Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2016 yılında, Suriyelilerin Avrupa'ya kitlesel göçünü önlemeyi amaçlayan ve bu göçmenlerin Türkiye’de kalmalarını sağlamak için Türkiye'ye yönelik mali yardımlar öngören bir anlaşma imzalanmıştı.
Peki, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi durumunda uygulamayı taahhüt ettiği göçmen politikası, henüz mülteci krizine kapsamlı bir çözüm getiremeyen Avrupa Birliği tarafında nasıl karşılanıyor?
VUB (Brüksel Özgür Üniversitesi) ve Brussels School of Governance’dan Dr. Demir Murat Seyrek, uzun yıllardır Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerini takip ediyor.
Seyrek'e göre, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turu sonrası milliyetçi bir çizgiye kayması ve Zafer Partisi ile çarşamba günü imzalanan mutabakat metni, Avrupa Birliği içinde kafaları oldukça karıştırmış durumda.
Avrupa’da olası bir mülteci krizine yönelik bir panik havası olmadığını belirten Seyrek, "Bu anlamda Avrupa Birliği içerisinde ciddi bir hazırlık da görmüyoruz. Büyük soru işaretleri oluşsa da seçildiği takdirde Kılıçdaroğlu ile demokratik değerler ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir diyalog ortamı oluşabileceği görüşü hâlâ hakim." şeklinde konuşuyor.
Avrupa Birliği seçimlere ilişkin 'bekle, gör' politikası izliyor
Öte yandan Avrupa Birliği'nin seçim sonuçlanana kadar "bekle, gör" politikasını benimsediğini belirten Seyrek, "Burada bir etken de AB içerisinde Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçileceğine neredeyse kesin gözü ile bakılması. AB, Türkiye’de her an değişen siyasi dinamikleri okumakta çok zorlanıyor ve seçimin henüz sonuçlanmadığını tam olarak kavrayabilmiş değil." değerlendirmesinde bulunuyor.
Sığınmacıların tamamının bir yıl içerisinde uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde nasıl gönderileceği hususunda soru işaretleri olduğunu söyleyen Seyrek, "Bu net de değil gerçekçi de değil. Böyle bir sürecin nasıl yönetileceği ve bunun başta Rusya ile ilişkiler olmak üzere dış politikaya nasıl yansıyacağı AB içerisinde merak edilen konular arasında." ifadelerini kullanıyor.