Uluslararası Ceza Hukukçusu Dr. Gökhan Güneş sosyal medya platformu X’teki hesabında ‘AİHM’den KHK’larla ihraçları da ilgilendiren önemli bir karar’ mesajını yayınladı.
Güneş’in yayınladığı mesaj şu şekilde:
AİHM'in İhlal Kararı ve Sebepleri AİHS Madde 6 § 1 (Adil Yargılanma Hakkı):
Yetersiz Yargısal Denetim (Paragraf 11-12, 71): İş mahkemeleri, işten çıkarmaların "yasa dışı yapılarla bağlantı" şüphesine dayandığını kabul etmiş, ancak bu şüphenin dayanaklarını yeterince incelememiştir. Bu durum, Pişkin kararına benzer bir sorun teşkil etmiştir (Paragraf 71). AİHM’in konuyla ilgili tespitleri şunlardır;
Mahkemeler, başvurucular hakkında devam eden veya tamamlanmış ceza yargılamalarına ilişkin olan bu bilgileri bir ilgililik testine tabi tutmamışlardır.
Mahkeme kararlarında, bu tür devam eden veya tamamlanmış yargılamaların varlığının işverenler ve söz konusu başvurucular arasında nasıl ve neden güven kaybına yol açtığına dair yeterli gerekçe bulunmamaktadır.
AİHM’e göre; işveren gerek işten çıkarma sırasında gerekse mahkeme yargılamaları sırasında söz konusu başvurucuların herhangi bir özel eylemine veya davranışına atıfta bulunmadığından, mahkemelerin re'sen elde ettikleri bilgileri işverenlerin başvurucuların yasa dışı yapılarla varsayılan bağlantıları olduğuna dair şüphesi açısından neden ilgili gördüklerini açıklamaları daha da önemlidir.
Kararın Bu Kısmının KHK'larla İhraçlara Bakan Yönü:
Başvuruya konu olay 15 Temmuz öncesi gerçekleşen Hendek olaylarıyla ilgilidir ve başvurucular hakkında ihraç edilmelerinden önce bir ceza yargılama süreci vardır. AİHM, başvurucular hakkında devam eden veya tamamlanmış ceza yargılamalarına ilişkin olan bilgilerin yerel mahkemeler tarafından bir ilgililik testine tabi tutulmadığını söylemiştir. KHK’larla ihraçlar ise bir ceza yargılamasından bağımsız ve böyle bir yargılama olmadan doğrudan ve önceden oluşturulan fişleme listeleriyle gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, Onat ve diğerleri kararında AİHM’in göremediği “ilgililik testinin” KHK’larla ihraçlarda görülebilmesi hiç mümkün değildir.
Aynı şekilde, KHK’larla ihraçlar da hiçbir kişiselleştirme yapılmadan, ilgililere somut isnatta bulunulmadan ve en temel hak olan savunma hakkı dahi tanınmadan Resmi Gazete eklerine konulan listelerle gerçekleşmiştir. Şablonik ve herkes için aynı gerekçelerle, ilgililerin “devlete sadakat” yükümlülüklerine aykırı hareket ettikleri belirtilmiştir. Yani, bu konuda KHK’larla ihraç edilenlere ilişkin hiçbir somut ve bireyselleştirilmiş gerekçe yoktur.
Yine, KHK’larla ihraçlarda ilgililer hangi eylemleri nedeniyle ihraç edildiklerini bilmedikleri gibi bağlı oldukları iddia edilen illegal yapılanmayı da bilmemektedir. Daha sonradan dosyalara dahil edilen hususların tamamı yasal ve rutin faaliyetlerdir. Bunun farkında olan siyasi irade, “kurum kanaati” adı altında bir garabet icat ederek ihraçları meşru göstermeye çalışmıştır. Tabii, bu konuda en büyük mucit olan Anayasa Mahkemesi’ni de unutmamak gerekir. Zira kendi üyelerini bile “diğer üyelerin zaman içinde oluşan kanaati” ve “sosyal çevre bilgisi” gibi emsali görülmedik gerekçelerle! ihraç etmiş ve tüm hukuksuz ihraçların yolunu yapmıştır.
