Cuntanın Yassıada yargılamalarından sonra; merhum Başbakan Adnan Menderes ile bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamlarıyla zirve yapan hukuksuz uygulamalar, tarihe kara bir leke olarak geçti. Türkiye'ye aynı uygulamaları 55 yıl sonra, Menderes ve arkadaşlarının izinden gittiklerini iddia eden siviller yaşatıyor.
[27 MAYIS 1960 TÜRKİYESİ]
Yassıada Hakimi Başol: Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor!
Darbe dönemlerinin en belirgin özelliği hukukun askıya alınması. 1960 darbesi sonrasında hukuka keyfilik egemen oldu. Bu keyfilik, başta Menderes ve arkadaşlarının idamı olmak üzere Yassıada yargılamaları sırasında pek çok işkence ve zulmün yaşanmasına sebep oldu. Yassıada Başhâkimi Salim Başol’un “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” sözü bu keyfiliği ortaya koymuştu.
7 bin subayın orduyla ilişiği kesildi, bin 402 öğretim üyesi görevden alındı
Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idamına karar veren Yassıada Mahkemesi’nde hâkim, savcı ve soruşturma kurulu üyesi olarak görev yapan yargı mensuplarının neredeyse tamamı daha sonra ödül olarak yüksek yargıya terfi ettirildi. Tasfiyeler de o cuntacıların yani vesayetin eliyle gerçekleştirildi. Örneğin tutuklananlar sadece Demokrat Partili milletvekilleri bakanlar değildi. Onlar içinde Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut gibi paşalar da vardı. 275’i general olmak üzere 7 bin subay emekli edildi. Bin 402 öğretim üyesi görevinden alındı. 520 hakim ve yargıç tasfiye edildi. Danıştay’daki 54 kişilik yargıç kadrosundan 28’i de tasfiye edilenler arasında yer aldı.
Buna karşılık “Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor.” diyen Başhâkim Salim Başol, 61 Anayasası’yla kurulan Anayasa Mahkemesi’ne üye yapıldı. Yassıada Mahkemesi Başsavcısı Ömer Altay Egesel de İzmir Cumhuriyet Savcısı iken darbeden sonra Yüksek Adalet Divanı Başsavcılığı’na getirildi. Anayasa Mahkemesi’nin ilk heyetindeki 15 asıl üyeden 4’ü Yassıada Mahkemesi’nde görev alanlar, 5’i darbecilerin oluşturduğu Kurucu Meclis üyeleri arasından seçildi. 1960 darbesi sırasında Yargıtay 2. Ceza Dairesi üyesi olan Necdet Menteş, darbeden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada Mahkemesi Yüksek Soruşturma Kurulu üyeliğine getirildi.
‘Düşükler, sabıklar’ yaftasıyla cadıavı
27 Mayıs’tan itibaren bir cadı avı başlatıldı. Demokrat Partililer askerî araçlara doldurulup hapishanelere götürüldü. DP’liler sabıklar yargılananlar ‘düşükler’ diye itham edildi. Toplumda nefret dili oluşturuldu. İl, ilçe, bucak ve nahiye başkanları ile muhtarlar ve küçük yörelerde özellikle DP’li bilinen eşraftan kim varsa gözaltına alındı. Kundakçılık, Kur’an baskısı, 6-7 Eylül olayları, Selanik’teki bombalama hadisesine varıncaya kadar her konu ve iftira adeta bir torbada toplanıp suçlama haline getirildi. Sıradan vatandaşların kendi aralarındaki kavgalara ilişkin dilekçeleri bile mahkemeye delil olarak sunuluyordu. Lütfi Kırdar’ın cenazesinden dönen ve yakalanan 75 kişi ellerindeki kazma küreklerden dolayı şüpheli diye alınıp, Yassıada’ya tünel kazıp sanıkları kurtarmak istedikleri gerekçesiyle ‘Tünelciler Davası’nda yargılandı.
Medya, yalanlarla idamı ve hukuksuzluğu meşrulaştırdı
27 Mayıs’ta cuntanın yanında yer alan medya, darbede büyük bir rol üstlendi. Adnan Menderes ve bakanlarının tutuklanmasını “Milletçe bayram sevinci içerisindeyiz” üst başlığı ile duyuran gazeteler oldu. Dönemin gazeteleri, DP’nin yüzlerce genci öldürdükten sonra kamyonlarla mezarlıklara getirip gizlice gömdüğünü, bir kısmının hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiğini bile yazdılar. Yandaş medyanın attığı manşetlerin birinde ‘Sabık iktidar’ olarak tabir ettiği DP’nin taraftarlarını silahlandırmaya çalıştığı ve ordudan 37 bin tüfek istediği iddiaları yer alıyordu.
[2015 TÜRKİYE'Sİ]
17-25 Aralık soruşturmaları sebebiyle savcı ve hakimler sürülüyor, tutuklanıyor. 27 Mayıs günlerinde ellerinde kazma kürek cenazeden dönenlere 'Yassıada'ya sabıkları kurtarmaya gidiyorlar' diye 'Tünelciler davası' açıldı; DP'liler, işadamları hedef yapıldı. Şimdi masum insanlar 'makul şüphe' ile gözaltına alınıyor, işyerleri basılıyor; vergi baskınları yapılıyor. Özel teşebbüsler, kanun zoruyla kapatılıyor; mallarına el konuluyor.
