AKP IŞİD’E NİYE SESSİZ?
Şu ana kadar yaşananlar, atılan adımlar, izlenen politikalar, kullanılan söylemler ortada son derece girift bir ilişkinin var olduğunu ispatlıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Damat Berat Albayrak’ın petrol ticaretinden IŞİD-MİT ilişkilerine, Erdoğan’ın “Velev ki pazarlık yaptık” diyerek terör örgütünü muhatap haline getirmesinden dönemin başbakanı Davutoğlu’nun “Öfkeli gençler” tanımlamasına, militanların Türkiye’de tedavi edilmesinden İstanbul’da kılınan bayram namazlarına, yandaş gazeteci ve akademisyenlerin IŞİD övgülerinden Saray’a bağımlı yargının bütün şüphelileri serbest bırakmasına kadar yüzlerce örnek, ister istemez AKP’yi hedefe oturtuyor.
HEM GÜÇ BİRLİKTELİĞİ HEM GÖNÜL BİRLİKTELİĞİ
Suriye’de bütün planlarını Beşşar Esad’ın gitmesi üzerine kurgulayan AKP rejimi, bu uğurda El Nusra’dan IŞİD’e kadar hemen bütün terör örgütlerini öyle ya da böyle destekledi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, “IŞİD’e, Esad’ı devirmek isteyenler sebep oldu” açıklaması da bunu kastediyordu. Bu cümlenin muhatabının Türkiye ve Suudi Arabistan olduğunda hemen bütün uzmanlar hemfikir. İzlenen taktik, “Esad devrilecek, sonra da IŞİD tasfiye edilecek” şeklindeydi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, o dönem söylediği, “Esad gitsin, Suriye halkı onları içlerinde barındırmaz” cümlesi de bunu ifade ediyordu. Fakat Esad’ın bir türlü gitmeyip daha da güçlenmesi ile birlikte AKP rejimi daha da agresifleşip bu tür terör örgütleriyle kurduğu ilişkiyi daha da ilerletti.
Vahşi terör örgütü ile ilişki maalesef sadece ‘stratejik müttefik’lik düzeyinde değildi. Ne kadar inkâr edilirse edilsin bir ‘gönül birlikteliği’ de söz konusu. AKP tabanında ya da yandaş kalemler arasında IŞİD’e övgüler dizenden bir türlü ‘terör örgütü’ demeye içi el vermeyene kadar değişik tonlarda ‘sempatizan’a rastlamak mümkün.
‘NANKÖR IŞİD’
AKP yöneticilerinin de uzun süre IŞİD’i ‘terör örgütü’ olarak niteleyememesi belki şimdilerde hatırlanmıyor olabilir. Fakat bu, 2013 ve 14’ün popüler tartışma konularından biriydi. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun örgütü ‘bir grup öfkeli Sünni genç’ olarak tanımlaması ise unutulmayanlar arasında. 7 Ağustos 2014 tarihli açıklamasında IŞİD’in Irak’taki varlığını ‘bir nevi reaksiyon’ olarak tanımlayan Davutoğlu, “IŞİD dediğimiz yapı radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama oraya katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu” değerlendirmesini yapmıştı.
22 Ekim 2015’te başbakan olarak IŞİD’e ‘nankör’ demesi de siyasi hafızaya kaydolan ‘itiraflar’ arasında. 17 Haziran 2014’te yandaş Ülke TV’nin Bıçak Sırtı programına katılan Star yazarı (daha sonra AKP Milletvekili oldu) Orhan Miroğlu’nun, “PKK ve IŞİD’i terör örgütü olarak görmüyorum” cümlesi de semboller arasına girdi.
SARAY’IN IŞİD’LE PETROL TİCARETİ
Söz konusu AKP olunca ilişkinin ‘ekonomik boyutu’ da olmazsa olmazlardan. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın mailleri, IŞİD’le kurulan ‘petrol hattını’ gözler önüne sermişti. Redhack ve Wikileaks tarafından yayınlanan maillerde, Albayrak’ın, IŞİD’le petrol ticareti yapan Powertrans isimli şirketin yöneticisi olduğu anlaşılmıştı. Personel alımından maaşlarına kadar şirketin her şeyinin Berat Albayrak’a sorulduğu ortaya çıkmıştı.
