Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, seçimden sonra muhalefetin Meclis'te daha güçlü olacağını tahmin ettiğini söyledi. Gül, "Ama tek parti iktidarının, hükümetin devam edeceğini öngörüyorum." dedi. İfade özgürlüğü ile ilgili tartışmaların Türkiye'ye yakışmadığını kaydeden Gül, "Özellikle son 2-3 yıllık durgunluktan sonra yeni hamle yapma ihtiyacı çok açık bir şekilde ortada. Türkiye'yi yeni bir yörüngeye oturtmak için roketleri tekrar ateşlemek gerekir." ifadelerini kullandı.
Abdullah Gül, Financial Times Türkiye Zirvesi'nde konuştu. Çevresi birçok sıkıntı içindeyken Türkiye'nin daha istikrarlı olmasının esas sebebinin ülkede geçen dönemde yapılan reformlar olduğunu belirten Gül, "Ülkemiz küresel mali krizden ve civardaki siyasi ve askeri çatışmalardan bir ölçüde etkilenmiş olsa da bu etki Türkiye'nin istikrar ve dengesini bozmadı" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül, 2 milyona yakın mültecinin kısa bir süre içinde bir ülkeye gelmesinin sosyal, güvenlik siyasi, mali ve kültürel açıdan büyük bir olay olduğuna dikkati çekerek, bütün bu büyük yüklere rağmen Türkiye'nin dengesinin ve istikrarının sağlam durduğunu söyledi.
Türkiye'yi bu kadar sağlam hale getiren şeyin geçen dönemde yaptıkları köklü reformlar olduğunu vurgulayan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şunları kaydetti: "Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği statüsü ve 2001'le başlayan, daha sonra benim kurduğum 2002'deki hükümetle devam eden ve uzun bir süre reformcu nitelikte süren yapısal değişiklikler ülkeyi dışarıdan gelen şoklara karşı sağlam hale getirdi. Neticede Türkiye AB ile müzakerelere başlayan bir ülke oldu. Bunun içinde bir taraftan Kopenhag siyasi kriterlerini, diğer taraftan Maastricht ekonomik kriterlerini yerine getirmek hedeflerimiz oldu. Çok köklü reformlar yaptık, çok yapısal değişiklikler oldu. Onlar bugün Türkiye'yi hala götürüyor ve hala Türkiye'nin bu olumsuzluklardan minimum derecede etkilenmesini sağlıyor.
Özellikle müzakere süreci içerisinde AB müktesabatını üstlenmeye başlamamızla, gerek Avrupa tarafından gerek bizden kaynaklanan yavaşlamalar olsa da AB standartları birçok alanda artık uygulamaya girdi ve hayatımızın bir parçası haline geldi. Ama biz burada en büyük getiriyi özellikle ilk 4-5 yıllık dönemde 2008 krizine kadar ki büyümede gördük. Türkiye olağanüstü büyüdü ve bütün bu reformların karşılığını gördü."
'SEÇİMDEN SONRA YENİ BİR BAŞLANGIÇ ŞART'
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'de 12 yıllık iktidar döneminde bu yapılanların gayet iyi olduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Ülkenin bugünkü durumu, diğer ülkelere nispeten iyi. Ama her şey bugünden daha iyi olabilirdi. Bu bir gerçek. Ülkenin durumunu daha da iyi halde görmek mümkündü. Burada soğukkanlı bir şekilde bakarsak, 12 yıllık kesintisiz bir iktidar dönemi sonunda ilk yılların reformcu heyecanın, dinamizminin ve performansının yavaşlamasını da doğal görüyorum. Bütün demokratik ülkelerde bununla karşılaşabiliriz. Dolayısıyla önemli olan, ülkeyi yönetenlerin bunu görüp yeni bir hamle yapma ihtiyacını hissetmeleri. Özellikle son 2-3 yıllık durgunluktan sonra yeni hamle yapma ihtiyacı çok açık bir şekilde ortada. Türkiye'yi yeni bir yörüngeye oturtmak için roketleri tekrar ateşlemek gerekir. Nasıl 2000 yıllarını başında ülkeyi yeni bir yörüngeye oturtup bütün bu reformcu süreci yaptıysak, şimdi artık roketleri tekrar ateşlemenin zamanı geldi. Bunu Türkiye'nin muhakkak yapması gerekir. Buna muhakkak ihtiyaç var."
Gül, seçimin bunun için fırsat olduğuna işaret ederek, "Seçimlere gitmek için iki aydan kısa bir süre var. Herkes kendisini seçime ve seçim sonrasına göre hazırlıyor. Tabi ki halkın iki ay içerisinde nasıl karar vereceğini bilemeyiz. Açıkça söyleyeyim, benim tahminim şu; muhalefet partilerinin Meclis'te daha güçlü olacaklarını tahmin ediyorum ama tek parti iktidarının, hükümetin devam edeceğini öngörüyorum" diye konuştu.
Gelecek risk ve tehditleri gözönüne alarak seçimden sonra güçlü bir şekilde yeni başlangıç yapmanın Türkiye için elzem olduğunu vurgulayan Gül, "Son yıllardaki bütün kayıpları ancak bu şekilde telafi edebiliriz. Gerek iç meselelerden çıkan çeşitli konular gerek dışarıdan gelen çeşitli meseleler epey enerjimizi tüketti. Bu gayet açık. Dolayısıyla seçimden sonra yeni bir başlangıç şart." ifadelerini kullandı.
Abdullah Gül, bunun için önce siyasi iklimin normalleştirilmesi ve kutuplaşmanın bitirilmesi gerektiğini belirterek, şöyle konuştu: "Aslında çok da zor değil bu; söylemle bile yapılabilecek şeyler bunlar. Söylemlere dikkat etmek, kullanılan dili buna göre değiştirmek ve yeni bir iklimin oluşturulmasının hedeflenmesi gerekiyor seçimden sonra. Belirsizliklerin giderilmesi, ülkenin tüm aktörlerinin artık belli bir noktaya odaklanmasının muhakkak sağlanması gerekiyor. Ki bunu muhakkak ülkeyi yöneten hükümet yapacaktır. Bu sinerjinin ortaya çıkması için, bu iklimin oluşturulmasının esas liderliğini hükümetin yapacaktır. Bütün bunlar sağlanırsa inanıyorum ki son yıllarda kaybedilenler kazanılabilir; Türkiye'de yeni bir dönem yaşanabilir."
Abdullah Gül, "Yeni bir dönem başlayacağız. Ben ümitliyim. Seçimlerin neticesinin nasıl olacağı kesin bir şekilde söyleyemeyiz şüphesiz ama istikrarın devam edeceği kanatindeyim sayısal açıdan. İstikrar şüphesiz ki sadece Meclis çoğunluğu demek değildir, bunun çok ötesi vardır ama tabi ki bu birinci şarttır. Son dönemlerde geçirdiğimiz şeylerin geçici olmasını arzu ederim. Yeni bir başlangıcın yapılabileceğini ve Türkiye'nin tekrar çok iyi bir atmosfere gireceğini ümit ediyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Seçim kampanyalarının ve seçime gidiş sürecinin de Türkiye'ye yakışır şekilde olması gerektiğini belirten Gül, "Seçim öncesi meselelerin seçim sonrasına nakledilip, seçim sonrasını esir almasına fırsat vermemek gerekir. Bu çok önemli. 1950'den beri Türkiye'de yapılan seçimler düzgün olmuştur; ufak tefek bazı sıkıntılar olmuş olsa bile... Hiçbir zaman seçim meşruiyetine gölge düşmemiştir, gayet düzgün yapılmıştır. Bu sefer de böyle olacağına inanıyorum. Bunun için herkese çok görev düşüyor. Seçim heyecanında ister istemez yapılan bazı yanlışları minimum yapmak gerekir. Bu tip şeyler her ülkede olur. Sorumluluk herkesin, bütün siyasi partilerin üzerindedir" ifadelerini kullandı.
