Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) birkaç seneden beri sermaye transferi için kullandığı manivelaya dönüştü. İmtiyaz ve mesuliyetinin hudutları Bankacılık Kanunu ile çizilmiş bir müessesenin mobilyadan madenciliğe kadar farklı sektörlerde faaliyet gösteren yüzlerce şirketin idaresini üstlenmesinden daha absürt ne olabilir ki!
İsmi üzerinde sadece banka/katılım bankası mudilerinin mevduatlarının sigortasını yapan, malî kuruluşlardan birinin iflası ya da faaliyetlerini ifa edememesi halinde devreye girmesi icap eden TMSF’nin holdinglerin yönetim kurullarında ne işi var! Makul izahat gayreti beyhude! Sebep malum: Daha evvel kayyım kılıklı gasptan umduğunu bulamayan hükûmet, Hizmet Hareketi’ne mensup kimselerin mal ve mülklerinin süper yetkilerle donatılmış TMSF sayesinde daha çabuk gasp edileceğini vehmetti.
ŞAKİR ERCAN GÜL, AKBABALARI DOYURAMADI
Mahkemeler devre dışı bırakıldı, KHK ile şirketler TMSF’ye devrolundu. Amma velakin TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül rant dağıtımında beklentileri tam manası ile karşılamadı. Bürokrasiden gelen bir isim olan Gül’ün gazetelere aksetmiş beyanlarından ‘şirketlerin alelacele satılmasına’ sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Mahkemelerin şirket sahipleri ve şirketler hakkında vereceği nihaî kararın beklenmesinin daha doğru olacağını mevcut baskı ortamında ne kadar ayan beyan ifade edilebiliyorsa Gül o kadarıyla terennüm edebildi. Şirketlere gözünü dikmiş akbabaları doyuracak kadar lokma atmaması aleyhine çalışanların sayısını çoğalttı.
AKP BEYOĞLU MECLİS ÜYESİ, TMSF BAŞKANI OLDU
7 Temmuz 2017 itibarıyla Gül’ün TMSF’de başkanlık ve üyeliği sona erdi. Şu kısma dikkat: AKP 2012’de Gül için kanunu değiştirmiş, başkanların ikinci defa tayin edilmesine imkân tanıyan maddeyi Bankacılık Kanunu’na ilave etmişti. Şirketlerin haraç mezat satılmasına zımnen mani olmasaydı kanundaki 5+5 kuralı devreye girecek ve Gül 2022 senesine dek koltuğunu muhafaza edecekti.
Yerine gelen Muhiddin Gülal’ın mazisi Gül’ün niye gittiğini kâfi derecede ortaya koyuyor. TMSF Kurul üyeliğine, aynı zamanda başkanlığa getirilen Gülal 2004-2009 yılları arasında AKP mazbatası ile İstanbul Beyoğlu Belediyesi’nde Meclis Üyeliği, Grup Başkan Vekilliği, Denetim Komisyonu Başkanlığı ve Encümen Üyeliği vazifelerini ifa etti. 2014 yerel seçimlerinden evvel AKP’ye Beyoğlu Belediye Başkanlığı için adaylık müracaatında bulunmuştu.
Tarafsız olması icap eden bir kurulun başına AKP’liliği tescilli birinin atanmasında hüsnü niyet aranamaz. AKP sıralarında aktif siyaset yapmış ve bunun mükafatı olarak 2013’te Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) kurul üyesi olarak tayin edilmiş Gülal’ın TMSF’de nasıl bir profil çizeceği bugünden belli.
BDDK ÜYELİĞİ DE DEVAM EDECEK
Gülal’ın BDDK üyeliğinin devam ediyor olmasındaki garabete ne demeli! Hem talimat kararını alan mercide hem de o kararı tatbik edecek mercide aynı ismin bulunması, Gümüşhane Üniversitesi Rektörü’nün kendisini aynı anda birkaç fakülteye dekan olarak atamasına benziyor.
