Türkiye’nin 2020 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimine Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) aracılığıyla müdahalesi rapor haline getirildi. Raporda yer verilen iddialar ve çarpıcı ifadeler Ada basının geniş yankı uyandırdı. Türkiye’nin Kıbrıs halkının seçmen iradesine doğrudan müdahale ettiği yönündeki eleştirilerin dozu da yükseliyor. Kutlu Adalı cinayetinde Türkiye eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve eski asker, polis MİT görevlisi Korkut Eken’in rolüne dair ortaya atılan itirafları da hatırlatan gazeteciler, Türkiye’nin Ada’ya “sömürge” muamelesi yaptığını kaydediyor.
ozgurgazetekibris.com sitesinin haberine göre; araştırmacı Mine Yücel, Akademisyen Abdullah Korkmazhan, İş İnsanı/Aktivist Orhan Erönen, Avukat Mine Atlı ve Uluslararası Danışman Derya Beyatlı tarafından hazırlanan raporun raportörlüğünü Avukat Tacan Reynar yaptı. Rapor kapsamında 7 kişi ile görüşüldü. Raporu hazırlayan ekip, bu kapsamda 7 kişi ile görüşmeler yaptı.
Bu kişiler; 4’üncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 4’üncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimine bağımsız olarak katılan DP Milletvekili Serdar Denktaş, Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı ve Milletvekili Tufan Erhürman, Gazeteci Ali Kişmir, Gazeteci Pınar Barut ve Gazeteci Rasıh Reşat.
SEÇİMLERE MÜDAHALE NASIL BAŞLADI?
Rapor, MİT’in ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen seçime yönelik müdahalelerini nasıl gerçekleştirdiğini, bireylerin açıklamaları üzerinden tartışıyor ve süreci şöyle özetliyor: Ankara hükümeti, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesini istemediğini, 2020 yılının başında belli etmeye başlamıştı.
Her şey, TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun, Akıncı için 2020 yılının Ocak ayında ‘Ben böylesine dürüst olmayan bir siyasetçiyle hiç çalışmadım’ demesiyle başlamıştı. Diğer yandan Ankara hükümeti, Ersin Tatar’a verdiği desteği, Tatar’ı sürekli Ankara’ya görüşmeye çağırarak belli etmekteydi.
"TEHDİT EDİLDİM"
Rapora göre buraya kadar yaşananlar, Türkiye’nin tercihini iyice açık ederek kamuoyunu etkileme çabası olarak algılanmıştı. Raporda, “Ancak AKP eski milletvekili Mehmet Metiner’in, Mustafa Akıncı’ya ‘Rum ve Yunan’ yakıştırmaları yapması, bu seçimlerde daha doğrudan bir müdahalenin gelebileceğinin sinyallerini veriyordu” ifadeleri kullanıldı.
Mustafa Akıncı’nın 11 Ekim’deki ilk tur seçimlerinden önce Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan TV2020 kanalında canlı yayına çıkarak, seçimlerden çekilmesi yönünde tehdit edildiğini söylediği hatırlatılan raporda, Lefkoşa Büyükelçiliği bu iddiayı suçlayıcı bir dille yalanlandığına da dikkat çekildi.
ELÇİLİK YALANLADI
Raporda, TC Büyükelçiliği’nin o dönem yaptığı açıklamaya da yer verildi: “TV2020 kanalında yayınlanan bir programa katılan Sayın Akıncı’nın dile getirdiği, şahsına yönelik adaylıktan çekilmesi mesajı verildiği yönündeki ifadeler tamamen gerçek dışıdır. Türkiye Cumhuriyeti, seçimlerin güvenle yapılması da dâhil, her bir Kıbrıs Türk’ünün canını da malını da korumakta kararlıdır. Türkiye’nin seçim malzemesi yapılmasının sakıncaları, daha önceki çeşitli açıklamalarımızda da defalarca dile getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bu rahatsız tavrın sürdürülmekte olması iyi niyetten uzaktır.”
EROĞLU’NUN SÖZLERİ HATIRLATILMIŞTI
Raporda Mustafa Akıncı’nın bu iddiasının, Derviş Eroğlu’nun 2000 yılında Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a karşı girdiği Cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı “Peşimde 40 MİT ajanı dolaşıyor” söylemini ve seçimlerden önceki gece yarıştan çekilmesini hatırlattığı da vurgulandı. Mustafa Akıncı 11 Ekim’deki ilk tur seçimlerinden önce Kuzey Kıbrıs’da yayın yapan TV2020 kanalında canlı yayına çıkarak, seçimlerden çekilmesi yönünde tehdit edildiğini söylemiş ancak Lefkoşa Büyükelçiliği bu iddiayı suçlayıcı bir dille yalanlamıştı. Akıncı’nın sözünü ettiği tehdidin nasıl ve nereden geldiği ise Cenk Gürçağ’ın açıklamalarında ortaya çıktı.
