ABD-Türkiye ilişkilerini 2023'te ağır bir sınav bekliyor

DW Türkçe'den Değer Akal, Türk amerikan ilişkilerinin 2023'te nelere gebe olduğuna dair geniş bir araştırma dosyası yayınladı. Türk ve Amerikalı uzmanlardan görüşler alan Akal'ın dosya haberine attığı başlık ise 'ABD-Türkiye ilişkilerini ağır sınamalar bekliyor'

SHABER3.COM

Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlar yumağı büyüyor, ayrışma derinleşiyor. DW Türkçe, yeni yılda ilişkilerin seyrini etkileyecek en önemli gündem maddelerini, uzmanlarla konuşarak mercek altına aldı.

ABD-Türkiye ilişkilerinde gerilimli bir yıl geride bırakıldı, ancak 2023'ün çok daha zorlu gelişmelere sahne olması bekleniyor.

DW Türkçe'nin soruları yanıtlayan uzmanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yakın ilişkilerinin Washington'da rahatsızlık kaynağı olduğuna, Türkiye'nin dış politikadaki adımlarının yakından izlendiğine dikkat çekiyor.

Washington ile Ankara arasında süren güven bunalımı, farklılaşan tehdit algılamaları, ilişkilerin geleceği açısından soru işaretlerini artırıyor, Türkiye'de yapılacak olan seçimlerin de ilişkilerin geleceği açısından büyük bir dönüm noktası olması bekleniyor.

"Müttefiklik ilişkilerine öncelik verilmedi"

Gelişmeleri çok yakından takip eden isimlerden emekli büyükelçi Alper Coşkun, 2022 yılında ABD yönetimi ve Erdoğan hükümetinin daha çok "vaziyeti idare ettiklerini" ve ikili sorunların temeline inmediklerini, neticede de bunların çözümü yönünde kayda değer ilerleme sağlanamadığını söyledi.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda çalışmalarını sürdüren Coşkun, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Türkiye ve ABD'nin ikili ilişkilerini düzeltmek ve geliştirmek üzere yeterince inisiyatif almadıklarına, bunun yerine gelişmelerin seyrine göre birbirlerine ilgi gösterdiklerine işaret etti.

Coşkun, "2021'de Afganistan'dan çekilme sırasındakine benzer şekilde, ABD'nin Türkiye'ye yönelik ilgisinde bu defa da Rusların Şubat ayındaki Ukrayna saldırısından sonra, kısacası jeopolitik gerekçelerden hareketle, hareketlenme gördük. Benzer şekilde Türkiye'de de ABD ile sorunların çözümüne yönelik aktif bir çaba içerisine girildi mi, girilmedi mi, o da tartışılır. Aslında her iki taraf da önemli bir geçmişe sahip müttefiklik ilişkilerine yeterli önceliği vermediler" tespitini aktardı.

Sorunlar yumağı büyüyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 2021 yılında ilişkilerde sorunları aşmak ve işbirliğini canlandırmak amacıyla "Stratejik Mekanizma Diyaloğu" başlatmayı kararlaştırmış, bu kapsamda ilk görüşme Nisan ayında Türkiye'de yapılmıştı. Taraflar bugüne kadar iki ülke dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde üç kez bir araya geldi. İki ülke dışişleri bakanları Antony J. Blinken ile Mevlüt Çavuşoğlu da yine bu mekanizma kapsamında geçen Mayıs ayında New York'ta görüştüler.

Bu mekanizmayla iki NATO müttefiki arasında güven bunalımının aşılması, sorunların çözümü için yol haritasının belirlenmesi amaçlanıyordu. Ancak bu görüşmelerde ne S-400 gerilimine bir çözüm getirilebildi, ne de Türkiye ABD'den Suriye'nin kuzeyinde beklediği adımlar konusunda olumlu bir karşılık alabildi.

Üstelik Rusya'nın Ukrayna savaşı, Türk-Amerikan ilişkilerini de yeni sınamalarla karşı karşıya getirdi. Batılı ülkelerin Rusya'ya karşı yaptırımlarına Ankara'nın destek vermemesi, hatta Erdoğan'ın Putin ile işbirliğini daha da geliştirmeye yönelik adımlar atması gerilimlere yenilerini ekledi.