Devletin çivisini çıkardılar. Ne teamül kaldı ne liyakat ne de hakkaniyet! Gülal misalinde olduğu gibi milletin menfaatini değil AKP’nin talimatlarını esas alarak hareket eden isimlere aynı anda birkaç yerde vazife yaptırılıyor. Saray’ın gözüne girmişse liyakat ve diğer esaslar teferruattan ibarettir.
ŞİRKETLERİN EXCEL LİSTESİ, AKP TEŞKİLATLARINDA
Muhiddin Gülal, TMSF başkanlığına gelir gelmez fona devredilen şirketlerin haraç mezat satışı için kolları sıvayacaktır. Zaten bu şirketlerin Excel listesi ayağa düştü, elden ele dolaşıyor. AKP teşkilatlarının mail zincirlerinde ‘kelepir şirketler’ başlığı altında ilgilenenlerin dikkatine arz ediliyor. İhalesiz satış için Ankara’dan İstanbul Esentepe’deki TMSF binasına referans mektupları getiriliyor.
İran’dan gelen kara parayı Türkiye’de komisyon karşılığında aklayan Reza Zarrab, ABD/New York’ta tevkif edildiği 22 Mart 2016’dan beri çikolata ve ayakkabı kutularının yerine yenileri ikame edilemedi. ‘Gizli kasa’ Katar’dan da para getirmek artık kolay değil. Meteliğe kurşun sıkıldığı şu günlerde TMSF’ye geçen şirketler haliyle birilerinin ağzını sulandırıyor.
Alenen gasp edilen şirketleri ve bilançolarını farklı tarihlerde (http://www.tr724.com/devlet-dolandirici-olursa-haber-analiz-semih-ardic/) tr724.com okurları için kaleme almıştım. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin son beyanatı, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahane edilerek Kanun Hükmünde Kararname (KHK) marifetiyle keyfî biçimde el konulan şirket sayısı ve bunların iktisadî büyüklüğü hakkında resmî görüşü ifade ediyor.
965 ŞİRKET VE 59,2 MİLYAR TL GASP EDİLDİ
Beyanda eksikler olmakla beraber Türkiye’de toplam 965 şirkette kayyım yetkileri TMSF devredildi. Bu şirketlerin aktif büyüklüğü 41 milyar TL, öz kaynak toplamı 18,2 milyar TL. Ciro toplamı ise 21,9 milyar TL. Tüzel kişi olarak bilinen şirketlerin haricinde 107 gerçek kişinin de mal varlıklarını TMSF’nin atadığı isimler idare ediyor. BDDK’nın hukukî mesnetten mahrum 20 Temmuz 2016 tarihli kararı ile lisansı iptal edilen Bank Asya’da 46 bin 952 mudinin hesaplarından ‘şüphe’ edilmiş, bu şekilde de 371 milyon lira bloke edilmiş.
Bu da demek oluyor ki Hizmet Hareketi’ne mensup işadamlarına ait en az 60 milyar lira gasp edildi. Canikli; kapattıkları okul, üniversite ve yurtlar için ödenen ve hâlâ iade edilmeyen erken kayıt paralarından, işten atılanların maaş, kıdem tazminatı, fazla mesai ve izin ücretleri ile sosyal haklarının toplamından hiç bahsetmiyor. Hâsılı Bank Asya’daki mevduat, şirketlerin marka, piyasa ve defter değerleri dikkate alındığında gasp etilen tutar 80 milyar lirayı buluyor.
HİTLER DE DEVLET ADINA MALLARA EL KOYMUŞTU
Rakamlar alt alta toplandığında 21. asrın ilk çeyreğinde devlet görünümlü bir mafyanın Türkiye’de mülkiyet hakkını nasıl çiğnediği ayan beyan görülecektir. Tek suçları ‘hayırseverlik’ olan insanların mallarına, şirketlerine ve banka hesaplarına el koymanın gasptan başka bir karşılığı yoktur. Bu hukuka mugayir işlemlerin devlet adına yapılması suçun mahiyetini değiştirmez.
