Merkez Bankası’nın faiz kararını VOA Türkçe’ye değerlendiren Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Ekonomi Bölümü’nden Profesör Steve Hanke, bunun doğru bir adım olduğunu, Türk Lirası’nı geçici olarak rahatlatabileceğini; ancak enflasyonun düşürülmesi ve Türk Lirası’ndaki değer kaybının durdurulması için faiz oranlarının daha da yükseltilmesi gerekeceğini söyledi.
Merkez Bankası’nın kararına çoğu analistin aksine kendisinin şaşırmadığını belirten Steve Hanke, enflasyon-faiz oranı ilişkisine değinerek Türkiye’de enflasyonun açıklanan resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğunu belirtti.
“Merkez Bankası’nın faiz kararına çoğu analistin aksine ben şaşırmadım. Bunun sebebi de enflasyon ve Türk Lirası’nın her geçen gün gittikçe değer kaybediyor olması. Türkiye’nin açıkladığı resmi Ağustos ayı enflasyon oranı yüzde 11,7; ancak benim baz aldığım yüksek frekanslı verilere göre, asıl enflasyon oranı yüzde 36,87. Resmi olarak açıklanan rakamın üç katı. Bu, bize Türkiye’nin para politikasının artık çok geride kaldığını gösteriyor” şeklinde konuştu.
Steve Hanke, “Merkez Bankası’nın aldığı karar Türk Lirası’nı geçici olarak dengede tutabilir. Ancak Türk Lirası’ndaki değer kaybı devam edecektir. Bunun önlenmesi için, Merkez Bankası’nın faiz oranını daha da yükseltmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
“Eğer Merkez Bankası enflasyonun düşürülmesi ve Türk Lirası’nın dengede tutulması konusunda ciddiyse, faiz oranlarında daha fazla artış görülecektir” dedi.
Faiz kararının Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda bir şeylerin göstergesi olup-olmadığı konusundaki soruyu da cevaplayan Steve Hanke, “Ben Türkiye’de bir şeylerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bağımsız olabileceğini düşünmüyorum. Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanı yeşil ışık yakmadan, tek taraflı ve bağımsız olarak böyle bir şey yapabileceğini sanmıyorum” ifadelerini kullandı.
Uluslararası yatırımcının aklındaki sorulardan biri de Türk Lirası’ndaki değer kaybının devam etmesi halinde, hükümetin sermaye kontroluna yönelik adım atıp-atmayacağı. Hükümetin ne yapacağını kestirmenin zor olduğunu belirten Steve Hanke, Türkiye’nin önümüzdeki birkaç ay içinde ödemesi gereken dış borcunun olduğuna da dikkat çekti.
“Türkiye’nin şu anda yabancı rezerv kasası neredeyse bomboş. Önümüzdeki birkaç aylık dönemde ödemesi gereken çok fazla borcu var. Cari açık da çok yüksek. Bunun sebeplerinden biri turizm gelirlerinin düşmüş olması. Cari açık Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın yüzde 4’ü. Bu çok yüksek bir oran” dedi.
Hanke, “Türkiye köşeye sıkışmış durumda. Borçları ödeyecek yeterli kaynağı yok. O nedenle tek yapılabilecek şey dış borcu daha yüksek faizle geri ödemek. Türk hükümeti de bunu yapmak ister mi emin değilim. Böyle bir şey yaparsa da, resesyon tehlikesi var. Türkiye tam bir ikilemle karşı karşıya” değerlendirmesinde bulundu.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, Türkiye’nin Amerikan ilaç firmalarına borcunu ödememesi halinde, bu şirketlerin Türkiye piyasasından çıkma seçeneğini değerlendireceğini söylemişti.
Geçen salı günü internet üzerinden ABD-Türkiye İş Konseyi tarafından düzenlenen ve Türkiye’yi temsilen Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın katıldığı konferansta konuşan ABD Büyükelçisi, Türkiye’deki devlet hastanelerinin ABD’deki ilaç firmalarına borcunun bir yıl öncesine kıyasla 230 milyon dolardan 2,3 milyar dolara yükseldiğini, ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un bu konuyu geçen yıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile yaptığı görüşmede gündeme getirdiğini belirtti.
Büyükelçi Satterfield, geçen yılki görüşmelerde bu ödemelerin derhal yapılması için gerekli adımların atılacağının söylendiğini ancak bir yıl sonra Amerikan ilaç firmalarından borç miktarında önemli ölçüde indirim yapılmasının istendiğini söyleyen Satterfield, ödemelerin yapılmaması ya da düşük miktarda ödeme yapılmasının sonuçları olacağını söyleyerek, “Şirketler Türkiye piyasasından çıkmayı değerlendirecektir. Bu Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir yönelim değil” dedi.
ABD’li Büyükelçi’nin bu açıklamaları öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da, Çin teknoloji devi Huawei’in Türkiye’de gittikçe artan nüfuzu konusunda uyarıda bulunmuş, Pompeo Huawei’in artan faaliyetlerinin Türkiye ile askeri işbirliğini de etkileyebileceğini belirtmişti.
Her iki açıklamayı da değerlendiren Steve Hanke, “Türkiye’deki devlet hastanelerinin yabancı ilaç ve materyal tedarikçilerine yaklaşık 2,3 milyar dolar borcu var. Bu borcu ödemezlerse yabancı yatırımcı kaçacaktır. Türkiye’nin bu borç yükümlülüğünü yerine getirmemesi büyük soruna yol açacaktır. Ne yazık ki tartışmanın finansal alandan siyasi alana kayılması olumsuz bir durum. Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Huawei konusundaki uyarısına gelince. Çin Türkiye’de büyük miktarda yatırım yapıyor. Türkiye üzerinde önemli bir etkiye sahip. Türkiye mali açıdan zayıf bir durumda. Zayıf bir durumdaysanız, dışarıdan biri gelip size ne yapacağınızı söyler. Türkiye’de de Çin’in borusu ötüyor. Pompeo Çin konusunda şahin bir isim. ABD’nin müttefiklerinin Çin’in etkisi altında olmasını istemiyor. Bütün mesele bu” şeklinde konuştu.
ABD’de 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerini Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden’ın kazanması halinde, Türk-Amerikan ilişkilerinin akıbetinin ne olacağı Türkiye’de kamuoyunun tartıştığı konulardan biri.
Trump yönetimi bugüne kadar Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alması sebebiyle Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırım uygulamış değil.
Hanke, “Diyelim Joe Biden seçimleri kazandı ve Türkiye’ye yaptırım uyguladı. Yaptırımlar ters tepecektir. Türkler tek bir bayrak etrafında toplanır ve Amerikan karşıtlığı artar. Yaptırım sevmediğiniz biriyle savaşmanın kolay yolu ama olumlu sonuç getirmiyor. İran’a bakın. Uygulanmayan yaptırım kalmadı, ama hala mollalar iktidarda. Kuzey Kore’ye, Küba’ya, Rusya’ya bakın” şeklinde değerlendirdi.