Objektif Kriterlerin Eksikliği (Paragraf 13-20, 71): Kararda AİHM'in ihlale gerekçe yaptığı hususlardan bir diğeri, yerel mahkemelerin başvurucular hakkındaki devam eden veya sonuçlanmış ceza davalarının içeriğini ve ilgisini yeterince değerlendirmemeleridir. AİHM'e göre, mahkemeler kendi inisiyatifleriyle (UYAP üzerinden) bilgi toplamışlar, ancak bu bilgileri ilgililik testine tabi tutmamışlardır (Paragraf 71). Bu, AİHM içtihatlarına göre yargı denetiminin eksik yapılması anlamına gelmektedir. Konuyla ilgili AİHM’in değerlendirmeleri şöyledir (Paragraf 71);
Başvurucular Muhittin Duymak ve Abdullah Bilen açısından, mahkemeler yalnızca haklarında devam eden ceza yargılamalarının varlığına atıfta bulunmuş ve medeni hukuk forumları sınırları içinde, başvuruculara yöneltilen suç isnatlarına yol açan olguların güvenin bozulmasına neden olabilecek nitelikte olup olmadığını değerlendirmemişlerdir.
Diğer başvurucular açısından ise, mahkemeler önceki ceza yargılamalarının varlığını gözlemlemekle yetinmiş, bu ceza yargılamalarının başvurucuların sözleşmelerinin şüphe gerekçesiyle feshedilmesi açısından ilgisini açıklamamışlardır. Bu başvurucular hakkındaki ceza yargılamalarının mahkumiyet dışında bir sonuçla sona erdiği göz önünde bulundurulduğunda, yerel mahkemelerin, işten çıkarmanın olağanüstü hal mevzuatı kapsamında meşru gösterilen keyfi bir önlem olmadığını sağlamak için işveren tarafından güven ve itimat kaybına neyin yol açtığını belirlemeleri ve bunun gerekçelerini sunmaları gerekmektedir.
Kararın Bu Kısmının KHK'larla İhraçlara Bakan Yönü:
Bu hususların tamamı KHK’larla ihraçlar için de geçerlidir. Zira ne devam eden ne de tamamlanan ceza yargılamaları kapsamında kişilere yöneltilen ve hepsi de yasal ve rutin faaliyet olan hususlarla ilgililerin devlete sadakat yükümlülüklerine nasıl aykırı davrandıkları hiç bir şekilde gerekçelendirilmediği gibi bu yükümlülüğün ne olduğunun altı dahi doldurulmamıştır.
Hiçbir dosyada kişilerin ceza yargılamasına konu eylemleri nedeniyle ihraç edildikleri de ileri sürülmemiştir. Zira ilgililerin tamamı böyle bir soruşturma ve kovuşturma yokken ihraç edilmişlerdir. Ceza dosyalarından ne karar çıktığı da idari yargı mercileri açısından önemli değildir. Çünkü irtibat ve iltisak gibi sonradan icat edilen, kapsamının ne olduğu belli olmayan ve içine her şeyin dahil edilebileceği kavramlarla gerekçeye ihtiyaç duymadan ilgililerin devlete sadakat yükümlülüklerine aykırı davrandıkları kabul edilmiştir.
Kısaca yerel mahkemeler, 667 sayılı KHK'nın "irtibat" veya "iltisak" şüphesinin yeterli olduğunu, suçun ispatlanmasının gerekmediğini belirtmişlerdir. Bu yaklaşım, keyfi işten çıkarmalara yol açmıştır. Mahkemeler, 667 sayılı KHK'nın amacının "kamu kurumlarındaki terör örgütü bağlantılı kişilerin temizlenmesi" olduğunu ve bu nedenle şüphenin yeterli olduğunu söylemişlerdir. Ancak AİHM, bu yaklaşımın, objektif ve makul gerekçelere dayanmayan işten çıkarmalara yol açabileceğini değerlendirmiştir.