Proje mahkemeler, talimatları uyguluyor
Zaman'da yer alan habere göre, 17-25 Aralık’tan sonra ülkenin geçirdiği hukuki, siyasi ve bürokratik travma ise ‘Askeri Darbe’ dönemi hukuksuzluklarını mumla arattı. Muhalif olan kesimler hukuki hiçbir karşılığı olmayan ‘paralelci olmak’ safsatasıyla suçlandı. Hukukta "paralelci" olmak diye tanımlanmış bir suç olmadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle ‘hukuki altyapısı’ oluşturuldu ve Sulh Ceza Hâkimlikleri oluşturuldu. Kendi içinde kapalı devre sistemle çalışan hakimliklerle, yüzlerce insan tutuklandı, binlerce insan işten çıkarıldı ya da ilgisiz yerlere tayin edilerek mağdur edildi. Erdoğan’ın ‘daha tutuklanacaklar var’ sözlerinin ardından hukuk suça uyarlandı, isnat edilen iddia ile ilgili deliller üretildi. Aylardır Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve tutuklu bulunan polis memurları ile ilgili hâlâ bir iddianame hazırlanmış değil. Hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan Hidayet Karaca ve 62 polisle ilgili tahliye kararı veren 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimleri verdikleri karardan ötürü tutuklandı. Karaca ve tutuklu polisler hakkında ikinci kez yazılan tahliye müzekkeresini imzalamayan nöbetçi savcı, gözyaşları içinde “Başıma gelecekleri biliyorum ama imzalayamam, imzalarsam beni kesin meslekten atarlar.” diyerek siyasi iktidarın yaptığı baskıyı itiraf etti.
Bin 776 emniyet amiri emekli edildi
17 Aralık sürecinin ardından ‘hukuka darbe’ planını devreye sokan AKP de cuntacıların yöntemini uyguladı. ‘Kadro fazlalığı’ gerekçesiyle tıpkı 27 Mayıs’ta olduğu gibi kanunla bir gecede bin 776 birinci sınıf emniyet müdürü emekliye sevk edildi. Sayının 2., 3. ve 4. emniyet müdürleriyle birlikte 3 bin 500’ü bulması bekleniyor. 2 bin 517 yargı mensubunun görev yeri değiştirildi. 24 ilin başsavcıları, tenzil-i rütbe ile savcı olarak değişik illere atandı. 17 Aralık soruşturmasını yürüten savcılar meslekten atıldı. İktidarın isteği doğrultusunda karar verenler ise terfi ettirildi. Bakan çocukları ve Reza Zarrab’ın da aralarında bulunduğu 5 şüpheli hakkında tahliye kararı veren hâkim İslam Çiçek, Sulh Ceza hakimliğine getirildi. Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ile birlikte altı kişinin tahliye kararının altında imzası olan hâkim Hulusi Pur da Sulh Ceza Hâkimliği’nden Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na getirildi. 17-25 Aralık’tan sonra Adana’ya atanan ve burada polislere ve MİT TIR’larını durduran askerlere operasyon yapan savcı Ali Doğan, önce İstanbul’a başsavcı vekili olarak atandı. Daha sonra Küçükçekmece Başsavcılığı’na atandı. 25 Aralık dosyasını kapatan İrfan Fidan, Fuzuli Aydoğdu ve İsmail Uçar İstanbul Başsavcı vekilliklerine getirildi.
Parti afişleri suç, hayırsever vatandaşlar burs verdiği için suçlu
Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın “Cadı avıysa, evet cadı avı başlatılacak.” sözünün ardından kamu kurumlarında asılsız ihbarlar ve fişlemelerle cadı avı başlatıldı. İşadamı ve sanayicilerin evlerine algı operasyonu gerçekleştirildi. Manisa’da Malatya’da, Konya’da işadamlarına, hayır derneklerine baskınlar yapıldı. Makul şüphe yasası çıkarıldıktan sonra CHP ve MHP’nin seçim çalışmalarında kullandığı afişler bile ‘makul şüphe’ gerekçesiyle proje mahkemeler tarafından toplatıldı.
Mağduriyet için Kabataş ve Sümeyye’ye suikast yalanı
Medya, 1960 Darbesi’nde olduğu gibi bugün de muktedirlerin propaganda aracı olarak kullanılıyor. O gün gazeteler Menderes ve arkadaşları aleyhine haberler yayınlayarak darbenin zeminini hazırlarken, bugün sivil iktidar eliyle yapılan ve darbe dönemi uygulamalarını da aratan hukuksuzluklar, medya eliyle meşrulaştırılıyor. Kupür davaları hazırlanıyor. Kamuoyuna psikolojik harp haberleriyle önce ikna çalışmaları yapılıyor, ardından delilsiz suçlamalarla davalar açılıyor. ‘Kabataş olayı’ gibi toplumu birbirine düşürmek için kumpaslar kuruldu. ‘Sümeyye Erdoğan’a suikast’ yapılacağı iftirası atılarak mağduriyet algısı oluşturuldu. İnternette alışveriş sitelerinde satılan çay lekeli kâğıtlar kullanılarak masum insanlar, din alimleri mason ilan edildi. “7 bin kişiyi böyle dinlediler” yalanıyla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk ve casusluk soruşturmalarını kapattılar. ZAMAN