Gül, "Türkiye'deki başkanlık sistemine ilişkin itirazını muhafaza ediyor musunuz?" sorusu üzerine şu yanıtı verdi: "Aslında ben Cumhurbaşkanı olduğum dönemde de bana bu tip sorular sorulduğunda, Türkiye Cumhurbaşkanının yetkilerinin çok olduğunu söylemiş bir insanım. Çünkü yetkilerin hepsi 1980 Anayasası'na göre dizayn edilmişti. Bunların bir parlamenter sisteme çok yakışmadığını cumhurbaşkanı iken söylemiş bir insanım. O bakımdan gayet berrakım. Ben parlamenter sistemin iyileştirilmesinin daha doğru olduğunu önce de söyledim. Ama bir başkanlık sisteminin demokratik olmadığını söyleyemeyiz. Bir şartla; nasıl ki parlamenter sistemin noksanlarından Türkiye çok çekmiştir; öyle olmuştur ki Türkiye'de hükümetlerin yetkisi paylaşılmıştır, gölge kabineler olmuştur ve neler neler olmuştur. Şimdi eğer bir başkanlık sistemi söz konusu olursa burada çok daha dikkatli olmak gerekir. Denge ve frenlerin çok açık bir şekilde yazılmış olması gerekir. Yani gelişmiş demokrasilerdeki, hukukun gerçek anlamda evrensel olarak üstün olduğu ülkelerdeki gibi eğer başkanlık sistemi soz konusu olursa ona da demokratik değildir diyemeyiz. Ama benim tercihim Türkiye için doğrusunun parlamenter sistemin daha da iyileştirilmesi."
Yunanistan'ın ekonomik kriz, siyasette popülizm ve ırkçılığa kadar uzanan durum ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler açısından sorunlu bir süreçten geçtiğini anlatan Gül, Bulgaristan'ın da krizden etkilendiğini, orada da popülizm ve ırkçılığın yükseldiğini ve ani hükümet değişiklikleri olduğunu dile getirdi.
Rusya'nın büyük meselelerle karşı karşıya olduğuna değinen Gül, bir taraftan petrol fiyatlarının düşmesi, diğer taraftan yaptırımların bu ülkeyi hassas bir siyasi ve ekonomik sürecin içine soktuğunu söyledi.
Karadeniz'i her zaman iş birliği alanı olarak düşündüklerini aktaran Gül, "Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler arasında her zaman iyi bir iş birliği olsun diye uğraşırken, birden bire Ukrayna krizi, Kırım'ın ilhakı, Gürcistan'a bakıldığında Abhazya, Osetya meseleleri, Karadeniz'i iş birliği alanı olmaktan uzaklaştırdı. Kafkaslar'da ise kronik problemler hala devam ediyor. Azerbaycan ve Ermenistan arasında sözde bir ateşkes var ama zaman zaman ölümcül olaylar da yaşanıyor. Maalesef Azerbaycan topraklarının bir kısmı hala işgal altında. Türkiye-Ermenistan ilişkileri de hepimizin malumu. Bütün bunlar, Avrupa ile Asya arasında bir kapı olması gereken Kafkaslar'ı bir duvar haline getirmiş durumda." diye konuştu.
Son dönemdeki en olumlu gelişmenin İran'da yaşandığını ve nükleer müzakerelerde varılan neticenin takdir edilmesi gerektiğini belirten Gül, "Ancak, uygulamada büyük sorunların çıkacağı da belli. Zaten şimdiden karşılıklı şekilde ortaya çıkıyor. Burada esas sorun; İran, İslam devriminin ruhuna bağlı olmak ile İslam Cumhuriyeti'nin modernleşmesi arasında çelişkiler yaşıyor. Bunun nasıl neticeleneceği ve sürdürülebilir hale geleceği önemli bir mesele" yorumunu yaptı.