Hendek Olaylarına İlişkin Argüman (Paragraf 5, 72):
AİHM'in ihlale gerekçe yaptığı hususlardan sonuncusu; Hükümetin, başvurucuların "Hendek olayları" ile bağlantılı olduğunu iddia etmesine rağmen, mahkemelerin bu konuda somut bir değerlendirme yapmamalarıdır (Paragraf 72). AİHM, "Hendek olayları" argümanının, başvurucuların bireysel durumlarıyla doğrudan ilişkili olmadığını belirtmiştir. AİHM’in bu konudaki en önemli gerekçesi, başvurucuların bu olaylara katıldıklarına ilişkin Hükümetin her hangi bir delil sunmamasıdır.
Kararın Bu Kısmının KHK'larla İhraçlara Bakan Yönüne İlişkin Değerlendirme:
Benzer husus KHK’larla ihraçlar için de geçerlidir. Zira, ihraç edilenlerin neredeyse hiç birinin darbe teşebbüsüyle doğrudan ya da dolaylı ilişkisi yoktur ve neredeyse hiçbir dosyada ihraç edilenlere yönelik bu olaylara katıldıklarına ilişkin bir iddia ve delil yoktur. Onat ve diğerleri başvurusunda nasıl Hendek olayları başvurucuların ihracına gerekçe yapıldıysa, 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe teşebbüsü de ihraç edilen yüz binden fazla kişi için gerekçe yapılmış, ancak AİHM’in vurguladığı gibi bu olaylarla ilgililer arasında hiçbir bağ kurulamamış ve bu hatta buna ilişkin bir iddiada da bulunulmamıştır. Yani bu olaylar, ilgililerin ihraçlarının bahanesi yapılmıştır.
AİHM'in İhlal Bulmadığı Hususlar ve Maddeler:
Masumiyet Karinesi (AİHS Madde 6 § 2): AİHM, iş mahkemelerinin kararlarının, başvurucuların masumiyet karinesini ihlal etmediğine hükmetmiştir. AİHM, devam eden veya sonuçlanmış ceza davalarının varlığının, işten çıkarma için geçerli bir neden olabileceğini, ancak bunun mutlak bir gerekçe olmadığını belirtmiştir.
Özel Hayata Saygı (AİHS Madde 8): Başvurucuların özel hayata saygı hakkıyla ilgili şikayetleri kabul edilemez bulunmuştur.
667 Sayılı KHK'nın Yargı Denetimini Engellememesi (Paragraf 73): AİHM, KHK'nın kendisinin yargı denetimini kısıtlamadığına dikkat çekmiştir. Sorun, KHK'nın uygulanma şekli ve mahkemelerin denetiminin yetersizliğidir. AİHM, bu konuda Pişkin kararına atıfta bulunmuştur.
Kararın Anlamı:
AİHM, "terörle mücadele" gerekçesiyle yapılan işten çıkarmaların keyfi ve orantısız olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Karar, benzer davalarda mahkemelerin daha dikkatli ve gerekçeli kararlar vermesi gerektiğine işaret etmektedir. Mahkemelerin, sadece "şüphe"ye dayanarak değil, somut delillerle desteklenen objektif kriterlere dayanarak karar vermesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu durum, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve adil yargılanma hakkının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kararda yer verilen hususların çok daha fazlası KHK'larla ihraçlar için de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi, önünde bekleyen ihraç dosyalarına 3,5 yıldır karar vermemektedir. Yaşanan bu hukuksuzlukların müsebbibi olan Mahkemenin neyi beklediği ve ne zaman karar vereceği bilinmemektedir. AYM'nin bu zamana kadar ki hukuk tanımaz tutumundan ne yönde karar vereceği belli olduğundan; yüzbinlerce KHK mağduru, AYM'nin "AİHM önünde bariyer olma" görevini fazlasıyla yerine getirdiğini düşünerek bir an önce karar vermesini beklemekte ve dosyalarını AİHM'e taşımak istemektedir.