Uluslararası Af Örgütü'nün 2015 insan hakları ihlalleri raporunda Avrupa Birliği (AB) ülkelerini eleştirdi. Raporda, "Uluslararası düzeyde varlığı gittikçe azalan AB üye devletleri, ekonomik anlaşmalar yapmaya çabaladıkça ve terörle mücadele ve mülteci ve göçmenleri uzak tutuma çabalarında üçüncü ülkelere destek sağladıkça, bir zamanlar güçlü bir şekilde kınadıkları insan hakları ihlallerini görmezden geldiler." denildi.
Uluslararası Af Örgütünün yayınladığı rapora göre, 2015 yılının Avrupa ve Orta Asya bölgesi için çalkantılı ve insan hakları açısından kötü bir yıl olduğu vurgulandı. Raporda; '3 bin 700'den fazla mülteci ve göçmen Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken yaşamlarını yitirdi. Türkiye 2 milyondan fazla, Lübnan ve Ürdün de 1,7 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparken çoğu Suriye'den birçok mülteci yıl boyunca AB'ye düzensiz şekilde giriş yaptı. Bununla birlikte, toplam 500.000 milyon nüfusu ile dünyanın en zengin siyasi bloğu olan AB ilginç bir şekilde bu zorluğa karşı tutarlı, insani ve haklara saygılı bir çözüm bulamadı.' ifadelerine yer verildi.
Uluslararası Af Örgütü 2015 yılı raporunu açıkladı. Raporda insan hakları ihlallerinin arttığına dikkat çekiliyor. 2015 yılının Avrupa ve Orta Asya bölgesi için çalkantılı geçtiği belirtilen raporda, "2015 yılı Avrupa ve Orta Asya bölgesi için çalkantılı ve insan hakları açısından kötü bir yıldı. Ukrayna'nın doğusundaki şiddetli savaşla başladı ve Türkiye'nin doğusundaki ağır çatışmalarla sona erdi. AB'de ise Fransa'nın Paris şehri içinde ve çevresindeki silahlı saldırıların yaşandığı bir yıl olmakla beraber 2015 yılına çoğu çatışmalardan kaçan ve Avrupa kıyılarına ulaşan milyonlarca insanın dramı damga vurdu. Bu ortamda insan haklarına saygı da tüm bölgede geriledi. Türkiye ve eski Sovyetler Birliği'nde liderler basın üzerindeki kontrollerini güçlendirdikçe ve muhalifleri daha çok hedef aldıkça insan haklarına saygıyı tamamen bıraktılar. AB'de bu gerileme eğilimi farklı bir biçim aldı. Süregelen ekonomik belirsizliğin, kurucu politikalara inancın yitirilmesinin ve giderek artan AB karşıtı ve göçmen karşıtı duyguların etkisiyle popülist partiler seçimlerde kayda değer ilerlemeler kaydetti. Prensipli liderliğin yokluğunda, insan haklarının Avrupa demokrasilerinde mihenk taşı olarak yeri eskisinden daha da sallantıda görünüyordu. Göçmen ve mülteci akışını sınırlandırmaya yönelik ayrım gözetmeyen geniş terörle mücadele önlemleri ve önerileri, genellikle insan haklarına ilişkin alışılagelmiş şerhlerle bildirilse de bu içerikten giderek daha fazla yoksun oldu. " ifadelerine yer verildi.
Uluslararası düzeyde varlığı gittikçe azalan AB üye devletleri, ekonomik anlaşmalar yapmaya çabaladıkça ve terörle mücadele ve mülteci ve göçmenleri uzak tutuma çabalarında üçüncü ülkelere destek sağladıkça, bir zamanlar güçlü bir şekilde kınadıkları insan hakları ihlallerini görmezden geldiler.
'AB, MÜLTECİ SORUNUNA İNSANİ BİR ÇÖZÜM BULAMADI'
Raporda mülteci kriziyle ilgili şu bilgilere yer verildi: "3 bin 700'den fazla mülteci ve göçmen Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken yaşamlarını yitirdiği belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Bu yılı tanımlayan görüntü, Türkiye sahillerinden birinde yatan üç yaşındaki Suriyeli erkek çocuğu Alan Kurdi'nin görüntüsü oldu. Alan Kurdi'nin Eylül ayındaki trajik ölümünün yanı sıra, AB üyesi ülkeler küresel bir mülteci krizinin Avrupa'ya etkisinin üstesinden gelmeye çabalarken, 3 bin 700'den fazla mülteci ve göçmen Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken yaşamlarını yitirdi. Türkiye 2 milyondan fazla, Lübnan ve Ürdün de 1,7 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparken çoğu Suriye'den birçok mülteci yıl boyunca AB'ye düzensiz şekilde giriş yaptı. Bununla birlikte, toplam 500 milyon nüfusu ile dünyanın en zengin siyasi bloğu olan AB ilginç bir şekilde bu zorluğa karşı tutarlı, insani ve haklara saygılı bir çözüm bulamadı.
Suriye'den ve silahı çatışmaların sardığı diğer ülkelerden kaçanlar için yaşam, mülteci olarak karşılaştıkları zorluklar ve güvensizlik sebebiyle çok zor ve belirsizdi. Bu zorluklar, uzaklarda özellikle AB ülkelerinde daha fazla güvence arayan yüz binlerce mültecinin kendilerini yeni tehlikelere atmalarına sebep oldu. Çok sayıda kişi, bilhassa Libya ve tek başına Suriye'den yaklaşık 2,3 milyon mülteci kabul eden Türkiye'den İtalya ve Yunanistan'a, insafsız insan kaçakçıları tarafından temin edilen aşırı kalabalık ve denize çıkmaya elverişsiz tekneler içinde tehlikeli bir şekilde deniz yoluyla geçmek amacıyla ayrıldı. Birçoğu geçmeyi başardı ve AB devletlerinin kendileri için kimin sorumlu olması gerektiğine ve her devletin mültecilerden "kendi hakkına" ne kadar düşeceğine dair yaptığı tartışmalar sebebiyle şüphesiz karışık bir kabulle karşılaştıkları Avrupa'nın nispeten güvenli ortamına giriş yaptı. Ancak aralarında birçok bebek ve çocuğun da bulunduğu sayısız kişi yolculuk sırasında denizde yaşamını yitirdi."
CİHAN