Gül, Irak ve Suriye'deki bölünmüşlüğün, otoritesizliğin, bütün bölgeyi altüst eden güvenlik meselelerinin ve ne zaman neticeleneceği bilinmeyen büyük dramların da büyük sorunlar oluşturduğunu ifade etti.
'YENİ REFORM SÜRECİNDE PARTİLER ARASI DİYALOG ÖNE ÇIKMALI'
Türkiye'nin seçimlerden sonra yeni bir başlangıç yapması gerektiğini kaydeden Gül, "Yeni reform süreci için yasal düzenlemeler gerekecektir. Bunların normal bir siyasi ortam içinde diğer partilerin katılımıyla yapılması çok önemli. Burada katılımı sağlayabilmek için partiler arası diyalog öne çıkmaktadır." dedi.
Siyasi, ekonomi ve diplomasi alanında yapılacak önemli noktalar olduğuna işaret eden Gül, şöyle konuştu:
"Önce Anayasa, sistem ve kuvvetler ayrılığı tartışmalarını muhakkak seçimden sonra bir şekilde bitirmek lazım. Halkın iradesi ortaya çıktıktan sonra bunları neticelendirmek ve zihinleri Türkiye'nin gerçek ihtiyaçlarına seferber etmek lazım. Şüphesiz ki hukuk devletini evrensel ilkeler çerçevesinde güçlendirmek her şeyin temeli. Bunun için yapılacak düzenlemeler, tek bir siyasi parti veya çoğunluğu olan bir hükümet tarafından değil, diğer partilerin katılımı sağlandığı oranda kalıcı olur. Katılım ne kadar çok gelişirse, yapılan her şey o kadar içselleştirilmiş olur.
Kürt meselesinin muhakkak neticelenmesi, Türkiye'nin en önemli meselesi. Bu kadar yol aldıktan sonra, bunun Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü hiçbir şekilde zafiyete uğratmayacak şekilde, gelişmiş demokratik hukuk standartları ve ortak vicdan çerçevesi içerisinde neticelenebileceğine inananlardanım. Bu mesele böyle bir tarihi noktaya gelmiş durumda. AB ile müzakereleri de canlandırmak gerekiyor. AB Komisyonu'nun tespit ettiği 10 öncelikten biri küresel bazda AB'nin stratejik önemini artırmak. Bunun için en uygun ortak da Türkiye. Şüphesiz bizim de üzerimize düşenleri en iyi şekilde yapmamız gerekir."
'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR, TÜRKİYE'YE YAKIŞMIYOR'
Abdullah Gül, şu anda şeffaflaşma ve rant konularıyla ilgili Meclis'e sevk edilen bir paket olduğuna değinerek, bunun Meclis'ten büyük bir destekle hemen çıkarılabileceğini söyledi.
Türkiye'nin ekonomik büyümesini etkileyen en önemli meselenin eğitim olduğuna dikkati çeken Gül, "Eğitim meselesinin çok kapsamlı bir şekilde gözden geçirilip reformcu bir bakış açısıyla iyileştirilmesi gerekiyor. Yoksa büyük nüfus avantaj olacakken, yük olmaya başlar. Hükümet de bunun farkında." dedi.
İfade özgürlüğü ile ilgili tartışmaların da Türkiye'nin gündeminden tamamen çıkması gerektiğini belirten Gül, "Bu tip tartışmalar Türkiye'ye hiç yakışmıyor ve Türkiye'nin üstünde bir gölge oluyor. Bu konuda büyük bir özgüven içinde hareket edip, bunları tamamen Türkiye'nin ve dışarının gündeminden düşürmemiz gerekir." diye konuştu.