“MİT MENSUBU OLDUĞUNU SÖYLEYEN KİŞİLERLE GÖRÜŞTÜM”
Dönemin Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ, 6 Ocak 2021’de, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, hukukçular ve araştırmacılardan oluşan ‘Raporluyoruz’ grubuna konuşarak, seçimlere bir ay kala kendini MİT mensubu olarak tanıtan kişilerle yaptığı görüşmenin detaylarını anlattı.
Gürçağ yaptığı açıklamada, Eylül ayı başında Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı için Türkiye tarafından uygun bulmamasının ardından, 17 Eylül 2020 tarihinde Ahmet isimli MİT temsilcisinin kendisini aradığını ve üst düzey amirleriyle görüşme konusunda kendisini davet ettiğini ifade etti. Gürçağ, kendileriyle kamuya açık bir yerde buluşmak istemesi üzerine Girne Archway Restoran’da randevulaştıklarını anlattı.
Gürçağ, anlaştıkları restorana gittiğinde MİT mensubu olduğunu belirten bir kadından toplantının Merit Park Hotel’e alındığını öğrendiğini ifade ederek, gittikleri Merit Park Hotel’deki restoranda, başka müşteri ve masanın olmadığı bir ortamda, kendilerini Ankara’dan gelen MİT Dış Operasyonlar Başkanı Kemal, MİT Yunanistan ve Kıbrıs Bölüm Başkanı Ali ve Uzman Hakan olarak tanıtan kişilerle karşılaştığını söyledi.
“DÜŞMAN KAPIYA DAYANDI”
Gürçağ’ın ifadelerine göre, kendisinin “Neden buradasınız?” diye sorması üzerine “Düşman kapıya dayandı. Bizim burada Türkiye’yi seven, Türkiye’ye ihanet etmeyecek, Türkiye ile işbirliği yapacak kişilerin başta olmasına ihtiyacımız var. Onun için buradayız” dediler. Gürçağ’la görüşmelerinin nedenini de “Biz baktık, babanız, amcalarınız hepsi TMT’de hayatlarını tehlikeye atmış, milliyetçi insanlar” diye açıkladılar. Gürçağ, Akıncı için “Cumhurbaşkanım da savaşta yaralanmış biridir” dediğini belirterek, bunun üzerine, “Bunu bilmiyorduk. Niye söylemiyor? Rumlara şirin görünmek için olmasın? Akıncı’nın zehirli bir dili var” karşılığını aldığını söyledi.
“ADAYLIKTAN ÇEKİLMESİ HAYIRLISI OLACAKTIR”
Gürçağ, MİT görevlisi olduğunu belirten kişilerin, kendisine Akıncı’nın seçimlerden çekilmesi için şunları söylediğini kaydetti: “Biz Akıncı’yı orada istemiyoruz. Zaten kazanamayacak. Kazanamaması sağlanacaktır. Kazansa da hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır. Ona yakın olan herkesin aldığı nefese kadar haberimiz vardır. Mustafa Akıncı’ya iletmeni hassaten rica ederim. Adaylıktan çekilmesi başta kendisi için, ailesi için ve yakın çalışanları için en hayırlı olacaktır. Söyle bu akşam Facebook’tan yazsın. Biz en yukarıdan geliyoruz. Hiç kimse ve hiçbir şey Türkiye’nin bekasından önemli değildir.” Gürçağ, ‘Zaten kaybedecekse neden çekilmesini istiyorsunuz?’ sorusuna ise “Uğraştırmasın bizi” yanıtını aldığını aktardı.
AKINCI, BÜYÜKELÇİ’Yİ ÇAĞIRINCA “GELEMEM” DEMİŞ
Mustafa Akıncı aynı rapordaki ifadelerine göre, Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ’dan bu yaşananları öğrendikten sonra Büyükelçi’yi makamına çağırdığını, ancak “Ankara’nın talimatıdır, gelemem” yanıtını aldığını da söyledi. Ardından Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nı makamına çağırarak, “Sen bu ülkenin güvenliğinden sorumlusun, polis sana bağlıdır. Sınır ve iç güvenlik. Bunları anlatıyorum, bilgin olsun. Normal bir ülke olsak sana bu gelenleri ve bizi tehdit edenleri tutuklaman için emir verdirdim” dediğini anlattı.