Uçak krizinin ardından Erdoğan’ın ‘kirli çamaşırlarını’ dökme noktasında hiç de ‘diplomatik’ davranmayan Rusya da bu ilişkiyi uluslararası arenaya taşımıştı. Aralık 2015’te Moskova’da gazetecilere bir brifing veren Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoly Antonov, Erdoğan ve ailesini IŞİD’le doğrudan petrol ticareti yapmakla suçladı. Rusya, iddialarını daha da ileri boyutlara taşıyarak Türkiye’nin IŞİD’e silah yardımı yaptığına dair bir takım belgeleri BM Güvenlik Konseyi’ne götürmüştü.
Nisan 2016’da Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vitaliy Çurkin, Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’in kontrolü altında bulunan bölgelere yasadışı yollardan silah ve mühimmat gönderdiğine ilişkin belgeleri BM Güvenlik Konseyi’ne sundu. Güvenlik Konseyi’ne sunulan belgede, “Türkiye, IŞİD’in ana silah ve askeri teknoloji tedarikçisi durumunda. Bu amaç doğrultusunda yasadışı örgütleri kullanan Türkiye’de tüm bu organizasyonu idare eden Milli İstihbarat Teşkilatı. Sevkiyat, arabalarla ve insani yardım konvoylarıyla gerçekleştiriliyor” denilmişti.
Aslında BM, bu iddiaya çok da yabancı değildi. Temmuz 2015’de BM Güvenlik Konseyi’nin El Kaide Yaptırımlar Komitesi’ne gönderilen bir raporda, Türkiye üzerinden IŞİD’e kaçak silah taşındığı öne sürülmüştü.
IŞİD-MİT İLİŞKİLERİ
Rusya’nın gündeme getirdiği MİT-IŞİD ilişkileri hakkında ise oldukça zengin bir müktesebat mevcut. Ankara Gar katliamı davası sanıklarından Mehmettin Baraç, Kasım ayı başındaki duruşmada ne demişti, hatırlayalım. IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi’ye mektup gönderdiği iddiası sorulan Baraç, “Bağdadi’ye mektup göndermiş olsaydım şu an sizinle değil, Hakan Fidan ile görüşüyor olurdum” şeklinde manidar bir cevap vermişti. Halen AKP Bingöl Gençlik Kolları üyesi olduğunu söyleyen Baraç’ın Bağdadi ile Fidan arasında böyle bir bağ kurması dikkat çekiciydi.
Ancak bu ilk değildi. HDP Mersin ve Adana binalarına bombalı saldırı gerçekleştiren IŞİD üyesi Savaş Yıldız’ın itirafları ilk akla gelenlerden. Yıldız, Suriye’de YPG’nin elindeyken 22 Mart 2016 tarihinde ANHA haber ajansına görüntülü bir röportaj verdi. ‘Ebu Bekir’, ‘Efe’ ve ‘Ebu Mus’ab’ kod adlı Türkiye’deki 3 üst düzey IŞİD yöneticisi için “MİT ajanı” dedi. Bu üçü de daha sonra Ankara Garı katliamında karşımıza çıkacaktı.
Bu isimler, İlhami Balı, Yunus Durmaz ve Edremit Türe. Bu isimlerden Yunus Durmaz’ın daha önce de MİT’le karanlık bağlantıları gündeme geldi. CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, katliamın 1. yıldönümünde ABC Gazetesi’ndeki köşesinde, Durmaz’ın 2009 yılında El Kaideci olduğu şüphesiyle yakalandığını ama MİT’ten gelen bir yazıyla serbest bırakıldığını iddia etti. Gar katliamı sanıkları arasında Durmaz’a bağlı çalıştığı iddia edilen 3 isim daha var ki iddiaya göre onlar da 2014 yılında MİT sayesinde hapisten kurtulmuşlardı. Bunlardan biri Yunus Durmaz’ın ağabeyi Ökkeş Durmaz. Diğer ikisi Ahmet Güneş ve Mustafa Delibaşlar.
