Takan'ın yazısından lgili bölüm şöyle:
Her gün "Kabile devleti miyiz?" diye yazacak hale geldik!..
R. Erdoğan, Polonya dönüşü, havada, kabin ekibi gazetecilerine istifada direnen belediye başkanları için, "sonuçları çok ağır olur" dedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, söz konusu başkanlara, direnmeleri halinde partiden ihraç edilemeyeceklerini fakat bakanlık aracılığıyla azledileceklerini söyledi. "Türkiye bir hukuk devleti değil mi" diye sorup sizleri güldürme niyetinde değilim. 20 Temmuz 2016'dan bu yana OHAL ve KHK rejimi ile girdiğimiz idari sürecin doğal sonuçları bunlar!.. Bu başkanlar, bedeli ağır olan neler yapmışlar ki?.. Eğer bir Cumhurbaşkanının istifasını alenen isteyeceği suçlar işlemişlerse, İçişleri Bakanlığı'nın azli söz konusu ise Cumhuriyet Savcıları ne iş yapar?.. Neden sesleri çıkmaz?.. Direnmeyip, kuzu kuzu istifa ederlerse ima edilen suçlarının üstüne Siirt battaniyesi mi serilecek?.. Saray'dan fısıldanan bilgilere göre, başkanlar için Adalet ve İçişleri Bakanlıkları müştereken devreye sokulmuş. Melih Gökçek dosyaları üzerinde Ankara adliyesinden 5 savcıya çalışma görevi verilmiş... Haydi bakalım... Çıkın işin içinden eğer çıkabilirseniz?.. Yoksa, kabile devleti miyiz?..
R. Erdoğan önceki gün, akşamın ilerleyen saatlerinde programında görünmemesine rağmen Binali Yıldırım ile görüştü. Görüşmeye, Yıldırım'ın yanı sıra Erdoğan ailesinin ileri gelenleri de katıldı. Toplantıda, "metal yorgunu" belediye başkanları, il başkanlarının durumlarının yanı sıra erken seçim de ele alındı. Can sıkıcı anket verileri değerlendirildi. Nihai karar daha sonraki toplantılara bırakıldı...