Akıncı, geçmişte bu tarz müdahalelerin hep saklı kaldığını ancak Gürçağ ile yaptıkları görüşme sonrası bütün riskleri göze alarak bu tehditlerin gizli kalmaması gerektiğine karar verdiklerini de raportörlere anlattı.
Seçime bağımsız olarak katılan Mustafa Akıncı ile 15 Ocak 2021 tarihinde bir görüşme gerçekleştirildi. Yapılan görüşmede, Akıncı’dan seçim sürecinde yaşadıklarını paylaşması istendi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Akıncı, Türkiye’nin seçimlere ağır bir şekilde müdahalesi olduğunu, Crans Montana müzakerelerinden (Dönemin Kıbrıslı Türk lideri Mustafa Akıncı ve dönemin Kıbrıslı Rum lideri Nikos Anastasiadis arasında, 2017 yılında 10 gün süren 5’li resmi müzakereler) sonra başlayan bir itibarsızlaştırma süreci yaşandığını ve bunun Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olduğunu söyledi.
Akıncı, ifadelerine yönelik sistematik bir tahammülsüzlük olduğunu da söyleyerek, Suriye’de (Türkiye’nin Afrin’e yönelik müdahalesiyle ilgili Akıncı: “Barış Pınar’ı da desek, akan su değil kandır”) diyalogla çözüm bulunması yönündeki görüşünün çarpıtılarak saldırı malzemesi haline dönüştürüldüğünü kaydetti.
“TÜRKİYE, TATAR’I İSTİYORDU”
Akıncı seçimin yaklaştığı dönemde, TC Lefkoşa Büyükelçisi’nin Türkiye’ye gidip döndükten sonra, Beyaz Ev’de (Beyaz Ev: Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na ait askeri gazino) bazı Ulusal Birlik Partisi (UBP) milletvekillerini çağırdığını söyleyen Akıncı, kendilerine ‘Karşınızda sadece büyükelçi değil TC devleti var’ dediğini bildiklerini ifade etti.
Basına sadece elçinin orada olduğunun yansımış olmasına rağmen, o toplantıda Kolordu Komutanı ve buradaki MİT (Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı) sorumlusunun da bulunduğunu belirten Akıncı, toplantıda “Türkiye Cumhuriyeti kesinlikle Tatar’ı istiyor. Akıncı’yı istemiyor. TC için bu bir beka sorunudur. Siz de Tatar’ın seçilmesi için uğraşacaksınız” denildiğini kaydetti.
Akıncı, Beyaz Ev’deki görüşmenin ardından, milletvekillerinin takip altında tutulduğunu da ifade ederek, her birine somut görevler verildiğini (konvoya şu kadar araba getir veya sorumlu olduğun sandıktan şu kadar oy çıkacak gibi) gözlemlediklerini söyledi.
Akıncı, UBP’nin seçimde taşeron rolü oynadığını belirterek, seçimi asıl yönetenlerin, TC adına hareket ettiğini söyleyen güçlendirilmiş bir Milli İstihbarat Teşkilatı ekibi olduğunu kaydetti. Akıncı, bahsi geçen MİT ekibinin halen Kıbrıs’ta olduğunun söylendiğini, UBP kurultayına yönelik müdahalenin de yine aynı ekip tarafından yapıldığını duyduklarını söyledi.
Akıncı, MİT ekibinin tehdit ve tavırlarını açık bir şekilde gösterdiklerini de ifade ederek, bu tavırların toplum tarafından bilinmesini de istediklerini kaydederek, devamlı surette “Akıncı kazanamayacak. Biz her tedbiri aldık. Kazanırsa orada kalamayacak” dediklerini söyledi. Bahsi geçen görevlilerin farklı kişilere, zehirleme ve kaza gibi şeylerden bahsettiklerini de anlatan Akıncı, hayatına kastedebilecekleri mesajını verdiklerini kaydetti.
“SEN FEDERASYON İSTİYORSUN”
Akıncı, Beyaz Ev’deki toplantı sonrası Büyükelçi’yi makamına davet ettiğini de belirterek, şunları söyledi:
Büyükelçiye, bu yapılanın ne kadar yanlış olduğunu ve büyükelçinin görevinin gelen yanlış talimatları uygulamak değil de yanlış kararlar aldırmamak ve alınan yanlış kararların düzeltilmesini sağlamak için çalışmak olduğunu söyledim. Büyükelçiye ‘Bu yaptığınız sonuç verse bile burada açacağınız yarayı tamir etmek hiç kolay olmayacaktır’ dedim. AKP’nin ve Türkiye’deki siyasi partilerin Kıbrıs şubelerini açmalarının en büyük yanlış olduğunu da söyledim. TC Lefkoşa Büyükelçisi ise bana ‘Sen federasyon istiyorsun, Türklükle ilgili olarak da sen ayrı bir kimlik peşindesin, Kıbrıslı Türk kimliğinin peşindesin, Türkiye bütün kurumlarıyla burada değişim olmasını ister’ dedi.
