İslamî kavramların yerli yerinden oynaması, anlam kaymasına maruz kalması aslında kanayan bir yaramız.
Bu problem sadece bugünün değil dünün de problemiydi ve ihtimal yarının da problemi olacak. Cihat mesela. Cihat, 19. yy sonrası Batı sömürgesine karşı istiklal mücadelesi veren Müslüman ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmak için çok yoğun olarak kullandıkları bir kavram. Haksız değiller. Teorik manada dinî bir temeli var ve bu temel o uğurda mücadele eden Müslümanları motive eden bir unsur. Bununla beraber cihat sadece bu değil. Onun entelektüel boyutu da var, sosyal boyutu da. Ama o günden bugüne bizim sürekli savaş boyutuna vurgu yapmamız ve Batı dünyasının da bunu şuurluca gündemde tutması sonucu olan cihat kavramına oldu ve bu kavram Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber (sas) pratiğinde yerini bulan zeminini kaybetti. Kanayan yara ve yaralanan kavramlar derken amacım buydu.
İçinde yaşadığımız ifritten süreç buna birçok kavram daha kattı. Bunlardan birisi; dava. Dava İslamî literatürde tek başına kullanılırsa mahkemelere intikal eden anlaşmazlıkları ifade eder. Ama bir dine, ideale, ideolojiye, doktrine inanma, koruma ve yayma manasında kullanılırsa başına mutlaka bir sıfat getirilir. İslam davası mesela.
(...)