Koalisyon kapışmalarına bir anlık ara verelim.
Ankara, çok daha büyük ve hayati bir
krizin içinde bocalıyor. Çıkış yolu-yolları arıyor.
Suriye sınırında tamamlanması an meselesi olan
Kürt Devletine... Kürt koridoruna... Kapıya dayanan tarihin en büyük göçüne... Daha tehlikeli
gündem maddeleri de var. Henüz bunları resmi ve siyasi ağızlardan duymadınız.
Güvenlik zirvelerinde masaya yatırılıyor. Kısa ve orta vadeli müdahale planları geliştiriliyor.
“Peki, bu büyük kriz nasıl çözülecek?
Topal ördek
Hükümetiyle mi?” , “ABD-PYD ortaklığı son sürat ilerlerken bizim Hükümet kurmamız en iyi ihtimalle 1 ayı bulur. Hangi güçlü irade bu zaman kaybının ve girdabın içinden çıkabilir” diye soracaksınız.
“Haklısınız” derim. Onun için hiçbir politik eleştiriye yer vermeden, vatanı stratejik bataklığa-çukura sokanlara hiç değinmeden net
yanıt vereceğim;
Devlet mekanizmaları duruma el koydu.
Dışişleri ve TSK koridorlarında hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Acil eylem planları her an devreye konulmak üzere masada açık tutuluyor.
Tane tane, net verilerle gideceğim. Kafanızı, karma karışık, rengarenk,
Arapça isimlendirilmiş haritalarla daha da bulanık hale getirmeyeceğim.
Ankara’nın elindeki 19 Haziran
Cuma akşamı itibarıyla ile ilgili son veriler;
Suriye sınırımızın 640 kilometresi (yaklaşık yüzde 70) PYD’nin, 76 kilometresi
IŞİD’in, 70 kilometresi ÖSO’nun, 120 kilometresi El-Nusra’nın, 20 kilometresi (yüzde 2)
Esad rejiminin
kontrolünde.
Ankara’nın kısa vadede en büyük korkusu; Bayır Bucak Türkmenlerinin çoğunlukla yaşadığı İdlip’in düşmesi. Gelen bilgiler çok net; Yukarıdan IŞİD aşağıdan Esad güçleri saldırıyor. Bölgeyi ele geçirdikten sonra ABD IŞİD’i vuracak ve
PKK/PYD’ye teslim edecek. Güvenlik zirvelerinde tüm gelişmeler masaya yatırıldıktan sonra ortaya çıkan tablo ise şöyle özetlendi;
“ABD Esad ile anlaştı. Esad’a, ’Kürt koridorunu bize bırak. Diğer yerleri sana bırakacağız. Sen orada ne istiyorsan yap’ dedi”.
Bu karara varılan devlet koridorlarındaki diğer net verileri ise şöyle;
20
Eylül 2014’ten bugüne
bölgede toplam 4 bin
keşif harekatı yapılmış. Bunun bin 800’ü
hava harekatı (
bombardıman). Ateşli hava harekatlarının bin 600’ünü ABD gerçekleştirirken geride kalanı
koalisyon güçlerine ait. ABD hava bombardımanın bin 100’ünü Ayn-el Arap’a, 160’nı Rakka’ya düzenlemiş. Yani; Rakka’ya attığının 10 mislini Telebyad’ın düşmesi ve Kürt koridorunun açılması için yapmış.
Ankara, kısa vadede durum değerlendirmesi yaparken bir sonraki aşamada büyük tehlikeyi de net olarak ortaya koydu. “Amanos’a sürekli yoğun yığınak yapan
terör örgütü PKK, Lazkiye’den aşağıya inmek için Reyhanlı’ya saldıracak”
Çok kısa özeti aktardıktan sonra Ankara’da devlet koridorlarında düğmeye basılması an meselesi olan müdahale planına (seçenekli) yer verelim.
“A” planı; Suriye topraklarına müdahale; Öncüpınar-
Karkamış-Çobanbey karakollarımızın olduğu bölgeye, sınırımızın ilerisine (Afrin), ( CerabluslaBab-el Selami arası) girmek.
Peki, TSK’nın bu bölgeye müdahalesi ne kadar kapsamlı olur?
Kaynaklar, “5 kilometreye kadar içeriye girip 40 kilometre derinlikte ateş üstünlüğü sağlayacağımız bir hakimiyet alanı oluşturulur” diyor. “Halep’in
Kuzey sınırını kontrol altına alırsak. Kürt koridorunu keseriz ve mutlak olarak engelleriz” görüşü hakim.
Peki, TSK’nın böyle bir harekatına başta ABD olmak üzere uluslararası dengeler (düşünülmesi bile acı ama gerçek soru - aht) izin verir mi?..Uluslararası camia ayaklanmaz mı?..
Ona da Ankara’da şu yanıt veriliyor;
“Büyük göç dalgalarına karşı uluslar arası kurallardan kaynaklanan haklarımızı kullanırız. Gerekçelerimizi çok net dünyaya anlatırız.”
“B” planı; Telebyad’ta,
Türkiye’nin de dahil olacağı uluslar arası
güvenli bölge oluşturulması. Dışişleri Bakanlığı’nın bu kapsamda ABD ve NATO ile yoğun görüşmeleri devam ediyor.
Bu planlamaları yapan devlet koridorlarının bir de ortak kaygısı var; “
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin
siyaset oyunlarına ve oy devşirme planlarına alet olmak...”
Devlet koridorlarında ulaştığım bilgilerle ortadaki son fotoğraf bu. Yazdıklarımın çoğuna tepki gösterip eleştiriler yönelteceğinizden eminim. Daha fazlası bendenizin kafasında da mevcut ama şu noktanın altını ısrarla çiziyorum; Türkiye şu anda koalisyon krizinden daha büyük bir sıkıntın içinde sıkışmış durumda.
Hani,şu devamlı pompalanan “uluslar arası dengeler şu koalisyon bu koalisyon formüllerinden yana” dümenleri var ya!..
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