AKP VE MHP’Lİ VEKİLLER
Akıncı, diğer seçimlerden farklı olarak bu seçimde TC’nin bütün kurumlarıyla ve AKP-MHP milletvekilleriyle sahada olduğunu da söyleyerek, UBP, DP (Şu an hükümette olan koalisyon ortakları Demokrat Parti ve Yeniden Doğuş Partisi) ve YDP’nin Ankara’ya çağrıldığını ve bunun sonunda şu anki hükümetin kurulduğunu da belirtti.
Seçim sonuçlarına bakıldığı zaman, demografik yapı nedeniyle Mağusa ve İskele’de Türkiye’nin etkisinin ciddi bir şekilde görülebileceğini de söyleyen Akıncı, aylar önce her evin taciz boyutunda Türkiye’den ‘anket’ adı altında 2-3 defa arandığını, seçmenin eğiliminin öğrenildiğini ve bu çalışma yapıldıktan sonra seçmenin yönlendirildiğini belirtti. Bunların yönlendirme olduğunu baştan itibaren söylediklerini de kaydeden Akıncı, muhtemelen cep telefonu operatörleri ile işbirliği içinde numaralar ve isimler bilinerek seçmenlerin arandığını kaydetti.
Akıncı Türkiye’nin tüm istihbarat, devlet ve PR gücünü seçimde kullandığını ifade ederek, TC Lefkoşa Büyükelçiliği’nin seçim döneminde, UBP seçim karargahı gibi çalıştığını belirtti.
Akıncı, sözlerine şöyle son verdi:
Bu dönemde gerçek kişilerden ölüm tehditlerine varan paylaşımlar yapıldı. Televizyonlarda İHA ile vurulma tehdidi yanında ‘kazaya kurban gitsin’ veya ‘kafasına sıkarım’ gibi tehditler de gördük. Seçim sürecinde, trollerin de ciddi anlamda kullanıldığına şahit olduk. Öte yandan tüm bunlar yaşanırken, TC Lefkoşa Büyükelçisi ‘müdahale yoktur’ açıklaması yaptı.
SERDAR DENKTAŞ: “MERKEZ BANKASI BANKALARA TALİMAT GÖNDERDİ”
Seçime bağımsız olarak katılan Serdar Denktaş ile 2 Aralık 2020 tarihinde bir görüşme gerçekleştirildi. Yapılan görüşmede, Denktaş’tan seçim sürecinde yaşadıklarını paylaşması istendi. Konuyla ilgili açıklama yapan Denktaş, seçimden önceki Cuma günü bazı yurttaşların banka hesaplarına ödemelerin yapıldığı ve Merkez Bankası’ndan bankalara bir talimat gönderilerek, tüm ödemelerin en geç Cuma gününe kadar hesaplara geçirilmesi yönünde bir emir verildiğini belirtti.
Denktaş, bu olayın ardından kendisinin seçimden çekilmesi yönünde bazı arkadaşlarının öneride bulunduğunu da ifade ederek, kendisinin arkasında yürüyen insanları ve seçmenlerini yüzüstü bırakmak istemediği için seçimden çekilmediğini anlattı.
“MİT İLE GÖRÜŞTÜM”
Denktaş, 4 Eylül 2020’de Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamadan 3 gün önce, Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı temsilcileri ile görüştüğünü kaydederek, bir arkadaşının evinde yapılan görüşmede, kendisini MİT görevlisi olarak tanıtan bir kişinin kendisine, “Eğer adaylıktan çekilirseniz Türkiye ile kuramadığınız ilişkileri (Recep Tayyip Erdoğan ile) bundan sonra kurabileceksiniz” dediğini de söyledi.
“BANA DESTEK VERENLERE BASKI YAPILDI”
Denktaş, kendisine destek vereceğini açıklayan kişilerin özellikle ziyaret edildiğini, bazı iş insanlarına baskılar yapıldığını ve Mustafa Akıncı’nın ikinci tura kalmasının kesinleşmesinin ardından ‘altının oyulduğunu’ ifade etti. Denktaş, telefonlarının dinlendiğini de iddia ederek, kendisi adaylığını açıkladıktan sonraki 15 gün içinde, seçimde kendisi için çalışan gazeteci Rasıh Reşat’ın Türkiye’ye çağrıldığını, ancak Türkiye’ye gitmediğini ve Reşat’a kendisiyle çalışmaması için telkinlerde bulunulduğunu da sözlerine ekledi.
Denktaş, Ulusal Birlik Partisi üyesi ve milletvekili 7 kişinin Beyaz Ev’e çağrıldığını da hatırlatarak, haberin basına sızmasının ardından; haberi basına sızdırdığı düşünülen Faiz Sucuoğlu’ndan UBP Genel Kurulu’nda ‘intikam’ alındığını söyledi.
Denktaş, kendisine destek veren bazı medya organlarının aday olduktan sonra yön değiştirdiklerini de söyleyerek, bazı çevrelerin ise köyleri gezip, ‘Türkiye devleti adına konuşuyoruz” dediklerini ve bu ifadenin çok sık kullanıldığını kaydetti.
Denktaş, seçim süreci boyunca resmi plakalı hizmet araçları tarafından sürekli takip edildiğini, bazı iş insanlarının kendisini desteklemesi halinde bir daha hiçbir zaman ihale alamayacakları yönünde tehdit edildiğini kaydetti.
Denktaş, geçmiş yıllarda da müdahale olduğunu ifade ederek, “Ancak hiçbir zaman bu kadar sahada çalışılmadı” dedi.
“ERDOĞAN’IN EKİBİ 27 KİŞİDEN OLUŞUYORDU”
Denktaş Erdoğan’ın seçim süresince adada çalışacak ekibinin 27 kişiden oluştuğunu, sahada ise 300-400 civarında kişi ile çalışıldığını belirtti.
Denktaş sözlerine şöyle devam etti: “Seçim günü sayım aşamasında sandıkların birleştirilmesi işlemi Yakın Doğu Üniversitesi’nde yapıldı. Oysaki Yakın Doğu Üniversitesi, seçimde tarafını açıkça ortaya koymuştu. Kurum, tarafsız değildi. Seçim günü Yakın Doğu Üniversitesi’ne temsilci göndermek istedim ancak oradaki görevli savcı, gözlemcimi içeriye almadı.”
OY VERMEYE GİTMEYEN KİŞİLERİN İSİMLERİNİ KİM VERDİ?
Denktaş, seçim şeklinin kafasında bazı soru işaretleri doğurduğunu da belirterek, oy pusulalarının devlet tarafından basıldığını ve istenildiği kadar oy pusulasının sandıktaki görevliler tarafından değiştirilebileceğini, daha önce “Mühürler kimin elinde?” şeklinde şüphelerini dile getirdiğini de aktardı. Denktaş, ilk turda oy vermeye gitmeyen kişilerin isimlerinin, TC Lefkoşa Büyükelçiliği tarafından UBP’ye verildiğini de belirterek, “Bunu elçiliğe kim verebilirdi? Yakın Doğu Üniversitesi” ifadelerini kullandı.
TROLLERİN SEÇİME ETKİSİ
Denktaş, devlet televizyonu BRT’deki programlara (Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu) adayların eşit katılımının yasaklandığını da hatırlatarak, trollerin bu seçimde inanılmaz etkili olduğunu ve bir açıklamanın altına yazılan ilk yorumun olumsuz olması halinde, geri kalanının da her zaman olumsuz olarak yazıldığının açıkça görülebileceğini kaydetti.
GAZETECİLER İLE GÖRÜŞME
Müdahale Raporunu Hazırlayan ekip, rapor kapsamında üç gazeteci ile de görüştü. Bu çerçevede, Basın Emekçileri Sendikası (Basın-Sen) Başkanı Ali Kişmir, Özgür Gazete Genel Yayın Yönetmeni Pınar Barut ve dönemin Kıbrıs Postası Genel Yayın Yönetmeni ve Serdar Denktaş’ın seçim ekibinde görev alan Gazeteci Rasıh Reşat, seçim sürecinde yaşadıkları müdahaleleri anlattı.
Basın Emekçileri Sendikası Başkanı Ali Kişmir ile 7 Ocak 2021 tarihinde bir görüşme gerçekleştirildi. Kişmir yapılan görüşmede, ilk turdan bir süre önce kendisini birinin aradığını ve Türkiye’den gelen bir ekibin kendisiyle görüşmek istediğini söylediğini aktardı.
Kişmir, telefondaki kişinin kendisine görüşmenin seçimle alakalı olduğunu ifade ettiğini de belirterek, görüşmenin kabul edilmesinin ardından kendisine Girne’de bulunan Archway Restaurant’a gelmesinin söylendiğini belirtti.