"Ayrışma noktaları arttı"

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda Türkiye konulu programın yöneticiliğini yapan Alper Coşkun, yaşanan son gelişmelerin, ABD ve Türkiye yönetimleri arasında ortak paydanın sürdüğünü, ancak ayrışma noktalarının da arttığını söyledi.

Dünyanın tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş sürecinde olduğuna, liberal demokrasiler ile otoriter yönetimler arasında rekabetin arttığına işaret eden Coşkun, Türkiye'nin, kendi bulunduğu coğrafyada ve çok yönlü çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini, ABD'nin ise Yunanistan örneğinde görüldüğü üzere, bölgesel işbirliklerini çeşitlendirmeye ve bu temelde farklı stratejik işbirliklerine yöneldiğini söyledi.

Coşkun, şu değerlendirmesini aktardı:

"Esas sorun Washington ile Ankara'nın birbirlerine gerçek anlamda bir müttefiklik ruhundan ziyade, münferit çıkarlardan hareketle, transaksiyonel bir optikten bakıyor olmaları. Böyle olunca ilişki, tarafların karşılıklı olarak birbirlerinin hassasiyet alanlarına saygı gösterme reflekslerinin nispeten azaldığı bir noktaya indirgenmiş oluyor. İlişkilerdeki yeni gerçek, yeni paradigma buysa, o zaman ilişkiler iniş çıkışlara gebe, konjonktürel etkilere göre yön alacak bir konuma indirgenmiş olur. Ama kanımca, böylesine kaderine terkedilmiş bir ilişki ne Türkiye ne de ABD'nin çıkarları bakımından doğru…"

"Mutsuz bir evliliğe benziyor"

Biden, ABD başkanlığını devraldığından beri Batı karşıtı söylemleri ve Türkiye demokrasisinde gerilemeye yol açan adımları nedeniyle Erdoğan'a takındığı mesafeli tutumunu sürdürüyor. Biden'ın Avrupalı müttefikleri ile Rusya konusunda yaptığı çok sayıda toplantıya Erdoğan'ı davet etmemiş olması, bunun bir göstergesi olarak görülüyor.

Washington-Ankara hattındaki gelişmeleri yakından izleyen Amerikalı tarihçi Dr. Howard Eissenstat'a göre, ABD-Türkiye ilişkileri mutsuz bir evliliğe benziyor.

St. Lawrence Üniversitesi öğretim üyesi ve Washington merkezli Ortadoğu Merkezi (MEI) uzmanlarından olan Eissenstat, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Türk-Amerikan ilişkileri mutsuz bir evliliğe benziyor. Ama boşanmanın sonuçları tasavvur edilemediği için, pek çok evlilikte olduğu gibi, ilişkiler sürüncemede kalmaya devam ediyor" görüşünü dile getirdi.

"AKP, ABD karşıtlığını silah olarak kullanıyor"

Eissenstat'a göre, Türkiye ile ABD'nin geçmişte olduğu gibi yeniden çok yoğun ve yakın ilişkilere sahip olması, çok da gerçekçi bir beklenti değil.

"Günümüzde tarafların geçmişte olduğu yoğunlukta ortak çıkarları bulunmuyor" diyen Amerikalı tarihçi, tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş sürecinin yol açtığı değişimin de ikili ilişkileri etkilediğine işaret ederek "Türkiye ile ABD arasındaki tüm sorunlar AKP hükümeti kaynaklı değil. Ama Erdoğan hükümetinin dış politikayı yönetme şekli, ilişkilerin daha da kötüye evrilmesine yol açtı. AKP iktidarda kaldığı müddetçe de bir değişiklik olmayacaktır" dedi.

Türkiye'de geçmiş dönemlerde de ABD ve Batı karşıtlığının söz konusu olduğunu söyleyen Eissenstat, "Yeni olan ise AKP hükümeti ve iktidar yanlısı basının, bunu hiçbir Türk hükümetinin yapmadığı kadar araçsallaştırıyor ve bir silah olarak kullanıyor olması" tespitini aktardı.

