Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Arnaldo Otegi Mondragón, Sonia Jacinto Garcia, Rafael Diez Usabiaga, Miren Zabaleta Telleria ve Arkaitz Rodriguez Torres’i Bask Yurdu ve Özgürlük (ETA) örgütüne üye oldukları gerekçesiyle mahkum eden İspanya hakimlerinin sanıklar üzerinde baskı kurduğuna ve tarafsızlık ilkesini çiğnediğine hükmederek yeniden yargılanmalarına karar verdi. Prof. Dr. Yaman Akdeniz, AİHM’in kararını, akademisyen davaları ve yargı bağımsızlığı açısından önemli bir karar olarak değerlendirdi.
Arnaldo Otegi Mondragón, Sonia Jacinto Garcia, Rafael Diez Usabiaga, Miren Zabaleta Telleria ve Arkaitz Rodriguez Torres kendilerini ETA örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle mahkum eden hâkimler hakkında “önyargı ve tarafsızlıktan yoksun oldukları” şikayetiyle AİHM’ye başvurmuştu. AİHM, 6 Kasım tarihli kararında, Otegi Mondragón ve diğerlerinin mahkumiyetine karar veren hakimin, sanıkları daha önce de farklı suçlamalardan mahkum ettiğine dikkat çekti. AİHM, yargılamalar sırasında sanıklara “ETA'yı bir terör örgütü olarak görüyor musunuz?” diye soran İspanyol hakimlerin cevabını bildiği bir soruyu sorarak sanıklar üzerinde baskı kurduğuna ve tarafsızlık ilkesini çiğnediğine hükmetti. Söz konusu kararın yargı bağımsızlığı açısından önemine değinen Prof. Dr. Yaman Akdeniz, adil yargılama hakkının ihlali olarak değerlendirilen akademisyen yargılamalarına da emsal olabileceğini söyledi.
‘AKADEMİSYEN YARGILAMALARI BAŞLARKEN SONU BELLİ OLAN FİLM’
Yüzlerce akademisyenin aynı mahkemelerde yargılandığını anımsatan Prof. Dr. Akdeniz, “Örneğin yalnızca İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önünde 25 tane akademisyen davası var. Heyetlerden bir kısmı cezaları da açıkladılar ve 1 yıl 3 ay hapis cezasını fikslediler.” dedi. Akademisyen yargılamalarının devam ettiği İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Ali Kerem Saysel'in “Beşiktaş’ta boğazda oturup viski içmekle olmuyor. Bildiri yazmak yerine para toplayıp gönderin oradaki insanlara” ifadesini hatırlatan Akdeniz, bu tarz söylemlerin yargı bağımsızlığını etkilediğini söyledi. Yargılanan akademisyenlerin iç hukuk yollarını tükettikten sonra kararı AİHM’ye taşımaları sonucunda benzer kararlarla karşılaşabileceklerini kaydeden Akdeniz, “Onlarca avukat, akademisyen davalarında heyetin, yani hakimlerin reddini talep ettiler. Çünkü sonuçta biriyle ilgili verilen karar öbürüyle ilgili de verilecek. Çünkü olay aynı, suçlama aynı. Mütalaalar aynı. Kararlara baktığınız zaman kararlar da aynı. Bir tek yargılanan akademisyenlerin ifadesi değişiyor. Virgülüne, noktasına, typosuna kadar aynı kararlar. Başlarken sonunu bildiğin film bu. Dolayısıyla bu karar, yargı bağımsızlığı ve adil yargılama açısından önem teşkil ediyor.” dedi.
SÖZERİ: AİHM AKADEMİSYEN YARGILAMALARINDA POLİTİK DAVRANIYOR’
Barış Bildirisini imzaladığı için yargılanan akademisyenlerden Doç. Dr. Ceren Sözeri de söz konusu karar ışığında akademisyen davalarında verilen cezaların da gerek düşünce özgürlüğü, gerek adil yargılanmanın ihlali açısından AİHM’den döneceğine inandığını söyledi. Sözeri, “AİHM Otegi Mondragon ve Diğerleri kararında, hakimlerin adil yargılama hakkını ihlal ettiklerine ve görüş açıklamaya zorladıklarına hükmederek başvurucuların yeniden yargılanmasına karar veriyor. Biz bu durumu akademisyen yargılamalarında çok sık yaşıyoruz. Ne ceza alacağımızı önceden biliyoruz. Bununla ilgili şimdiye kadar hiçbir istisna olmadı. Yargılamalar esnasında mahkeme heyetleri çoğu kez bizler hakkında ve yargılama konusu hakkında ne düşündüklerini de ifade etmekten çekinmediler. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Ali Kerem Saysel'in “Beşiktaş’ta boğazda oturup viski içmekle olmuyor. Bildiri yazmak yerine para toplayıp gönderin oradaki insanlara” gibi bir ifadesi var. Aslında boğaz karşısında viski içen insanlar değiliz ama olsak da fark etmezdi. Bu, bir mahkeme heyeti başkanının yargılanan sanık hakkında ve onun hayat tarzı hakkında ne düşündüğünü ifade etmesi anlamına geliyor. İddianamelerimizdeki suçların pek çoğu TCK 301. madde kapsamına girdiği halde biz ‘terör örgütü propagandasından’ yani TMK 7/2’den yargılanıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda avukatlarımız buna yönelik itirazlarını dile getirdiğinde bir başka mahkeme heyeti, ‘Hayır biz bunun 7/2’ye giren bir suç olduğunu düşünüyoruz.’ yanıtını verdi. Bu açıdan bakıldığında söz konusu karar bir emsal oluşturur fakat AİHM’in, aynı nitelikte olmasına rağmen Türkiye’den gelen akademisyen yargılamalarına ilişkin başvurular konusunda biraz daha politik davrandığını düşünüyorum. Çünkü ihraç edilen akademisyenlerin başvurusu, iç yargı yollarının tüketilmediği gerekçesiyle AİHM tarafından gayet siyasi bir kararla geri gönderilmişti.” diye konuştu.