Kişmir, güvende hissetmediği için görüşmeye Basın-Sen Yönetim Kurulu üyesi Münür Özdiren ile gittiğini ve orada bir kişi ile buluştuğunu söyledi.
“KİRALIK BİR ARAÇLA GELEREK, ‘BUYURUN GİDELİM’ DEDİ”
Kişmir sözlerine şöyle devam etti: “Hakan isimli bir kişi, kiralık bir araçla gelerek, ‘buyurun gidelim’ dedi. Ben ona yalnız gitmek istemediğimi söyledim ancak ‘gizlilik’ açısından yalnız gitmem gerektiğini söylendi. Bu kişiyle, Girne Merit Hotel’e gittik. İki kişi bizi orada bekliyordu. Bana ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin buradaki elçileriyiz’ dedi.”
“SEÇİLMEMESİ İÇİN BURADAYIZ”
Kişmir, otelde buluştuğu kişilerin kendisine, “Biz Mustafa Akıncı’nın seçilmemesi için buradayız. Bu adam seçilmeyecek. Bu adam Amerikan ajanıdır. Bu adam TC düşmanıdır. Bu adam Rumlarla işbirliği içerisindedir” dediklerini kaydetti.
Bunun üzerine Kişmir’in otelde bulunan kişilere, “Liderim hakkında bu şekilde konuşamazsınız” dediğini de belirterek, Mustafa Akıncı’yı desteklememesinin istendiğini ancak kendisinin bunu reddettiğini, bunun üzerine bu kişilerin de “TC ile Kıbrıslı Türklerin arasının iyi olmasını isteriz” dediklerini kaydetti.
“TÜRKİYE DÜŞMANLARINI KALDIRACAĞIZ”
Kişmir, otelde görüştüğü kişilerin Akıncı’ya şunu aktarılmasını istediğini de söyledi: “Akıncı seçildiği takdirde başına çok kötü şeyler gelecek. Onun için şimdiden çekilsin, alsın biletini Amerika’ya siktirsin gitsin. Biz onun Yunan damadının olduğunu da biliyoruz, kızının ne işler çevirdiğini de biliyoruz. Türkiye’nin ve KKTC’nin geleceği için Akıncı’nın seçilmemesi gerekir. Akıncı seçildiği takdirde çok kötü şeyler olacak. Başına bir şey gelecek, bu ne olur bilmiyoruz. Zaten şimdi oturduğu koltukta sembolik bir şekilde oturuyor. Görev süresi bitmiş bir heriftir. Seçilsin ya da seçilmesin seçim sonrasında elimizde bir liste var. Bütün Türkiye düşmanları ve ajanlarını biliyoruz. Hepsini Türkiye’ye kaldıracağız.”
Kişmir, Akıncı’dan desteğini çekmesi halinde ‘listeden’ çıkarılacağını, kendisinden önce 50’ye yakın gazeteciyle konuştuklarını ve hepsinin ikna edildiğini, bir tek kendisinin ikna olmadığının kendisine söylenildiğini ifade etti.
Kişmir, 11 Ekim gecesi ilk tur sonrası Akıncı’nın seçim ofisinin önünde bir adamın yanına geldiğini de sözlerine ekleyerek, “Seni istiyorum lan” dediğini ve yanındaki arkadaşlarının müdahalesi sonucu bu kişinin oradan koşarak kaçtığını kaydetti.
Seçim dönemine damgasını vuran “İşte Müdahalenin Fotoğrafları” başlıklı haberiyle ciddi tehditler alan Özgür Gazete Genel Yayın Yönetmeni Pınar Barut ile 11 Ocak 2021 tarihinde bir görüşme gerçekleştirildi. Barut yapılan görüşmede, yaptığı haberi ve sonrasında yaşananları aktardı.
Barut haber öncesi yaptıkları araştırmada, birçok seçmene seçim döneminde bankalar vasıtasıyla para aktarıldığını, bu işin aracıları olan kişilerin bulunduğunu ve bu kişilerin seçmenlere, “Türkiye’den bir para gelecek. Eğer bu paradan yararlanmak istersen Tatar’a oy vermen gerekir” dediklerini aktardı.
Barut, para almak isteyen seçmenlerin bazılarının, sandıklarda kullandığı oyun fotoğrafını çekmek zorunda kaldıklarını da söyleyerek, seçim günü ‘seçim suçu’ sayılan ‘kullandığı oyun fotoğrafını çekmek’ suçunun, daha önce hiç olmadığı kadar çok işlendiğini ve bu yönde birçok haber hazırladıklarını hatırlattı.