Evrensel’den Tamer Arda Erşin, 7 Ağustos 2016 tarihli haberinde MİT’in bu 3 isim için 2014 yılında devreye girdiğini yazdı. Haberde, gözaltına alınan bu 3 kişinin, beraberlerinde IŞİD militanı olduklarını ispat eden çeşitli dokümanlarla yakalanmasına rağmen MİT’in 30 Ekim 2014 tarihinde mahkemeye “Sanıkların IŞİD’le alakası yoktur” diye rapor gönderdiği bilgisi yer alıyordu Sonuçta Antep 5. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, raporun geldiği gün oybirliği ile 3 sanığı tahliye etmişti.
MİT’LE YAZIŞAN IŞİD EMİRİ
‘IŞİD’in teknoloji emiri’ ünvanı taşıyan Ersen Çelik de MİT bağlantılarını gündeme getirenlerden. Gaziantep Emniyeti’ne verdiği bir ifadede, Suriye’deyken MİT’le görüştüğünü anlattı. MİT yetkilileri ile WhatsApp’tan yazıştığını söyleyen Çelik, telefonunda hala bu yazışmaların ve numaraların bulunduğunu belirterek Emniyet’e teslim etti.
Yine iddianamede Ankara katliamı da dâhil Türkiye’deki tüm IŞİD saldırılarının emrini verdiği öne sürülen İlhami Balı da şüpheli ilişkileri ile dikkat çeken biri. Savaş Yıldız’ın kod adını verdiği 3 MİT ajanından biri de oydu. Ankara saldırısının baş faili olduğu iddia edilen Balı’nın bütün faaliyetlerinin Emniyet ve MİT tarafından takip edildiğini, telefonlarının dinlendiğini ama bir kere bile operasyona maruz kalmadığı, belgeleriyle ortaya çıkmıştı.
MİT ve IŞİD bağlantıları Niğde saldırısında da gündeme gelmişti. 1 polis, 1 asker ve 1 sivili şehit eden IŞİD militanlarının yargılandığı davanın firari sanığı Heysem Topalca’nın, MİT çalışanı olduğu iddia edilmişti.
‘BİZ BAKKAL DÜKKÂNI İŞLETMİYORUZ’ DEMİŞTİ
Bu özet, terör örgütü ile istihbarat teşkilatı arasındaki bağlara ilişkin. Bundan daha önemlisi ise siyasi irade ile ilişkileri. Eski başbakan yardımcısı Emrullah İşler’in, “IŞİD öldürüyor ama işkence bari yapmıyor” diye yücelttiği bir örgütten bahsediyoruz.
Örgütün İstanbul’da açık alanda kalabalık bir grupla kıldıkları bayram namazı çarşaf çarşaf gazetelerde yayımlandı. IŞİD militanlarının Hatay, Gaziantep, Urfa hastanelerinde tedavi oldukları resmi Emniyet raporlarına bile girdi. Hatta hastaneler yetmeyince Diyanet’in misafirhanelerini kullandıkları da resmi evraklarda görülen gerçekler. Teröristlerin Türkiye’de nerelerde eğitim aldıklarını artık sokaktaki vatandaş bile biliyor.
Oysa Erdoğan, sorulduğunda “Biz bakkal dükkânı işletmiyoruz, devlet yönetiyoruz” diyor. Malum, Musul’da rehin alınan 49 vatandaşımızın 40 IŞİD militanı ile takas edildiği ortaya çıkmıştı. Bunun için terör örgütü ile ‘resmi pazarlık’ yapılmıştı. Erdoğan, 21 Eylül 2014’te ‘takas’ iddiaları sorulunca “Velev ki takas ettik, ben bir cumhurbaşkanı olarak şuna bakarım, artık ülkeye geldiler, ailelerine kavuştular. Devlet yönetmek, bakkal işletmeye benzemez” demişti. Ama şimdi anlaşılıyor ki bakkal bile yönetemeyecek haldeler.
Ahmet Dönmez tr724