Bohçacı kadın hala konuşuyor
Aile bakanı röportajlarını sürdürmese, sömürüye devam etmese bunları tekrarlamaya gerek kalmazdı. Ama susmuyor hala doğru yaptığını sanıyor. Özetleyelim.
Erdoğan’ın Saray’a yerleştiği ilk zamanlardı. Saray’ın kaçaklığı, milyarlarca liranın israfı gazetelerde yer alıyordu. Erdoğan’sa Saray’ın millete ait olduğunu vurguluyordu. Hatırlayacaksınız bunun üstüne mizah duygusu gelişmiş bir grup genç, toplarını alıp Saray’a pikniğe gitmişti. İçeri girememiş, bahçe duvarlarının dışında piknik yapmaya kalkmıştı. Bir anda onlarca siyah takım elbiseli ve silahlı güvenlikçi peydahlanmış, kadın erkek demeden karga tulumba hepsini oradan uzaklaştırmıştı.
Yani sen kendi vatandaşını izinsiz bahçe duvarına bile yaklaştırmıyorsun.
Amerika’da birinin bahçesine izinsiz girsen, ev sahibinin silahla vurma hakkı var.
Bunları bırakalım bir kenara…
İnsan onurlu bir varlıktır. Davet edilmediği yere gitmez. Hatta istenmediği yere hiç gitmez. Hollanda Başbakanı’nın dediği gibi: “Terbiyeli, kültürlü ve uygar uluslar istenilmeyen yerde durmaz.”
YAPILAN HEM TÜRKİYE HEM HOLLANDA YASALARINA GÖRE SUÇ
Uluslararası gelenekler ve teamüller var. Muz cumhuriyetlerindeki bakanlar bile diplomasi kurallarını ayaklar altına almaz. Girişinin yasaklandığını bile bile bir başka ülkeye korsan gibi girmez.
Ayrıca bir başka ülke konsolosluğunda seçim kampanyası yapmak AKP’nin çıkardığı kanuna göre suç. Yani yaptığı hem Türkiye hem de Hollanda yasalarına göre suç.
Bunları da geçtik. Kadın, nezaket ve kibarlık demektir. Aile Bakanı Fatma Betül Sayan’ın yaptığı ise tıpkı siteye girişine izin verilmeyen bohçacı kadının duvardan atlayıp içeri girmesi hemen orada tezgah açması gibi…
Siteye duvardan atlamış ama site güvenlikçileri tarafından yakalanmış, kovulmuş.
Şimdi bundan mağduriyet devşiriyor.
Yaptıklarından Başbakanının haberi yok. Hatta izin de almamış. Çünkü başbakan Hollanda seçimlerinden sonra orada kampanya yapmayı planlıyordu.
Direkt Saray’dan kumanda edilmiş. “Git” demiş gitmiş. “Dur” demiş durmuş. “Dön” demiş dönmüş. “dön” demeseymiş orada ölecekmiş.
Bu arada Erdoğan’ın seçim öncesi bunun gibi online takip edeceği başka operasyonlar yoktur umarız.
‘PEMBE İNCİLİ KAFTAN’IN AKIBETİ!
Dün “su bile vermediler” diyordu. Bugün “çay ikram ettiler içmedim” diyor.
“O gece 15 Temmuz’u tekrar yaşadık” diyor. Çok korkmuş ama dik durmuşmuş!
Ben hiç habersizce girdiği başkasına ait bir bahçede yakalandığında, yaşadığı korkuyla gurur duyan kimse duymadım.
“Hiçbir tehdit beni oradan çıkaramazdı.” diyor. Yahu ayak bastığın yerler, Saray’ın varlık fonuna değil, bir başka ülkeye ait topraklar.
“Uçuş iznimizi ve salonumuzu daha önceden iptal etmişlerdi” diyor. Peki o zaman orada ne işin var? Bu cümle ile yaptığının kanunsuz olduğunun itiraf etmiş oluyor.
FATMA BACI’DAN MANEVİ SOSLAR
En komiği de şu. Fatma Bacı, yaptığın işe manevi bir sos katmayı da unutmuyor. Şöyle diyor: “Allah nasıl gözlerine korku salmışsa… Danışmanlarım, özel kalemim, korumam hepsi, yaklaşık benim boyumda kişiler ama ’12 iri omuzlu geniş yapılı adamla gelmişti Türk bakan’ diye açıklama yaptılar.”
Be kadın Allah korku salsa ödleri kopar kenara çekilirlerdi. Sen de konsolosluğa girerdin. Bilakis koca TC bakanına gariban bir mülteci kadar önem atfetmemişler. (Bu arada bakan gözlerini muayene ettirmeli. Çünkü Emniyet, 1.58’lik koruma almaz.)
YURT DIŞINA HUZURSUZLUK İHRACI
Ama emir aldığı için gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, Erdoğan’ın bakanı. Türkiye’de huzur bitti. Sırada yurt dışındaki Türklere “huzursuzluk” ihraç etme var.
400 bin Türk vatandaşı Hollanda’da yaşıyor. Ev sahibi olmuş, iş sahibi olmuş. 1. Sınıf insan muamelesi görüyor. Huzur ve refah içinde yaşıyor. Zaten Türk hükümetlerinin beceriksizlikleri yüzünden vatanlarını terk edip oraya gitmişler.
Onların içinde Aile bakanı’na yapılanlardan rahatsız olan, rencide olan buyursun geri dönsün. Buyursun Hollanda’yı protesto etsinler. Ama tek kişi bunu yapmayacaktır. Hiçbiri, Erdoğan’ın ifadesiyle “Nazi ülkesi Hollanda’yı terk edip, barış ve demokrasi başkenti Türkiye’ye” dönmeyecektir.
DEĞDİ Mİ?
Peki, aile dışında her işin içinde olan pek sayın aile bakanı yaptığına değdi mi?
Saçma sapan bir seçim uğruna Avrupa’daki Türk vatandaşlarını sıkıntıya sokmaya, Rotterdam’ın müslüman belediye başkanı Ahmed Ebu Talib’i kandırmaya ve aldatmaya değdi mi?
Başörtüsünün onurunu, davetsiz misafirliklerde paçavraya çevirmeye, kadınlık izzet ve şerefini, Saray’ın seçim operasyonlarına malzeme etmeye değdi mi?
Huzur içinde uyuyan güvercinleri bile şemsiye sapıyla dürten bir kafa yapısına üç günlük bakanlık uğruna alet olmaya değdi mi?
Veysel Ayhan / TR724.com