AKP REKLAM EKİBİ KIBRIS’TA
Barut kendisine, AKP reklam ekibinin seçim için adaya geldiği, iki üç otele ayrılmış şekilde çalışmalar başlattığı, Ersin Tatar’ın reklam propagandasını yaptıklarını ve TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yardımcısı Fuat Oktay’ın isminin de bu ekiple birlikte anıldığını bilgisinin geldiğini söyledi.
10 BİN KİŞİLİK SEÇMENİ TEKER TEKER ARAYIP TATAR’A OY VERMELERİ YÖNÜNDE…”
Barut açıklamasında şunları kaydetti: “Aldığım bilgilerden yola çıkarak bir süre oteli belirlemek için uğraştım. O dönem pandemi nedeniyle ülkeye girenler için karantina şartı bulunuyordu. Bahsi geçen kişilerin, uçaktan iner inmez Girne’de bulunan Lord’s Palace Otel’e yerleştiklerini öğrendim. O dönemde bu otel, Maliye Bakanlığı’nca belirlenen karantina otellerinden biri değildi. Otelde AKP reklam ekibi için 20 oda tutulduğunu öğrendim. Başka otellerde de ekiplerin bulunduğu bilgisini aldım. Lord’s Palace’da 10-15 kişilik bir call center ekibi oluşturulduğuna dair bazı bilgiler de edindim. Bana Call Center ekibinin, bazı sivil toplum örgütlerinden, muhtarlardan ve spor kulüplerinden edindikleri yaklaşık 10 bin kişilik seçmen listesini teker teker arayıp, Ersin Tatar’a oy vermelerini istedikleri yönünde çalışmalar yürüttüklerine dair kuvvetli bilgiler ulaştı.”
İLK FOTOĞRAF
Bu bilgiler ışığında, ilgili kişilerin otele giriş çıkışlarını fotoğraflamak amacıyla, oteli gören bir binanın çatısında yaklaşık 10 gün gece ve gündüz nöbet tuttuklarını belirten Barut, fotoğrafa ilk yansıyan kişinin ise dönemin UBP’li Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy olduğunu anlattı.
Özgür Gazete’nin 5 Ekim 2020 tarihli sayısında manşetten verilen “İşte Müdahalenin Fotoğrafları” isimli haberin ilk fotoğrafını, gece saat 2 Ekim 2020 tarihinde saat 02.30’da çektiğini söyleyen Barut, o fotoğrafta Hasan Taçoy’un otele girip çıktığının görüldüğünü ancak en önemli hususun bu fotoğraflarda Recep Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay’ın ekibinin başındaki Ali Genç’in de olması olduğunu kaydetti.
“TURUNCU DOSYA TATAR’IN ELİNDEYDİ”
Barut, o gece boyunca ekibi görüntülediklerini ve ekip üyelerinden birinin elinde tuttuğu turuncu bir dosyanın, ertesi gün otele gelen Ersin Tatar’ın elinde de görüldüğünü söyledi. Ekibin, kendisinin de otele yakın bir yolda yürüdüğü bir anda yanından geçtiğini ve o sırada konuşmalarını duyduğunu belirten Barut, “Adama kaç gündür anlatıyoruz, eline dosya veriyoruz ama hâlâ ne yapacağını anlamadı” gibi ifadeler kullandıklarını da belirtti.
CASUS SUÇLAMASI
Haberin yapılmasının ardından Başbakanlık Basın Bürosu’ndan, gazeteye ve kendisine ‘casus’ oldukları ve yabancı istihbarat örgütleriyle çalışan ajanlar olduklarına dair resmi bir basın açıklamasının yayınlandığını da hatırlatan Barut, haberi yayımlamalarının ardından Twitter’dan ölüm tehdidi mesajları aldığını anlattı.
Barut, Tatar ve Başbakanlık tarafından bu şekilde suçlandığı açıklamalar yapılsa da kimsenin haberi yalanlamadığını da belirtti.
Dönemin Başbakanı Ersin Tatar’ın gazeteye dava açacağını söylediğini de anımsatan Barut, kendilerine karşı yapılan ithamın, “yabancı istihbarat örgütlerini” içerdiği için, örgütlerin belirlenmesi noktasında Serdar Denktaş’ın, dönemin Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’a çağrı yaptığını söyledi.
Barut, Serdar Denktaş’ın Kudret Özersay’a “Dışişleri Bakanı olarak bize söyler misiniz ajanlar kimlermiş, hani dava açacaksınız?” diye soru sorduğunu belirtti.