Derin güven bunalımı

AKP hükümeti, ABD'ye güvenmiyor. AKP içinde ABD'nin 2016 darbe girişiminin arkasında olduğu inancı hakim. Ayrıca Erdoğan yönetimi, Washington'ı, Ankara'nın çıkarlarını gerektiği gibi gözetmemekle, Suriye'de YGP'ye askeri destek sağlayarak Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmakla suçluyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, Eylül ayında Mersin polisevini hedef alan saldırıyı "ABD merkezli bir eylem" olarak nitelendirmesi, Kasım ayında İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki saldırı sonrasında da ABD'nin taziye mesajın kabul etmediklerini vurgulayarak "Müttefikliğimiz tartışmalıdır" açıklamasını yapması, bu güvensizliğin ulaştığı boyutu ortaya koyuyor.  

Howard Eissenstat, ABD'de de Türkiye ile müttefiklik ilişkisine inancın büyük ölçüde yitirildiğine dikkat çekti. Amerikalı tarihçi, "ABD Kongresi'nde AKP hükümetine yönelik büyük kızgınlık mevcut. Pentagon ve Dışişleri'nde, yani ABD yönetiminde ise 'Bu ilişkide neyi kurtarabiliriz?' sorusuna yanıt aranıyor. Bu da aslında Türkiye'nin bir NATO müttefiki olarak değil, koşullar el verdiği ölçüde, ilişkilerin bir şekilde muhafaza edilmeye çalışıldığı bir tür partner olarak görüldüğünü gösteriyor" dedi.

Biden F-16'lar için ağırlığını koyar mı?

Peki ABD, Türkiye'deki seçimlerden önce Türk hükümetinin F-16 taleplerine onay verir mi?

Soruyu "Buna ihtimal vermiyorum" sözleriyle yanıtlamaya başlayan Howard Eissenstat, Washington'da Türkiye'deki seçimlerden önce Erdoğan'a "can simidi atma" konusunda isteksizlik olduğunu söyledi ve şunları kaydetti:

"Çünkü görünen o ki, Ankara, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliklerini de seçimlerden sonraya bırakmayı planlıyor. Ayrıca özellikle Senato'da Erdoğan'a tepki çok ağır. Biden isterse ağırlığını koyarak bu talebe yeşil ışık yakılmasını sağlayabilir. Ama Biden'ın seçimler öncesinde siyasi sermayesini Erdoğan'ı destekleyecek şekilde kullanmasını beklemiyorum. Size yardımcı olmayan biri için neden kişisel siyasi sermayenizi kullanmak istersiniz ki?"

Sıtkı Ayan hamlesi Erdoğan'a mesaj mı?

ABD'deki Halkbank ve Sezgin Baran Korkmaz davalarında yaşanacak muhtemel gelişmeler de AKP hükümeti için ciddi endişe kaynağı oluşturuyor. Ayrıca ABD Hazine Bakanlığı'nın geçtiğimiz haftalarda Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen iş insanı Sıtkı Ayan ve şirketleri hakkında yaptırım kararı alması da çok önemli bir hamle olarak görülüyor.

ABD Hazine Bakanlığı açıklamasında, Sıtkı Ayan tarafından yönetilen bir uluslararası ağın, İran Devrim Muhafızları adına yüz milyonlarca dolar değerinde petrol satışı yaptığı vurgulandı.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken de Twitter paylaşımında, "İşadamı Sıtkı Ayan yıllardır İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hizbullahı'na destek sağlıyor" ifadelerine yer verdi, Ayan'ın liderlik ettiği, uluslararası alanda petrol kaçakçılığı yapan ve kara para aklayan bu ağa karşı yaptırım kararı aldıklarını belirtti.

Biden yönetiminin bu hamlesini değerlendiren Eissenstat, "Bu yaptırım kararı, Erdoğan'ın şahsını çevreleyen işbirliklerine ve iş insanlarına uzanıyor ve bunun tam da seçimlere gidilen bir süreçte olması gayet tabii ki dikkat çekici" dedi.

Erdoğan'ın ABD'nin yaptırım politikalarını zorbalık ve gayrimeşru olarak gördüğünü ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanmamış hiçbir yaptırımı kabul etmediğini anımsatan Amerikalı uzman, "Türkiye'nin İran ve Rusya ile ticari bağları gerilim oluşturmaya devam edecek. Erdoğan bir anlamda ideolojik olarak yaptırımların etrafından dolaşmaya kendini adamış durumda çünkü bunların gayrimeşru olduğuna inanıyor. Ama ABD'nin yaptırımlarını uygulamanın bedeli, maliyetleri var. Halkbank'ta bunu gördük, S-400'lerde bunu gördük ve anlaşılan o ki bu tür adımları görmeye devam edeceğiz" şeklinde konuştu.

