Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, Anayasa Mahkemesi'nin Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesiyle sonuçlanan 'hak ihlali' kararanın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) standartlarında olduğunu söyledi. Kararın hapisteki diğer gazeteciler için emsal olması gerektiğini kaydeden Bilici, "Arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuştu, mutluyuz. Anayasa Mahkemesi'nin kararı, gazeteciliğin suç olmadığını söylüyor ve bunun altını çiziyor. Bu karardan sonra sadece gazetecilik yapan, sadece köşe yazısı yazan Gültekin Avcı'nın, ya da bir televizyon dizisi nedeniyle içeride bulunan Hidayet Karaca'nın, ya da habercilik yaptığı için içeride bulunan Mehmet Baransu'nun şu an itibariyle hapiste bulunmasını gerektirecek herhangi bir hukuki gerekçe kalmamıştır, zaten yoktu." dedi.
Gazeteci yazar Yavuz Baydar ile birlikte Cumhuriyet gazetesine gelen Abdülhamit Bilici, tahliye olan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ü gazete binasında ziyaret etti. İkiliyle bir süre sohbet eden Abdülhamit Bilici, basın mensuplarının sorularını cevapladı.
Anayasa Mahkemesi'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) standartlarında bir karar verdiğini söyleyen Abdülhamit Bilici, kararın hapiste bulunan diğer gazeteciler için emsal olması gerektiğini söyledi. Bilici, "Ben 90 gün önce buraya tutuklama olduğu zaman gelmiştim ve 'gazetecilik suç değildir, medya özgürlüğünü savunmaktan korkmayın, Türkiye demokrasiden geri dönmeyecek ve özgür medya susmayacak' demiştim. Bugün dün akşam itibariyle mutluyuz. Arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuştu. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standardında olumlu bir karar verdi. Bu tabi bizim mutluluğumuz açısından önemli, fakat yarı mutluyuz. Çünkü hala cezaevince olan gazeteciler var. Halbuki Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar, gazeteciliğin suç olmadığını söylüyor ve bunun altını çiziyor. Dolayısıyla bu karardan sonra sadece gazetecilik yapan, sadece köşe yazısı yazan Gültekin Avcı'nın, ya da bir televizyon dizisi nedeniyle içeride bulunan Hidayet Karaca'nın, ya da habercilik yaptığı için içeride bulunan Mehmet Baransu'nun şu an itibariyle hapiste bulunmasını gerektirecek herhangi bir hukuki gerekçe kalmamıştır, zaten yoktu. Dolayısıyla bu kararın bir emsal olarak diğer mahkemeler tarafından görülmesini, ciddiye alınmasını ve Türkiye'nin kendine yakışan lige bir an önce bu alt kümeden çıkmasını ümit ediyorum. Türkiye'de 1-2 sene içinde yaşananlar hukukla, demokrasiyle, insanlıkla bağdaşır şeyler değil." ifadelerini kullandı.
'YAŞANANLARIN KALICI OLDUĞUNA İHTİMAL VERMİYORUM'
Türkiye'deki demokrasinin normalleşmesini ümit ettiğini belirten Bilici, "Aşağı yukarı 14 sene önce kendisi bir şiir yüzünden hapsedilmiş ve düşünce özgürlüğünü anlamış birisinin liderliğinde Türkiye bunları yaşıyor ve bu Türkiye'ye hiç yakışmıyor. Ben bunların gelip geçici olduğunu kabul etmek istiyorum, kalıcı olduğuna asla ihtimal vermek istemiyorum. İnşallah bugün Can Dündar ve Erdem Gül'ün olduğu gibi hapisteki tüm gazeteciler ve tüm mağdurlar bir an önce özgürlüklerine kavuşurlar. Ve Türkiye'de normal bir demokrasi olma istikametine tekrar döner diye ümit ediyorum." diye konuştu.
