ABDULLAH AYMAZ
Nizâmî’nin İngilizce’ye çevrilmiş bir kitabında rastlamıştım, “Lillâhî künûzün tahte’l-arşı; Mefâtîtühâ, el-sinetü’ş-şuarâ… God hath Treasuries aneath the Throne, the Keys whereof are the Tongues of the Poets” Hadis-i şerif olarak rivayet edilen bu sözü şöyle tercüme edebiliriz: “Arş’ın altında Allah’ın (bilinmedik) hazineleri vardır; bunların anahtarları da şâirlerin dilleridir.” Mülhemûndan olduğuna dair hüsn-ü zannım olan “Gül Muştusu” şairi merhum Sezai Karakoç’un müjdeli ifadelerinden bir kısmını takdim etmek istiyorum:
Bahar dediğin de ne
Bulutun içinde kaybolan kuş
Cihetsiz serçe sesleri
(…)
Güllerin içine yağdığı
Bahar aydınlıklarının
Şeyhe yaklaşan bir mürit gibi
Dolusu bahçemize
(…)
Üç mevsim ölsen de
Hiç olmazsa dirilirsin baharda
(…)
Gülün açışı gibi
Bahar söylenmeye başlar
Eriyen karlarla birlikte
Derken kır otun diliyle
Fısıldar bir dirilişi
Bir serçe mayıs sabahı
Tak tak vurur tahtaya
(…)
Araştırıyor gözleriyle kuşlukta biriken
Muştulu kader seslerini
Bir şey olacak biliyor ama ilerde
Aşağıda çarşıda ve şehirde
Tren yolunda lokomotiflerde
Hiç görmediği büyük şehirlerde
Bir şey olacak biliyor ama ilerde
Bağdat’ta Şam’da Kudüs’te
İsmini söyleyemediği
Söylemesi âdeta yasak olan
Batı illerinde
Güneşin battığı yerlerde
(…)
Bahar gelmiş gülü zorlamada
Bulutun içinde gülün özü döğülmede
Sonra bir yağmurla
Ufak bir esintiyle
Dökülecek bahçelerin üstüne
(…)
Kerpiçte bir değişme var
Ölü tozunda bir doğrulma
Tüyleniyor mezar taşları
Sızıyor saçaklardan kiremit kanı
Oluklardan akıyor
Dökülmüş çiçek tozlarıyla bulanmış su
Arılar arılar içeceğiniz su bu su
Kerpiç damlarımızın oluklarından akan
Baharla karışık su
Eleğim sağma damlaları
(…)
Taş bile çiçeklenir baharda
(…)
Bahar yağmurları böyle güllere gebe
İner gökyüzünden bahçelere
Nişanlarda gül şerbeti içilir
Hastalara gül şurubundan ilaç
Gül bir yeni yıl gibi
Yetişir evlere muştu gibi
Hızır fısıltısı say onu
(…)
Baharın salavâtı güller
(…)
Gül açar gül kapanır boyuna gönüllerinde
Yaşlısıyla genciyle
Gül taşırlar dünyanın bütün ülkelerine
(…)
Bütün bunlar bir başlangıç güllerin açılmasına
Bahçeleri aydınlatan bir mevlüde
Üstüne gül yaprakları dökülen masalarda
(…)
Salavatlarla gül dererler
Gül dağıtır
Gül satarlar
(…)
Güllerle döğdük birbirimizi her baharda
Gül fırlattık birbirimize taş yerine
Gülle ıslattık birbirimizi
Gül sularında yıkadık saçlarımızı
Gül sularında yıkandık leğenlerle
Gül taşıdık okullara kitaplar arasında
(…)
Son insan ölmeden önce
Bir ülkü inecek bahçelere
Beton ölümler arasına sıkışmış
Ay verimi küçük parklara
Gül tarhları gelecek
Küçük parklara büyük kentlere yeniden
Doğduğum kasabadan
Size bir mutluluk haberi gibi
Gül gelecek
Kıyamet demek gülün geri gelişi demek
Gül Peygamber muştusu peygamber sesi
Doğunun açılan alın yazısı
Yırtılan kalbimin çile çiçeği
(…)
Sen engel olamazsın kış atlısı
Bahar gelince gülün açılışına
(…)
Gül yaprağından kubbe
Gül fidanından çatı
Gül kokusundan anne
Gül şurubundan aşk sanatı
(…)
Ölülerin üstüne dikilen güller
Onları diriltmeye yeter
Yeter ki, insanın canını yeşertecek
Yaradılış baharının soluğu üfürülsün yüceden
(…)
-Bahar gelmiş Yusuf
Çok düş gördük
Gül getirilmiş hapisaneye
(…)
Gül gelmiş gül gelmiş
Şam’dan bir bulut inmiş
Bağdat’tan bir rüzgar esmiş
Sabah rüzgarları esmiş.
(…)
Gül tohumlarını saç bize
Gül bahçesi olan Türbenden
Ve komşun Tanrı evinden
Ve sevgilin olan sevgilisi olduğum
Diri Diriltici olanın
Acımasından bize…
Merhum Sezaî Karakoç’a Cenab-ı Hak’tan rahmetler diler, Firdevs Cennetlerinin gülleri arasında olmasını dilerim.