Gözler Türkiye seçimlerine çevrildi

Gelecek yıl ABD-Türkiye ilişkilerinin seyrini belirleyebilecek, pek çok zorlu gündem maddeleri bulunuyor. Listenin ilk sıralarında, Ukrayna savaşıyla ilgili muhtemel gelişmeler, Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyinde yeni bir operasyon hazırlığı, Doğu Akdeniz ve Ege'de yaşanması muhtemel gerilimler ve Türkiye'de yapılacak seçimler yer alıyor.

Howard Eissenstat, tıpkı Brüksel ve Berlin'de olduğu gibi Washington'da da Türkiye seçimlerinden muhalefetin galip çıkması yönünde güçlü bir beklenti olduğunu dile getirdi.

Howard Eissenstat, "Muhalefetin kazanmasının Türk demokrasisi için önemli olduğu düşünülüyor. Mevcut iktidarın, başka hükümetlerin olmayacağı kadar istikrarsız ve zor bir partner olduğu kanaati de bu beklentide etkili tabii ki. Şayet muhalefet kazanamazsa Türkiye ile ABD arasında karşılıklı suçlamaların ve şikayetlerin süreceği mutsuz bir evlilik devam edecektir, işbirliği de gittikçe azalacaktır" dedi.

"Muhalefetin kazanması imkansız değil"

Yaklaşan seçimler öncesinde Türkiye'de yaşanan gelişmeler, muhalefetteki siyasi partiler, siyasetçiler ve medya üzerinde artan baskılar, Washington'da da yakından izleniyor.

Amerikalı tarihçi Eissenstat, Erdoğan'ın artan baskısına rağmen muhalefetin seçimleri kazanabilmesinin mümkün olduğu görüşünde.

"Rusya'da muhalefet seçimleri kazanamaz çünkü farklı bir tür otoriterlik söz konusu. Ama Türkiye'de bu mümkün olabilir" gözlemini dile getiren Eissenstat, 90'lı yıllarda yeşeren Türk sivil toplumunun AKP'nin 20 yıllık tek parti iktidarına rağmen gücünü koruyabildiğine vurgu yaptı, Türkiye'nin geleceği konusunda karamsar olmadığını söyledi.

"Erdoğan ne yaptıysa halkı ikna edemedi"

AKP'nin 20 yıllık iktidarına rağmen Erdoğan'ın, Türkiye'de arzu ettiği değişimi sağlayamadığını kaydeden Eissenstat, "Türkiye, yeni bir kimlik inşa etme fikrine kendini adamış bir iktidara rağmen, çok canlı, farklı siyasi kimlikler ve çeşitliliğin olduğu bir ülke olmaya devam ediyor. Başka otoriter ülkelere kıyasla Türkiye'deki sivil toplum hâlâ çok güçlü. Mesela çevre hareketleri var, aktif bir LGBTİ topluluğu var. Türkiye'de çalışkan, girişimci, imkan verildiğinde de çok dinamik olan bir toplum var" gözlemini aktardı.

Türkiye'de 25 yaşın altındaki herkesin, AKP'nin seçtiği kitaplarla verilen eğitim sisteminden geçtiğini, ama buna rağmen Erdoğan'ın 'altın nesil' yetiştirme hedefinde arzu ettiği sonuca ulaşamadığına işaret eden Amerikalı tarihçi sözlerini şu değerlendirmeyle tamamladı:

"Otoriterleşmenin, sokak gösterilerinin bastırılması gibi gerçekten etkin olduğu yönler oldu ama Erdoğan ne yaptıysa halkı ikna edemedi. Otoriter yönetimlerin çoğunluğunun halkı ikna etmek gibi bir dertleri yok tabii ki. Ama Erdoğan, bunu istedi. Halkı temsil ettiğine, onların çıkarlarını savunduğuna inanıyor ve halkı ikna etmek istiyordu. Ama bunu başaramadı. Türkiye'deki sivil toplumun direnci beni gerçekten çok etkiliyor."
<< Önceki Haber ABD-Türkiye ilişkilerini 2023'te ağır bir sınav bekliyor Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER