3 MÜEBBETLE YARGILANAN AHMET TURAN ALKAN, ‘İNANDIĞIM ŞEYLERİ YAZDIM, BUNUNLA ONUR DUYUYORUM’
Kapatılan Zaman gazetesinin yaklaşık 17 aydır tutuklu eski yönetici, yazar ve çalışanları, bugün tekrar hakim karşısına çıktı. Duruşma İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesinde bulunan salonda başladı.
Davanın ikinci oturumunda davanın tutuksuz sanıklar İhsan Duran Dağı, Ahmet İrem, Ali Hüseyinçelebi,, Osman Nuri Arslan, Osman Nuri Öztürk, Lale Sarıibrahimoğlu, Nuriye Akman ve Orhan Kemal Cengiz’in sorguları yapılacak.
Ahmet Turan Alkan: İnandığım şeyleri yazdım, bununla onur duyuyorum
Gün içindeki duruşmada eski Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan davada söz aldı ve şunları söyledi: “Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz. Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı. Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz. Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı? Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay. Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle. Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor. Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyım gelinceye kadar da yazdım. İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.”
“Bu tavrım evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır”
Alkan şöyle devam etti: “Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum. Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor?”
“Uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında”
“Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum. Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm. Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz. En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F…’cü diye. Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı? Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında. Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.”
“Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı”
“Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız. Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.
“Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır”
Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.
Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
[CANLI ANLATIM]
Duruşma başlıyor, izleyiciler mahkeme salonuna alındı
Duruşmada tutuksuz yargılanan Ahmet İrem savunmasını yapıyor: “Cihan Haber Ajansı’nda çalışıyordum. Aralık 2016’dan beri züccaciye işiyle uğraşıyorum. Adım iddianamenin en başında ve en sonunda geçiyor. Ne yaptığımı bilmiyorum.İddianamede benim hakkımda herhangi bir suçlama olmadığı için beraatimi talep ediyorum.” dedi.
Tutuksuz yargılanan Ali Hüseyin Çelebi savunma yapıyor: “Zaman gazetesinin seri ilan bölümünde çalıştım. 14 Nisan 2016’da ayrıldım. Kayyım heyeti terörle bağlantısı olabileceklere tazminat ödemesi yapmıyordu. Bana 3 kez kısmî tazminat ödemesi yaptılar. Çalıştığım sürede fatura gibi muhasebe evrakının bilgisayar sistemine kaydını yapıyordum. İmza yetkim yoktu, vasıfsız bir çalışandım. Çalışanların maaşları Bank Asya’ya yatırıldığı için hesabım var, ancak herhangi bir talimatla bankaya para yatırmışlığım yoktur. Suçlamaların hepsini reddediyorum. Beraatimi talep ediyorum.” dedi
Tutuksuz yargılanan Timaş yayın grubu başkanı Osman Nuri Öztürk savunmasını yapıyor: “Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye yüzde 4 gibi küçük bir hisseyle ortak oldum. Ben ortak olduğumda şirketin Feza A.Ş. ile ilgisi yoktu. Feza A.Ş. ortak olunca düşündüğüm işlerin yapılamayacağını anladım. 2013 sonunda ayrıldım.Cihan Medya Dağıtım’ın Türkiye genelinde dağıtımı yoktu. Yaysat’ın yaptığı dağıtımı il merkezlerinde Cihan Medya görevlileri alıp kent içi dağıtımı yapıyordu.Demokrasinin ortadan kaldırılması için yapılan darbe girişimine karşı net duruş gösterdim. Bunun için suçlamalar ağır geliyor.” dedi.
Zaman yazarı olan ve Nuriye Akman ismiyle tanınan Nuriye Ural savunmasına başladı
“Terör örgütü üyeliği ve darbecilik suçlamalarını reddediyorum. 2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim. Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan gazeteci benim. O zama Sabah’ta çalışıyordum.Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu.” dedi.
Eski Zaman yazarı olan ve tutuksuz yargılanan Lale Kemal savunmasını SEGBİS’le Ankara’dan yapıyor
“İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bir yazı içinden alınmış bir cümle ile darbe suçunu oluşturan cebir ve şiddet unsuru kanıtlanmış olmuyor. Gazeteciliğimin 30 yılını siyasete müdahalelere karşı savaşarak geçirdim. 20 yılı aşkın süredir Jane’s Defense adlı prestijli savunma dergisinin muhabirliğini yapıyorum. Dergi editörünün referans mektubunu mahkemeye sunuyorum.İktidarın başlangıçtaki reformlarını destekledim. Bu reformlar kesintisiz sürdürülebilseydi. 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmezdi. Darbeden 2 gün sonraki yazımda 15 Temmuz kalkışmasının temel nedenlerinden birinin hükümetin askeri vesayeti sonlandıramamış olması olduğunu ifade ettim.”
15 Temmuz’un arka planında hükümetin TSK üzerinde yerleştirdiği demokratik denetimin tamamlanmamış olması yatmaktadır” düşüncesini sürdürüyorum. Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir. Mücadelemin bedelini kariyerimde ağır ödedim; askerin sürekli baskısı altında kaldım. Askeri vesayet karşıtı yazılarım yüzünden ana akım medyada uzun yıllar iş bulamadım. Bugün burada delilsiz ve gerekçesiz yargılanıyor olmamın gerisinde bu düşmanlığın da rolü olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir. Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup talimatla hareket ettiğimi gösterir hiçbir delil yok!
İddia mantık dışı ve hayatın olağan akışına aykırı.Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim zaten çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görememiş, ben nasıl görebilirdim?Böyle bir hiyerarşik yapı varsa güvenlik ve istihbarat birimlerinin bu yapıyı önceden görüp çökertmesi gerekmiyor muydu sorusu ortada duruyor.Örgüt adına faaliyet” iddiasına cevabım bir soru olacak: Allah aşkına, devlet kurumlarının bilmediği bir örgütü ben nasıl bilip adına faaliyette bulunacağım?İddianamede suçun şahsiliği ilkesi görmezlikten gelinerek kollektif suçlama yöntemine başvurulmuştur.”
Duruşmada eski Zaman yazarı İhsan Dağı SEGBİS’le savunma yapıyor: “İddianamede hakkımdaki suçlamalara ilişkin tek bir delil yoktur. İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman’da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin F… propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV’lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim.”
İhsan Dağı Zaman’da neden yazmaya başladığını anlatıyor: “Gazetenin sayfaları hükümetin reformlarını destekleyen demokratların buluştuğu bir platform gibiydi. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Gazetede kendi görüşlerimi yazdım, yazılarım için bırakın talimat verilmesini herhangi bir telkin bile söz konusu olmadı, olamaz. Yazılarımda AK Parti’nin reformlarını destekledim, bırakınca eleştirdim. Dış politikada barış arayışını destekledim, ideolojik yaklaşımları eleştirdim. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz. Her zaman darbe karşısında durdum. Yazılarımın içeriğine bakılmaksızın sadece bir dönem Zaman gazetesinde yazdığım için suçlanıyorum. Zaman’da yazmayı kayyım atanmadan 2 yıl önce bıraktım. Neden? Gazete 17-25 Aralık sonrası Gülen örgütünün propaganda makinesi olmaya başlamıştı.”
“İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014’te Zaman’da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. İddianamede hakkımda somut hiçbir suçlama ve delil yoktur. Atılı suçlamaları nasıl işlediğime dair bilgi, belge ve hatta iddia bile mevcut değildir. Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur. Nisan 2014’te yazmayı bırakan bir kişi yaklaşık 2.5 yıl sonra gerçekleşen alçak kalkışmayla yazılarından dolayı nasıl ilişkilendirilebilir? Kamuoyunda darbe karşıtlığıyla bilinen bir kişinin darbeyle suçlanması hayatın doğal akışına aykırı” dedi. İhsanDağı beraatini talep ederek savunmasını bitirdi.
Duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşma tekrar başladı
Müştekiler avukatı katılma talebinin değerlendirilmesini istedi. Müştekiler arasında Erol Olçak varisleri de var.
Duruşmada şimdi tutuklu sanıkların talepleri alınıyor.
Zafer Özsoy: “İddianamede benimle ilgili tek bir somut kanıt yok. Sadece canlı yayın aracı aldığım söyleniyor. İhlas, Cihan, Doğan haber ajansından canlı yayın aracı almak diye bir suç mu var? 501 gündür tutukluyum.”
Alaaddin Güner: “İddianamede şahsımla ilgili iddia yoktur, çalışmış olduğum şirketle ilgili iddialar vardır. Cihan Medya Dağıtım bir gazete dağıtım şirketidir. Sadece dağıtım yaptık. Yayın içeriğinden sorumlu değiliz.”
Ahmet Metin Sekizkardeş Cihan Medya Dağıtım AŞ Yönetim Kurulu başkanı olduğunun söylendiğini, ancak 4 ay süreyle danışman sıfatıyla YK üyeliği yaptığını söylüyor.
