(...)
Bakın!.. Güney sınırımızdaki Kürt kapanı ve Cerablus’a askeri müdahale ile karışan Ankara’da son ulaştığım şok gerçeği yazayım;
Hani, şu Erdoğan’ın iktidara geldikten sonra “askeri vesayetten kurtulmak” bahanesiyle TSK’yı ezmek için tu-kaka ettiği daha sonra 17/25 Aralık itibarıyla paralel yaygarası kopartıp tekrar sarıldığı Kırmızı Kitap var ya!..
Meğerse; Suriye’nin kuzeyinde oluşacak devletin Kuzey Irak’la birleşeceği 2010 yılında Kırmızı Kitap olarak bildiğimiz Milli Güvenlik Siyaset Belgesine (MGSB) girmiş. TSK, 2010’da, “dış siyaset güvenliği ile ilgili politik-askeri durum değerlendirmesi” başlığında, “Suriye’deki gelişmeler ve oluşumlarla Suriye’nin bölüneceğini, yeni oluşumun Kuzey Irak’la da birleşeceğini” açık bir dille yazmış. Açık bir tanımla “Kürt Koridoru” denmemiş ama Suriye’deki gelişmelerin nereye gittiği ve “Suriye-Kuzey’deki oluşum” denilerek nereye varacağı yani bugünkü ve yarınki tablo Kırmızı Kitaba girmiş. TSK kendi alanı içinde olan Türkiye’nin Milli Askeri Stratejik Belgesini de (TÜMAS) buna göre yenilemiş. Mesela, 10 yıllık tedarik planları çerçevesinde teknolojik yenilemelerin yapılması gibi.
Peki, Kırmızı Kitaba giren “Kürt Oluşumu” tehlikesine karşı diğer bazı kurumlar ne yaptı?
“Akil” yalaka/yalamalarla çözüm süreci goygoyculuğu!..
Şimdi, gel de bu tabloda Erdoğan’ın bugünkü çıkışlarına inan!.. Acaba Erdoğan 2010’da yenilenen Kırmızı Kitabı okumamış olabilir mi?..
Gelelim madalyonun diğer yüzüne;
Suriye’nin Kuzeyi’nde PKK/APO/Kürt devletine doğru yaşanan son gelişmeleri iyi değerlendirmek lazım. 4 yıldır iç savaşla boğuşan ve lime lime edilen Suriye’nin Türkiye sınır hattı boyunca oluşmaya başlayan Kürt koridorunun birincil sorumlusu AKP iktidarıdır. Öyle net ki, Batılılar bölgede bir ‘Kürdistan devletinin’ kurulmasında kararlı. Bu devletin Irak sınırından başlayarak Türkiye hattı boyunca Akdeniz’e ulaşacak şekilde bir koridor dahilinde oluşmaya başladığı da net. AKP’nin Suriye’de başından bu yana güttüğü yanlış politikalar, IŞİD’e sahip çıkan yaklaşımları, stratejik diplomasi çukuru, Süleyman Şah’ı hukuki statüsü olmayan bir yere naklederek toprağından vazgeçmesi, yanlış mülteci politikası, Kobani’de sergilediği yanlış tavır, Barzani güçlerinin geçişine izin vermesi, ‘Şam’a 15 günde gireriz’ hayalperestliği maalesef burnumuzun dibinde PKK/APO devletinin inşa edilme sürecini hızlandırdı. Burnunun önünü göremeyen iktidarın siyaseti, -bırakın Suriye’den toprak alma hayallerini- hem kendi sınır hattının güvenliğinin kaybolmasına hem de içerde toprak bütünlüğünün tehdit altına girmesine yol açtı. Bir de üstüne üstelik Türkiye’de, PKK’dan sonra nur topu gibi IŞİD, Cihatçılar, Hizbullah, DHKP/C-THKP-C gibi örgütlerimiz(!) oldu. İktidarın yanlış politikaları sadece Suriye’de PKK koridoru oluşturmadı aynı zamanda yeryüzünde ne kadar radikal örgüt ve savaşçı varsa onlarında topraklarımızda mevzilenmesine yol açtı.
AKP’nin tek başına hakim olduğu geçtiğimiz yasama döneminde çıkartılan “Suriye Tezkeresi” (güya Türkmenlere yardım vardı ) ile iki şey sağlandı. Birincisi, Türkiye topraklarının Barzani Güçleri’ne açılmasıyla birlikte Irak’ın Kuzeyi’nde hakim olan Barzani’nin Suriye’nin Kuzeyi’nde de söz sahibi olmasının önü açıldı. İkincisi ise, Kobani özelinde IŞİD’e karşı savaşan PKK/PYD’nin bu tezkere olayından sonra meşrulaşması... Tezkere öncesinde PKK ve Barzani arasında kurulacak “Kürdistan’ın liderliği” konusunda bir rekabet vardı. Kobani olaylarından sonra liderliğin Barzani’ye verildiği ama PKK’nın da meşru olarak tanındığı görüldü. PKK bu süreçte terör örgütünden ziyade bölgede istikrarı sağlayan ve terör örgütü IŞİD’i durdurabilecek yegane güç gibi hareket etmeye başladı. İnsan kaynağı konusunda sorunu olmayan örgüt, gerek Esad’tan gerekse bölgeye Türkiye’den giden silahlardan ve ABD ve AB’nin açıktan yaptığı destekle ağır silah ihtiyacını da büyük oranda karşılamış oldu. Helikopter ve uçaklara karşı kullanılabilen füzeler elde ettikleri biliniyor. IŞİD tanklarına karşı da bol miktarda silah aldığı, hatta tankları ele geçirdikleri biliniyor. PKK bu güce , Türkiye ile çatıştığı bir dönemde değil, silahlı mücadele yapmadığı bir dönemde elde etti. 2009’da başlayan ve 2013’ten itibaren Çözüm/Çözülme denilen sözde barış süreci tamamen PKK’ya yaradı.
(YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ)