İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Turgut Kazan, Yargıtay’ın Can Atalay kararının TBMM’de okunarak vekilliğinin düşürülmesinin, Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’ni tanımadığı anlamına geleceğini söyledi.
Gazete Oksijen’den İlke Gürsoy’un sorularını yanıtlayan Turgut Kazan, Türkiye’de yargının yargı olmaktan çıktığını söyledi. Kazan, “61 yıldır avukatım. Sıkıyönetim gördüm, darbe gördüm; yargıda bu kadar kötü bir döneme rastlamadım” diye konuştu.
ESKİDEN OLSA SAVCI VEYA YARGIÇ HESAP VERİRDİ
Kendisine “Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, Türkiye’de bir kişinin ölümüne yol açan bir kazaya karıştı, ağırlıklı kusurun kendisinde olduğunu da gördük, öğrendik. Ve 27 bin 300 lira para cezasıyla dava kapandı. Her detayı bilemeyebiliriz elbette ama bu hukuki manzara ne gösteriyor?” sorusu yöneltilen Kazan’ın ilk değerlendirmesi şu şekilde oldu:
“Bir ülkede iyi işleyen bir hukuk düzeni varsa bunu zaten beklemezsiniz, ‘acaba ne olacak’ demezsiniz çünkü ne olacağı bellidir. Ama söz konusu Türkiye ise herkesin böyle bir kaygısı başlıyor. Bir defa, bir yabancının öyle bir olayda serbest bırakılması mümkün değil. Eskiden olsa Türkiye’de bunu yapan savcı veya yargıç hesap verirdi, hiç mümkün değildi.
Ama burada zaten yukarıdan talimatla bırakılıyor. Allah göstermesin, böyle bir kazayı siz yapmış olsanız, hastaneden iyi bir haber gelene kadar evinize gidemezsiniz. Karakol onu bekler, savcı onu bekler. ‘Taburcu edildi’ denirse sizin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak adresinizi, kimliğinizin fotokopisini alırlar, polis öyle bırakır. Ama bir yabancı bırakılamaz, yargılama devam ediyor, nasıl infaz edeceksin? Tutuksuz yargılanması kararı veriliyorsa da yurtdışına çıkması yasaklanır. Ama şimdi uçaklar hazırlanıyor.”
TÜRKİYE’DE HUKUKUN ZERRESİ YOK
Turgut Kazan, ardından şu değerlendirmelerde bulundu: “Bunu sıkça söylüyorum; Türkiye’de hukukçu olmak denizi olmayan bir ülkede deniz kuvvetleri komutanı olmak gibi. Hukukun zerresi yok. Bıraktık hukuku, kendi yaptıkları kanunları da tanımıyorlar. Kendileri söz konusuysa o kanun yokmuş gibi davranılıyor.
Yani bu soruyla başlamanızın aykırı bir tarafı yok çünkü zaten Türkiye’de yargı, yargı olmaktan çıkmıştır. Gezi davasında da aynı şey. Mahkumiyet kararı verilen 312’nci madde ‘cebir ve şiddetle’ diye başlıyor. O da sonuca ulaştırmaya, hükümeti devirmeye ‘elverişli’ olacak. Ben 15-16 Haziran 1970 olaylarının davasında da DİSK sanıklarının müdafiliğini yaptım. O gösteriler de bir kanunun çıkmasını önlemek için İstanbul ve Kocaeli’de yapıldı.
Müthiş gösterilerdi, sıkıyönetim ilan edildi falan filan. Ama sonuçta toplantı ve gösteri kanununa muhalefetten yargılandı insanlar. Gezi’de de mesele gerçekten ağaçtı. Parkın korunması için başladı her şey. İnsanlar öncesinde yargıya başvurdu, buradan yola çıkarak hükümeti devirme planı olsa böyle mi yaparlar? Bu bir yürüyüştü, bir tepkiydi ve gerçekten Türkiye için bir demokrasi şöleniydi.”
NUMAN KURTULMUŞ OKUTMUYOR, ERDOĞAN BASTIRIYOR
Kendisine TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a yazdığı mektup sorulan Kazan, şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanının bu işte direttiğini görüyorum. Hem kendisini tanıdığımız için hem de izlediği çizgiye bakarak, onun bu konuyu Gezi konusunda bir fire olarak gördüğünü anlıyorum. Ve bu fireye tahammülü yok. Ama şunu da kabul etmemiz gerekir ki Numan Kurtulmuş bugüne kadar kararı okutmadı.
Önceki dönemde, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ilk kararını da okunması için TBMM’ye göndermişti, Kurtulmuş onu da okutmadı. Belli ki istemiyor ama Erdoğan çok bastırıyor. O yüzden okutma ihtimali bayağı ciddi. Ben bir hukukçu olarak bunu okumanın mümkün olamayacağını söylemiş oluyorum hiç değilse. Hukukçu olarak bu kadarını yapabiliriz, başka ne yapabiliriz?”