Toplumlar arası zengin-fakir arasındaki uçurumun korkunç şekilde gittikçe artmasını gören aklı başındaki insanlar bir çare araştırırken karşılarına çıkan İslamî güzellikler onları cezbediyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri yüz sene önce yazdığı eski eserlerinde, vahşi kapitalizmi “mimsiz medeniyet” yani “deniyet” olarak vasıflandırıyor. Onu bir saraya benzeterek “Bu medeniyet binasından eğer faiz taşını / tuğlasını çeksen bu medeniyet yıkılacaktır.” diyor.
Yine yüz sene önce sosyalizm ile kapitalizm arasında yaptığı mukayesede sosyalizmi İslâmiyete daha yakın görüyor. Ama yeni çıkmış şarkî bir fikir olması itibariyle avam halka yönelik olduğu için muhataplarının insan nüfusunda çok büyük bir ekseriyeti teşkil ettiğini söylüyor. İslâmiyetin ona sahip çıkıp zararlardan arındırması gerektiğini; aksi takdirde İslâmiyet aleyhine kullanabileceğini ifade ediyor.
Kur’an-ı Kerim Bakara Suresinde fâiz yiyenleri, fert olarak değil toplum olarak ele alıyor ve “Fâiz yiyenler, tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalkışı gibi (sar’alılar gibi) kalkarlar.” (2/275) buyuruyor. Benzetme olarak saraya tutulmuş kimseler nasıl ayağa kalkar nasıl yürürler? Yüzlerinin şekli ve gözlerinin bakışı nasıldır? Bir hayalimize getirip tasavvur edelim. Fâizlerin uygulandığı toplumların durumu da aynen öyledir. Fâizin yıktığı yuvalar, perişan aileler… Sonra da bu çöküntüler sebebiyle insanî ve ahlâkî değerlerini kaybeden insanlar.
Âhirete bakan yönüyle de insanlar kabirlerinden ikinci dirilişte ayağa kalkınca da yine şeytan çarpmış kişilerin ayağa kalkışı gibi bir perişaniyet ve çarpıklıkla hareket edecekler.
Bunun sebebini anlatırken Kur’an-ı Kerim “Bu durum, onların (düşünce olarak) ‘Alış-veriş de fâiz gibidir.’ demelerindendir.” (2/275) buyuruyor. Kapitalistler, “Alış veriş de faiz gibidir; alış-veriş nasıl lüzumlu ise, fâiz de öyle lüzumludur” diyerek fâizi işin içine sokmuşlardır. Komünist anlayış da “Alış veriş de faiz gibidir; fâiz nasıl haksız bir kazanç ve kötü bir şey ise, alış-veriş de öyledir. Zengin gittikçe zenginleşiyor. Fakir de durmadan fakirleşiyor. Öyleyse alış-veriş de yasaklansın. Bütün mallar mülkler devletin olsun. Devlet ihtiyaca göre fertlere imkân tanısın.” Diyerek müdahaleye başlamış bu gayri fıtrî anlayışı ile insanlığı felâketlere atmıştır. 70 sene içinde kendi kendisinin sonunu getirmiştir. Rejimi oturtmak için milyonlarca insan zulmen öldürüldüğü için Sovyetler ve Çin gibi büyük nüfuslara hükmetmesine rağmen yıkılıp gitmiştir. Vahşî kapitalizm komünizmin aksine insan öldürerek bir zâlim rejim olarak ayakta kalmaya çalışmadığı için elbette komünizmden daha fazla yaşayabilecektir. Ama fıtrata ters olduğu için zamanı gelince o da yıkılacaktır. Bir duvara toslama zamanın yaklaşmakta olduğunu dillendirenler çoğalmaktadır.
Bu hususta İslamiyetin tesbiti şudur. “Allah alış-verişi helal / mübah fâizi ise haram kılmıştır.” (2/275) Böylece hem kapitalizmden, hem de komünizmden ayrılarak orta ve hayırlı yolu tutmuştur.
İlk indiği dönem itibariyle âyet muhataplarına “Her kim Rabbinden bir talimat gelir, o da fâiz vazgeçerse, daha önce yaptığı muâmele geçerlidir, hakkındaki hüküm de Allah’a aittir. Her kim tekrar fâizciliğe başlarsa, işte onlar cehennemliktir, hem de orada ebedî kalacaklardır.” (2/275) Elbette bu hüküm bugün de hiç değişmeden böyledir…
Bu âyet hakkında Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamız şöyle bir yorum ekliyor: “Tarihe bakılırsa, anlaşılır ki; insan toplumlarındaki bütün karışıklıkların, ihtilafların sebebi şu iki kelimedir:
1-‘Sen çalış ben yiyeyim.’
2-Ben doyduktan sonra başkasının ne hâli varsa görsün.’
İslâm birinci tutuma, fâizi haram kılarak, ikinciyi zekatı farz kılarak ortadan kaldırır. Topluma huzur, barış, denge ve refahı getirir.
“Fâizi alan da, veren de PSİKOLOJİK ve SİNİRSEL yönden yıpranır. Fâizle para verenin aklı-fikri parasında kalır, parasının dönmemesi, tehlikesini yaşar. Borçlu ise, paranın aslını bile ödemesi zor iken, üstelik ağır bir fâiz yükü ödeme angaryası sebebiyle yıpranır. Tansiyon ve kalb rahatsızlıkları durumları ortaya çıkabilir. İktisat uzmanlarına göre KAZANÇ YOLLARI dört olup, bunların ÜÇÜ üretken, dördüncüsü değildir. Emek, sanat ve ticaret, bir de RİSK FAKTÖRÜ üretkendir. Zira eşyayı üretim yerinden tüketim yerlerine sevk etmekle RİSKE mâruz kalır, değeri de artar. Dördüncü yol FÂİZ olup üretken değildir. Fâiz de risk yoktur. (…) Emek, zeka ve maharetin semereleri, fâiz kanallarından fâizcilerin ellerinde toplanarak SERVET TEKELLEŞMEYE gider. İşsizlik, fakirlik artar. İşsizlerde ÖFKE yükselir, yağma hevesi ortaya çıkar. Toplumsal patlama başlayınca, fâizciler cin çarpmış gibi sendeler, bütün emellerini alt üst olur.”
Bakara Suresinin 276. âyetinde Cenab-ı Hak değişmez bir hüküm ifade buyuruyor; “Allah, fâizin bereketini eksiltir / mahveder, zekât ve sadakaları ise nemalandırıp geliştirir.”
Fıtrî yol, insanı huzur ve güvene götürecek prensipler Cenab-ı Hakkın, Kitabında ifade buyurduğu nurlu ve bereketli sırat-ı müstakîm ana caddesidir.