Almanya’yı, Avrupa’yı 1934’ten itibaren 1945’e kadar git gide büyüyen bir ateşin içine atan Hitler, Yahudilerin mallarını yağmalarken de 1,1 milyon Yahudi’yi Auschwitz gibi toplama kamplarında gaz odalarında diri diri yakarken de devlet adına hareket etmişti.
AKP’nin Hizmet Hareketi’ne matuf sistematik yok etme faaliyetleri ile Hitler devrindeki insan hakları ihlalleri arasında benzerlik olması calib-i dikkattir. Hitler’in taktikleri, algı oyunları ve tedhiş uygulamaları AKP tarafından hemen hemen aynen tatbik ediliyor. AKP cenahında telaffuz edilen ve Hitler’in gaz odaları ile toplama kamplarını tedai ettiren beyanlar bir adım öteye geçmediyse bunun sebebini vicdan ve hakkaniyet sahibi kimselerin mevcudiyetine bağlamak insafla telif olunamaz. Planlı soygun ve zulümlerin banileri daha fazla ileri gittiklerinde Lahey’de yargılanmaktan korktukları için şimdilik bu kadarıyla iktifa ediyorlar. Kısmen de olsa temel hakları teminat altına alan 1982 Anayasası ellerini kollarını bağlıyor.
DÜNYA ALMAN SİYASETÇİ REBECCA HARMS’A KULAK VERMELİ
Alman siyasetçi Rebecca Harms’ın Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşma Recep Tayyip Erdoğan’ın inşa ettiği baskı ve zulüm rejiminin Hitler ile yakınlığını gayet veciz ifade etti. Sosyal medyada troll zihniyetine söz anlatmak için beyhude uğraşmak yerine Türkiye’de mağdur edilen yüz binlerce kişinin hissiyatına tercüman olan Bayan Harms’ın telefonları susmamalı. İletişim bilgilerine ulaşılmalı ve bugünden tezi yok dünyanın vicdanına seslenen bu Hanımefendi; mektup, e-posta ve sosyal medyada ‘beğeni/RT/mention’ yağmuruna tutulmalı.
Harms’ın o muhteşem ve özlü konuşmasının her kelimesinin, her satırının altına imza atıyorum. Bilvesile sürgündeki bir gazeteci olarak ‘kral çıplak’ dediği için bu sütundan Bayan Harms’a şahsî şükranlarımı arz ederim.
İŞTE TARİHE GEÇECEK O KONUŞMA
O konuşmayı sizler için birebir iktibas ettim:
“Sayın Başkan, Selahattin Demirtaş tutuklandığında buradaki herkes muhalefet yapmanın suç olmadığını haykırdı. Türkiye’de git gide daha fazla gazeteci tutuklandığında buradaki herkes, gazeteciliğin, eleştirel gazeteciliğin suç olmadığını söyledi. Ve bugün nihayet Gülen Hareketi’ne yakın bir okul veya üniversitede çalışmanın suç olmadığını haykırmamız gerekiyor. Ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun artık Gülen Hareketi’ne yakın insanlara yönelik kolektif suç, kolektif zulüm ve takibat fikrini mutlak bir şekilde reddetmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden bununla ilgili değişiklik başvurusunda bulunduk. Bir Alman Parlamentosu Milletvekili olarak bu benim için çok önemli. Çünkü benim ülkem bu kötü tecrübeyi Avrupa’ya yaşattı. Sırf Gülen Haraketi’ne yakın oldukları için insanların Türkiye’ye iade edilmelerini engellememiz gerektiğine inanıyorum.”
Ehl-i vicdan hiç kimse TMSF Başkanlığı’na getirilen Muhiddin Gülal’ın yerinde olmak istemez. Velev ki böyle bir misyonla getirilmiş olsa bile fona emanet edilen şirketleri birilerine peşkeş çekmeden evvel Harms’ın, “Çünkü benim ülkem bu kötü tecrübeyi Avrupa’ya yaşattı.” cümlesi üzerine tekrar tekrar düşünmeli. Zira devran döndüğünde kendisini bu sözlerin muhatabı olarak mahkemelerde hesap verirken bulmasın…
Semih Ardıç / TR724