Ahmet Metin Sekizkardeş: “Hakkımda 3 kez ağırlaştırılmış müebbet isteniyor ama dosyada örgüte nasıl üye olduğuma dair tek bir satır yok.”
Şahin Alpay: Delil olarak sadece 7 yazıma atıfta bulunuluyor
Duruşmada Şahin Alpay söz aldı. Alpay şöyle konuştu: “Tutukluluğum 16 ayı aştı. 500 günü buldu. Darbeyle suçlanmamakla birlikte darbeye teşebbüs eden örgütün fikirlerini kamuoyunda yaymak ve örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandım. Delil olarak da 19 Aralık 2013-29 Mart 2014 tarihleri arasında çıkan 7 yazıma sadece başlıklarıyla atıfta bulunuluyor. Beni tanıyan herkes şiddetin siyasetten dışlanmasını en temel ilke olarak savunduğumu bilir. Sadece Zaman gazetesinde yazdığım için şüpheliyim ve özgürlüğümden mahrum bırakılıyorum. Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim.”
“15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman’da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Hayatım boyunca askeri darbelere karşı oldum. 15 Temmuz girişimini şu veya bu şekilde desteklemem için aklımı kaçırmış olmam gerekir. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum. 2011’den sonra yaptığım eleştiriler AK Parti yönetimine değil tak adam yönetimine karşı oldu. Bu eleştirilerde yalnız değildim. Ben kalkışmacı değilim. Eleştirilerim asla hükümeti, Meclis’i işini yapamaz hale getirmeyi hedeflemedim.”
“Birçok kronik hastalığım var. Bunların bir kısmı kanser riski taşıyor. Kardiyoloji uzmanınca anjiyo olmam gerektiği söylendi. İşitme kaybımın yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığı tespit edildi. Birçok kronik hastalığım olduğu gibi kalp sağlığımın da kötüye gittiği anlaşılıyor. 16 aydır özgürlüğümden yoksunum. Tutukluluğum cezaya dönüştü. Bu haksızlığa son vererek giderek azalmakta olan yıllarımı eşim, torunlarım ve çocuklarımla geçirmemi mümkün kılmanızı diliyorum.
Alpay, “Hayattan ailemle birlikte olmaktan başka beklentim yok. Vicdanınıza ve hakkaniyet duygunuza sesleniyorum” diyerek tahliyesini istedi.
Mustafa Ünal: Sorgusuz sualsiz hapse atıldım. 500 gündür tutukluyum
Zaman Gazetesi eski Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal savunma yapıyor. Ünal, ” Sorgusuz sualsiz hapse atıldım. 500 gündür tutukluyum. Neden tutukluyum bilmiyorum. Ben terörist değilim. Hayatta şiddetle işim olmadı. Ben darbeci değilim. Binlerce yazı yazdım. Darbenin lehinde bir kelime etmedim. Ben örgüt üyesi değilim. Aksini iddia ediyorsanız kanıtlamalısınız.
Eski Zaman yazarı Ali Bulaç söz aldı: “Örgütün lideri bana “Sebateyist” dedi. Bana “Bulaç mıdır bulamaç mıdır” diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor, başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok. Beraatimi, tahliyemi talep derim.”
Ahmet Turan Alkan: İnandığım şeyleri yazdım, bununla onur duyuyorum
Eski Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan söz aldı: “Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz. Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı. Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz. Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı? Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay. Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle. Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor. Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyım gelinceye kadar da yazdım. İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.”
“Bu tavrım evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır”
Alkan şöyle devam etti: “Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum. Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor? Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum. Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm. Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz. En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F…’cü diye. Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı? Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında. Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.”
“Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı”
“Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız. Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı. Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz. Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim. Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.
“Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır”
Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem. Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında. Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.
Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
***
Tek suçları yazı yazmak
Davanın 64 sayfalık iddianamesinde tüm sanıklar hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
İddianamede, isnat edilen suçlara konu olan tüm “kanıt” köşe yazılarından müteşekkil. İddianame, gazeteciler hakkında “17 Aralık 2013 tarihinde yolsuz ve rüşvet operasyonlarında sözde F..-PDY’nin kamudaki uzantılarına yazıları ile destek verdikleri öne sürülüyor. İddianame daha sonra 15 Temmuz 2016 darbesi ile bağlantılandırılıyor. İddianame yine köşe yazıları ve haberlerden yola çıkarak gazeteci ve yazarları, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, terör örgütüne üyelik” gibi suçlar yöneltiyor. İddianamede, “Görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında… şüpheli yazarların tek başına suç unsuru olduğu belirlenememekle birlikte örgütsel hedef ve amacı tamamlayan yazılar” tanımlaması da dikkat çekiyor.