Abdürreşid İbrahim, Sibirya bölgesinde 1850 yılında Tobolsk vilayetinin Tara kazasında dünyaya geldi. 20 yaşına kadar kendi memleketinde medreselerde tahsilini tamamladı. Sonra Kırgız bölgesinde dini dersler verdi. İlk defa 1877’de İstanbul’a geldi. Sonra Mekke ve Medine’ye geçti. Esas tahsilini burada tamamladı. Mekke’de Şeyh Şamil ile tanıştı. 1881’de tekrar İstanbul’a geldi. Namık Kemâl, Ahmed Vefik Paşa, Muallim Naci, Cemaleddin Efgânî ve Ahmed Midhat Efendi gibi, ilim, fikir, edebiyat, eğitim ve kültür sahalarında isim yapmış şahsiyetlerle tanışıp görüştü. Bu düşüncelerle memleketine döndü. Okullar açtı.
4 Ocak 1900’den sonra Abdürreşid İbrahim İstanbul’dan Mısır’a, oradan sırasıyla Sina Çölünden, Filistin ve Hicaz bölgelerini dolaştı. Buradan Avrupa’ya geçti. Fransa’dan başlayarak, İtalya, Avusturya, Sırbistan, Bulgaristan ve Batı Rusya’dan Kafkasya, oradan Hazar Denizinin üst bölgelerinden Buhara, Batı ve Doğu Türkistan, Yedisu ve Sibirya yoluyla asıl vatanı Tara’ya geldi. Oradan ailesini alıp Kazan’a yerleştirdi. 1908 Eylül ayında Sibirya Moğolistan, Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Hindistan ve Ortadoğu’ya içine alan ve 1910’da İstanbul’da nihayet bulan bu uzun ve yorucu seyahate başladı.
Anladı ki, bütün sıkıntılar, cehaletten, fakirlikten ve ihtilaftan kaynaklanıyordu. Aynen Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin tespitlerini fark, ediyordu. Çare belliydi! EĞİTİM…
İstanbul’a döndükten sonra Mehmed Âkif ile de tanıştı. Âkif, Abdürreşid Efendinin bu seyahat ve hatıralarını Safahatta anlatıyor. Onun için Abdürreşid İbrahim, Âkif’in şiirlerinin ruhunda yaptığı tesiri bir seferinde şöyle ifade ediyordu: “Ah Âkif, ne yapayım ki, senin şiirlerine can verecek yaşta değilim. Yirmi sene evvel bunları yazmış olaydın, kim bilir, bunlar bana daha ne büyük kuvvet vermiş olacaktı. Bütün Asya’yı, Afrika’yı gezdim dolaştım, senin gibi bir şair görmedim.”
Abdürreşid Efendi, Mehmet Âkif’e seyahate çıkması için şöyle diyordu: “Sen bütün Asya’yı, Afrika’yı dolaşmalısın. Buzlu steplerde, kızgın çöllerde yaşayan Müslüman kavimlerin ahvâlini yakından görmelisin. Senin şiirlerin, ilkbaharın feyzi gibi, donmuş ruhlara yeniden hayat verir. Sen onları görmelisin, dinlemelisin; onlar seni görmeli, dinlemelidir.”
Abdürreşid İbrahim, Türkiye’de Meşrutiyetten sonra yani seyahat notlarının mecmualarda neşrinden sonra tanındı ve şöhreti yayıldı. Seyahat dönüşü İstanbul’a geldiğinde başta eğitim olmak üzere çeşitli mevzularda konferanslar verdi, camilerde vaaz etti. “Seyyah-ı meşhur” olarak büyük şöhret kazandı.
Abdürreşid İbrahim’in seyahatı bu tarihte noktalanmış değildi. 1911-1912 yıllarında İtalyanlar Trablusgarb’ı işgal edince Afrika’daki cihad hizmetinde bulunmak üzere Trablusgarb’a gitti, bir müddet cephede çalıştı. Cihad fetvasını dağıttı, halkı işgalcilere karşı harekete geçirdi. 1915’te Rusların Sarıkamış’ı işgal etmeleri üzerine Sarıkamış muharebesinde bulundu…
Yine bu yıllarda Teşkilat-ı Mahsusa tarafından görevli olarak Almanya’ya gitti. İtilaf devletleri ordularından alınan Müslüman esirlerin durumunu yakından gördü. Orada bulunan yüz bine yakın esire nasihatta bulundu.
Rusya’da baş gösteren Bolşevik İhtilali üzerine Birinci Dünya Savaşından sonra Çin sınırını aşarak Doğu Türkistan’a geçti, orada yaşayan Müslümanlardan KIZIL TEHLİKEYE KARŞI uyanık durmalarını temine çalıştı, faaliyetlerde bulundu.
1930-1931 yıllarında tekrar Mekke’ye gitti. 1936’da Japonya’ya yerleşmeye karar verdi. İslamiyet'in kökleşmesi için Japonya’da gayret gösterdi. 1937’de Tokyo Camiinin açılmasını 1939’da İslamiyet'in Japonya’da resmen tanınmasını izledi. Nihayet 31 Ağustos 1944’te Japonya’da vefat etti. Japon radyoları haber olarak vefatını haber verdiler. Cenaze dört gün bekletildi. Muhteşem bir cenaze merasiminden sonra toprağa verildi. 94 yıllık ömrünü hayırlar peşinde hep gayret gösteren Abdürreşid İbrahim Efendiye Cenab-ı Haktan rahmetler dileriz.