TATAR’A DAVA
Polisin Tatar’ın açıklamasının ardından soruşturma başlattığını ancak kendisine dava açılacak hiçbir şey olmadığı için dava gelmediğini, fotoğrafı çekenin kim olduğunu belirlemek için bütün kamera görüntülerinin polis tarafından toplandığını ve fotoğrafı çekenin kendisi olduğunun belirlendiğini anlattı.
Dönemin Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy’un da kendisine bir basın toplantısı sırasında, ‘görüntülerin masamdadır’ dediğini, onların iddiasının fotoğrafların kendilerine servis edildiği yönünde olduğunu ancak kamera kayıtlarının ortaya çıkması ile ellerinde hiçbir şey kalmadığını ve dava açamadıklarını belirtti. Barut, kendilerinin Ersin Tatar ve Başbakanlık aleyhine hakaret davası açtıklarını söyledi.
“ÖLÜM TEHDİTLERİ ALDIM”
Yapılan açıklamalardan etkilenen fanatik kesimler tarafından, sahte sosyal medya hesaplarından ölüm tehditleri aldığını belirten Barut, haberin çıktığı gün TC Büyükelçisi’nin kendisini tutuklatmak için Başsavcıyı elçiliğe çağırdığı bilgisinin de kendisine ulaştığını kaydetti.
Barut, bu esnada bazı siyasi ve sivil toplum örgütlerinin (Serdar Denktaş, CTP adına Erdoğan Sorakın, LTB Başkanı Mehmet Harmancı ve sendikalar) kendilerine destek belirten açıklamalar yapmaları ve kamuoyu oluşturmaları sayesinde, bu olayın daha ileriye taşınamadığını kaydetti. Barut sözlerine şöyle son verdi: “Elçilik, KKTC Başsavcılığı’ndan görüş aldı. Beni tutuklatmak için çaba sarf edildi. Bunu biliyorum.”
“SÖYLERSEN BAŞINA BİR ŞEY GELMEZ”
Haberin çıkmasından birkaç saat sonra, UBP ile yakınlığıyla bilinen ve şu an Gündem Kıbrıs adlı internet sitesinde Genel Yayın Yönetmeni olan Alihan Pehlivan beni aradı. Önce haber için tebrik etti sonra da “UBP içindeki muhbirini söyle” diye ısrar etti.
Haber kaynağımı deşifre etmeyeceğimi söyledim. Pehlivan kısa süre sonra Hasan Taçoy’un UBP Genel Başkanlık adaylığını açıkladığı basın toplantısında da benimle özel olarak konuşmak istediğini söyledi.
Muhbirimin kim olduğu konusunda, bu sefer UBP için bazı vekillerin ve başka vekillerin çocuklarının da ismini vererek, ‘muhbirin bunlardan biri mi?’ diye sordu. Söylemeyeceğimi söyledim. Oda bana, ‘Peki o zaman, Türkiye’ye gittiğinde havaalanında casusluk, ajanlık suçundan tutuklanacaksın. Ben senin iyiliğin için söylüyorum. Eğer muhbirini söylersen başına bir şey gelmez’ dedi.
O tarihten sonra Türkiye’ye pandemi nedeniyle hiç gitmedim ancak ileride Türkiye’ye gittiğim takdirde, tutuklanma ihtimalimin olduğunu düşünüyorum.
“KENDİMİ HER ZAMAN TÜRKİYE’YE YAKIN HİSSETTİM”
Gazeteci Rasıh Reşat ile 11 Ocak 2021 tarihinde görüşme gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan Serdar Denktaş’ın seçim kampanyasında profesyonel olarak görev üstlenen Gazeteci Rasıh Reşat’tan seçim sürecinde yaşadıklarını paylaşması istenmiştir.
Birçok konuda detay vermekten kaçınan Reşat, 11.1.2021 tarihindeki görüşmede, Kıbrıs’ın kuzeyinde gazetecilik yapan ancak siyasal iletişim konularında da uzmanlaşıp zaman zaman seçim kampanyalarında da danışmanlık yapan Rasıh Reşat, kendisini her zaman Türkiye’ye yakın hissettiğini ve Türk yetkililerle görüşmelerde yıllardır bulunduğunu ifade etti.
Reşat, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türk yetkililerinin kendisine karşı çok farklı bir tavır içerisine girdiğini ve seçimde Ersin Tatar’ın seçim kampanyasında yer alamadığı için kendisine karşı hasmane bir tavır içerisine girdiklerini belirtti.
Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş’ın teklifi üzerine seçim kampanyasına görev alması önceleri Türk yetkililerini rahatsız etmediğini kendisine ilettiklerini ifade eden Reşat, daha sonra Türkiye’den görevlendirilen ekibin direktifi ile baskı altına alınmaya çalışıldığını söyledi.