ABDULLAH AYMAZ
Akletmeyeni Allah pislik azabına mahkum eder.” (Yunus Suresi, 100. Ayet ) Akletmek yani aklını kullanma, aklını çalıştırmak ve akıl yürütmek mânâlarına gelir. Aklını kullanmayan, asrıyla yüzleşmeyen ve çağıyla hesaplaşmayanlar, maalesef çağını yaşayan hatta çağını aşan bazı sömürgeciler tarafından eziliyor, zelil ve rezil bir halde bırakılıyorlar. Afrika’dan köle olarak götürülenler, Kızılderililer, aborjinler gözümüzün önünde… Yeni Zelandalı yerliler ise yok edilip dünya yüzünden silindiler.
* * *
Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimiz diyor ki: “Üstad ‘Ben niçin bu Lâhikalara ehemmiyet veriyorum? Çünkü benim, Risalelerde iddia ettiğim davâyı, talebelerim Lahika mektuplarında tasdik ediyorlar.’ diyordu.” Hem Zübeyir Ağabey, “Sözler, Mektubat ve Lemalar gibi Risaleler Lokomotif ise, Lâhikalar da onların üzerinde gittikleri, raylardır.” diyordu.1927 senesinde Haşir Risalesi basılmıştı. Bu Risale Abdullah Cevdet’in eline geçiyor. Hem de daha İstanbul’da baskısı yapılırken… Bunlar. Baha, Tevfik v.s. batıdan inkârcı felsefeyi ülkemize getirmek isteyenler.
Üstad Hazretleri Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin âzâmî tecellilerini gösterip aklen öldükten sonra tekrar yaratılmayı ispatlıyor. Mesela insanın kalbinde bulunan Bekâ, yok olmama ve ebediyet duygusunu yaratan, ebediliği de verecektir. Susuzluk duygusunu veren Cenab-ı Hak, suyu yaratıp veriyor. Açlık duygusuna karşı yiyecekleri veriyor. Sonsuzluk duygusuna karşı da sonsuz hayatı. Aksi takdirde karşılığı olmayan duyguları yaratmak israf olur. Ayrıca susuzluğu verip suyu vermemek canlıları susuzluktan kıvrana kıvrana yok olmalarına sebep olmak merhamete yakışmaz. Halbuki Cenab-ı Hak Erhmürrahimindir. Onun yüce şefkati buna müsaade etmez.
***
Daha önceden verilmiş sözler Lozan Anlaşması’nda hatırlatılınca, otuz sene sonrası İslâmiyet’ten sıyrılmış bir nesil yetiştirme sözünü verdiler. Bunun için çok kolay zannettikleri ahireti inkârdan başlamak istediler. Bunun için de hazırlıklara başladılar. Mesela Ayna dergisi, herkesin sevdiği meşhurlara şöyle tuzak bir soru sorup cevapları neşretmek istiyordu: “Ahiret gibi (haşa) bir saçmalığa inanır mısınız? Adam inanırım dese hâşâ saçmalığa inanan birisi durumuna düşecek; inanmam dese, dinden çıkacak… İşte böyle bir tehlikeye karşı Üstad Hazretleri Birinci Söz’den Onuncu Söz’e kadar oluşturduğu Küçük Sözleri yazdığı halde bastırmamış ama Onuncu Söz olan öldükten sonra dirilmeyi yani Âhiretin varlığını ispat eden Haşir Risalesi’ni yazıp bastırmış ve bütün milletvekillerine ve Milli Eğitim Bakanlığının Talim-Terbiye bölümüne göndermiştir. İnkârcı bir nesil yetiştirmek için plan ve program yapmakla görevli olan bu kişiler Haşir Risalesi’ni okuyunca “Bu çeşit kitaplar olduğu müddetçe biz bu hususta başarılı olamayız” demek zorunda kalmışlar. Bu itirafı öğrenen Kâzım Karabekir Paşa bu durumu o zaman Barla’da bulunan Üstad Hazretlerine bildirmiş.
* * *
5 Haziran 2008 tarihli Milliyet Gazetesi’nin Türkiye baskısının son sayfasında İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, dede ve ninelerinin yanında yetişen çocukların çok şanslı olduğunun tespit edildiğini anlatıyor. Onların tecrübe birikimi bir hazine… Oturup kalkma, konuşma ve masal anlatma, arkadaş olma gibi sohbet ve görüşmeleriyle torunların ufuklarını açtıkları anlaşılmış…
* * *
Avukat Ahmet Bey anlatmıştı: 1999’un büyük zelzelesinde, “Bu, büyük bir musibet ve felaket ama, aynı anda en büyük doğumların tohumlarını da taşıyan bir olay… Mesela Üstad Hazretlerinin doğumu 1293 Harbine denk geliyor.” denilmiştir. (Erzincan zelzelesine denk gelen bir doğum da mânâsız olmasa gerek A.A.) Unutmayalım, hiçbir zaman iki güneş birbirini görmez.
* * *
6 Haziran 2008 tarihli Zaman Gazetesi’nin 10. sayfasında şöyle bir haber vardı. 1995’te Gürcistan’da Başkan Eduard Şevardnazde’ye Türk Koleji’nin (Demirel Koleji’nin) hemen alt tarafında suikast girişimi gerçekleşmişti. Her ev didik arandığı halde Şevardnadze, “Demirel Koleji’ne girmeyin. O insanlara güveniyorum.” dedi. Evet bu sözü söyleten neydi?
* * *
Vanlı Molla Hamid Ağabeyin, büyük kardeşi Abdullah Ağabey memur olmak istiyor. Üstad Hazretleri ona bunun için üç şart söylüyor: 1-Memuriyet dine, imana hizmet etmeye vesile yapılmalı. 2-Memuriyet dürüst yapılmalı alınan maaş helâl olmalı, doğruluktan ayrılmamalı. 3-Aldığı maaşı, iktisatla sarf edecek, zarurî ihtiyaçlarında sarf edeceksin.
* * *
Bayram Yüksel Ağabey diyor ki: “Üstadımızın hizmetindeyken, polisler bizi hiç dışarı çıkarmak istemiyorlardı; devamlı baskı yapıyorlar, biz de Üstad’a bunu söylemiyorduk. Bir gün bir komiser geldi, Üstad, ‘Çağırın!’ dedi. Halbuki yanına pek herkesi kabul etmezdi. Komiser gelince, ‘Ahmak herifler! Asıl polis biziz; siz polis değilsiniz; Risale-i Nur kalplere kötülüklere karşı bir yasakçıdır.’ dedi. Hem soruyordu, hem de eliyle komiserin başına sert sert vuruyordu. Komiser, hiç ses çıkarmadan kıpkırmızı kesildi, kaldı.”