'UMUT NÖBETİNİN EN ÖNEMLİ TARAFI, İLK DEFA TÜRKİYE'DE FARKLI KESİMLERİN BASKILAR KARŞISINDA BİR ARAYA GELMESİYDİ'
Türkiye'de iyi bir demokrasinin olmamasının sebebinin her kesimin kendi ideolojilerini, özgürlüklerini savunmasından kaynaklandığını ifade eden Bilici sözlerini şöyle sürdürdü: "Umut nöbeti çok farklı kesimlerden gazetecilerin, ideolojik ayrımlarını bir kenara bırakarak meslek dayanışması sergilemesinin güzel bir örneğiydi. 90 gün 100'üncü gün tamamlanmadan sonuç alınmış oldu. Bu açıdan umut verici. Bence Türkiye'deki tüm meslek örgütleri için de bir örnek.
Bugün hapiste sadece gazeteciler değil, değişik mesleklerden de haksız yere hapiste bulunan insanlar da var. Dolayısıyla gazeteciler genelde örgütsüzdür, örgütlerimiz başarısızdır fakat burada bu başarının elde edilmesi bütün gazetecilik meslek örgütlerimiz açısından da olumlu. Bence en önemli tarafı; farklı kesimlerin ilk defa bu baskılar karşısında Türkiye'de bir araya geliyor olması. Zaman gazetesinin, Cumhuriyet gazetesinin medya özgürlüğüne sahip çıkması, aynı şekilde Cumhuriyet'in işte Bugün'ün ya da Taraf'ın ya da diğer Kürt kökenli gazetecilerin haklarını, özgürlüklerini savunmaya başlaması, demokrasinin geleceği açısından umut işareti. Türkiye'de demokrasiye geçemedik, çünkü herkes kendine biraz demokrat, herkes kendi mahallesinin özgürlüklerini, sıkıntılarını savunmayı biliyor. Birbirimizin dertleriyle dertleşmek, hem hal olmak, özgürlüklerine sahip çıkma konusunda maalesef başarılı bir deneyimimiz yok."
YAVUZ BAYDAR: BU KARAR, TÜRKİYE'Yİ KARABASANA BOĞAN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALLERİNE KARŞI ALINMIŞ BİR KARARDIR
Anayasa Mahkemesi'nin 'hak ihlali' kararını değerlendiren Yavuz Baydar da, "Türkiye'de yüce mahkeme bu kadar net anayasanın sadece basın özgürlüğüyle değil aynı zamanda kişi hak ve hürriyetlerine, ifade özgürlüğüne de atıfta bulunan ve sadece bu değerli iki meslektaşımızla ilgili olmayan ve bir emsal olması için çalışıldığı anlaşılan bir metinle karşımıza çıktı. Bu karar sadece medya özgürlüğüyle değil, bütün Türkiye'yi bir karabasana boğan ifade özgürlüğü ihlalleriyle ilgili alınmış bir karardır." diye konuştu.
Baydar, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sadece gazetecilerin meselesi değil bu. Öğretmeniydi, 17 – 15 yaşındaki çocuğuydu, duvara yazı yazanıydı, akademisyeniydi aklınıza ne gelirse hepsiyle ilgili bir karar bu. Dolayısıyla bunun uygulamaya konmasını ve diğer mahkemelerdeki davaları sürmekte olan ve halen içeride olan arkadaşlarımızın Hidayet Karaca'ydı, Mehmet Baransu'ydu, dün Diyarbakır'dan döndüm onların dertlerini dinledim biliyorum birçok Kürt gazeteci arkadaşımızı hepsini ilgilendirecek şekilde uygulamaya konması lazım. Avukatların başvurması halinde derhal alt mahkemelerin bu kararı uygulamaya koyması gerekir. Yani tutukluların tutukluluk hallerinin derhal düşmesi gerekiyor. Yani 30'a yakın olduğunu tahmin ettiğimiz meslektaşımızın hepsinin şu anda bu kararın ardından serbest bırakılmasını bekliyorum."
CİHAN