırakan, her anlamda etkisi olan bir tarihtir. Siyasi, askeri ilişkiler anlamında Batı Avrupa'nın mücadele ettiği rakip güç olarak Osmanlı varlığı aynı zamanda 'Avrupa kimliği'nin oluşumunun en önemli kaynağıdır. “Avrupa'nın ötekisi” olarak Osmanlı, Müslüman, Türk varlığı ortak Avrupalılık bilincinin oluşumunda başat rol oynadı.
Türklerin Hırıstiyanlık yurdu Avrupa'dan sökülüp atılması hedefi Frenklerin 'doğu sorunu'n dedikleri stratejinin temelini oluştursa da bugün Avrupa'nın parçası olarak Müslüman demografisi yok sayılamaz. Balkanlardaki yerli Müslüman nüfusun varlığı Türklerin sökülüp atılması ile kurtulacağı bir öteki değildir artık.
Bu genel hatırlatma tatlısu frengi Batıcılarımızın ' biz de Avrupa uygarlığının bir parçasıyız' güzellemesine kapı aralamaz elbette. Avrupa coğrafyasında bulunuşumuz başka bir medeniyet değerlerini temsilendir. Osmanlı bundan dolayı Avrupa'nın ötekisidir. Askeri, siyasi, ekonomik olarak ilişkiler ne düzeyde olursa olsun Avrupa'sız Türkiye düşünülemez. Bugün bile unun tersi de geçerli. Zira Osmanlı söz konusu olduğunda merkezi coğrafya sanılanın aksine Rumelidir.
Tüm bunları yeniden hatırlatan olgu Rusya ile yaşanan ve son bir yılda hızla değişen ilişkilerin mahiyetine dair tarihsel bir sorgulamadır. Avrasyacı ekolün Rusya'yı her daim bir imparatorluk olarak gördüğü bir gerçektir. A. Dugin'in özellikle vurguladığı iddia, Rusya'nın ulus devlet sınırlarına çekilmesi ölümü demektir. Osmanlı-Rus ilişkilerinin mahiyeti her anlamda Avrupa'nın kurduğu ilişkiden farklı oldu. Ruslar, her ne kadar kendilerini Avrupalı göstermeye çalışsalar da en fazla Avrupanın taşrası olabildiler. Ve her dönemde Avrupa için ortodoks kimliği ile tehlikeli bir uyruk. Bizim için de zayıflamaya başladığımız sürece sürekli bir tehdit unsuru...
Suriye'den havalanan bir Rus savaş uçağının Türkiye sınırını geçtiği için düşürülmesinin ardından yaşanan gelişmeleri hatırlayalım. Bu uçağın Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak, bölgesel güç heveslerini sınırlandırmak amacıyla tezgahlanmış bir komplo olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Buna göre Amerikan eksenli uzantıların bir marifeti olarak uçak düşürülerek Türkiye'nin Suriye ve Ortadoğu denkleminden çıkarılması hedeflenmişti. En azından sonuçları itibariyle akla yatkın gelen bir komplo teorisi ama adı üstünde komplo teorisi…
Madem komplo teorisinden söz ediyoruz o halde yine sonuçlardan yola çıkarak bazı hususları gözden geçirmek belki ezber bozucu olabilir.
Soğuk Savaş sonrası Rusya ile Türkiye'nin ticari ve ekonomik ilişkiler ne kadar gelişirse gelişsin hep mesafeli bir komşuluk ilişkisi olageldi. Jeostratejik olarak yakın havzaları paylaşıyor olmamıza rağmen siyasi ilişkiler ve hepsinden önemlisi bir NATO üyesi olarak farklı blokta yer alıyor Türkiye. Bu ilişkinin herhangi bir uluslararası oluşuma üye olmaktan başka anlamları olduğunu söylemeye gerek yok.
Rus uçağının düşürülmesinden sonra Amerika'nın da Türkiye'yi adeta köşeye sıkıştıran tutumu, anti Erdoğanizm saplantısı nedeniyle kurduğu yerel ittifaklarla memleketin altını oyacak girişimlere, gelişmelere göz yumması, cesaret vermesi… Suriye'de Türkiye'nin manevra alanının kalmaması üstelik yapılan hatalardan bir şekilde geri dönüşü mümkün kılacak diplomatik alana ihtiyaç duyulması... Ekonominin kriz sinyalleri verdiği dönemde Rusya ile her tür ticaretin ve nükleer alan gibi stratejik iş birliklerinin askıya alınması… Tüm bunların düzeltilmesi, Rusya ile ilişkilerin tekrardan rayına girme çabası Ankara'nın birinci hedefi oldu. Nitekim kimi girişimler sonucu Amerika'ya nazire yaparcasına Rusya ile ilişkiler hayli mesafe aldı.
Putin siyaseti Türkiye'nin sıkışmışlığının, desteğine olan ihtiyacının farkında olarak bu kozu sonuna kadar kullanma niyetinde: Batı ile ilişkileri dengelemeden önce mümkün olduğunca rehin almaya çalışıyor. Mesela Halep yerle bir edilirken medya başta olmak üzere Ankara'dan Rusya'ya karşı neredeyse hiç ses çıkmıyor. Türkiye'nin Suriye'de giriştiği askeri harekatın başta Rusya olmak üzere Amerika ile bir mutabakat ile gerçekleştiği pek muhtemel… ABD'nin Irak'ta ve Suriye'de Türkiye'yi adeta cezalandırma yöntemi uygulamasına karşın Rusya'nın her tür yardımı yapma teklifleri de bir adım sonrasının eksen değişimi anlamına gelecek tercihlere gebedir, Esad'ın bile Rusya'nın Ankara'ya Suriye politikasını değiştirtebileceğini ima etmesi Putin'in bu avantajı en azından şimdilik sonuna kadar kullanma niyetinde olduğunu gösteriyor.
Tüm bu gelişmelere bakınca ortaya ironik bir durum çıkıyor; acaba Rusya kendi uçağını mı düşürdü diye sormamak elde değil.