Gül, siyasi alanda yapılması gereken hazırlıklara ilişkin de şunları söyledi: "Suriye meselesi sadece Suriyeliler'i değil herkesi ilgilendiriyor. Burada siyasi çözümün bulunması yönünde çalışmalar yapılmalı. Ortadoğu'da uzun süren savaşlar daima sürprizlerle karşı karşıya getirir. Bir statükoyu değiştirirken yeni bir statüko hazır değilse, onu oynatmak Ortadoğu'da çok pahalıya mal olur. Suriye'yi bu halde bırakmak hem insanlık hem de güvenlik ve istikrar açısından asla olmaması gereken bir şey. Onun için burada bir çözüm için uğraşmak ve sonra mültecilerin dönüşünü kolaylaştırmak gerekiyor. Türkiye açısından Kıbrıs çok önemli bir mesele. Burada muhakkak bir neticeye ulaşmak gerekir. Burada da Avrupalı dostlarımıza ve AB'ye çok büyük görev düşüyor. Çünkü Doğu Akdeniz'in istikrarı sadece güvenlik açısından değil, ekonomik açıdan da işbirliği için Doğu Akdeniz'deki sorunların çözümü şarttır. Kıbrıs'ta hakça bir çözüm şarttır. Türkiye'nin Irak'ta hem Bağdat hem de Kürt bölgesiyle dengeli bir şekilde ilişkilerinin devam etmesinin de petrol, gaz ve güvenlik açısından büyük önemi olacaktır."
Abdullah Gül, Mısır'la ilişkilerin düzeltilmesinin önemine ilişkin, "Mısır'a katkı yapabiliriz. Mısır'ın bu şekilde devam etmesi Mısır'a yük. Hiçbir yerde askeri yönetimler uzun süre devam edemez. Dolayısıyla en kısa süre içerisinde onların demokrasiye geçebilmelerinin yolunun açılması ve siyasi mahkumların kurtarılması yönünde Türkiye'nin katkıları olabileceğine inanıyorum. Bu bağlamda Türkiye-İsrail ilişkileri Filistinliler'in lehine çok iyi neticeler verir; Filistinliler'in hak ve hukukunun korunması, barış sürecindeki katkılarımız açısından. Dolayısıyla bunların da gözden geçirilmesi gerekiyor" diye konuştu.
Siyasi ve diplomasi alanında yapılması gerekenler için ekonominin de düzgün gitmesi gerektiğini belirten Gül, şunları kaydetti: "Bunun için de sinerjimizi oluşturmamız, bütün aktörlerin belli bir noktaya yönelmesi ve Türkiye'nin her alanda gelişmiş, demokratik, hukuk normlarını muhakkak güçlü bir şekilde adapte etmesi gerekir. Türkiye'nin genç, dinamik ve girişimci nüfusu, potansiyeli düzgün kurallarla birleştiğinde çok büyük neticeler verecektir. Nitekim, AK Parti iktidarının ilk dönemindeki reform süreci bunun neticelerini göstermiştir. Benim hep öne çıkardığım yumuşak güç unsurlarının en önemli tarafı hukuktur, kurallardır, kurumlardır ve kurumlardaki liyakatli atamalardır.
Bunları yapmazsak işimiz kolay değil. Biz artık son 10 yıl içinde yaptığımız bütün reformlar ve gösterdiğimiz performansla Türkiye'yi dünya ekonomisiyle iyice entegre ettik. Türkiye artık küresel ekonomiye entegre olmuş bir ülke. Dünya ile bu kadar beraber olmak dışarıdan gelecek avantajları kullanmaya fırsat verdiği gibi dışarıdan gelecek şokların zararına da açık hale getiriyor. Tasarrufu düşük bir ülkeyiz. Reform süreci içinde güveni artırdığımız için Türkiye'ye çok büyük yabancı sermaye geldi ama eğer biz bu süreci güçlü tutmazsak bu tersine de işleyebilir."
Gül, makro ekonomik reformların mikro ekonomik reformlarla desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, "Aslında programlar ve yazılı belgeler açısından bakıldığında her şey çok mükemmel. Bunların uygulanması her şeyin başında geliyor ve bu güveni artırıyor. Güveni artıran bir başka unsur da iyi yönetişim unsurlarını her alanda çok güçlü bir şekilde etkin hale getirmek." dedi.
CİHAN