Aralarında Ankara, Diyarbakır, Sakarya, Adana ve Bursa barolarının da bulunduğu 24 baronun Çocuk Hakları Merkezleri, 2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu için açıklama yaptı. Halen gerekli altyapısı oluşturulamadığı için amacına uygun şekilde işlerliğin sağlanamadığını belirten barolar, devlet olmak üzere ilgili tüm kişi ve kurumları yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı.
Ankara, Adana, Hatay, Bartın, Malatya, Bitlis, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Eskişehir, Gaziantep, Manisa, Giresun, Aydın, Bursa, Kütahya, Batman, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa ve Tekirdağ barolarının Çocuk Hakları Merkezlerinin yaptığı yazılı açıklama şöyle: "Tarihte en geniş katılımlı insan hakları belgesi olarak tanımlanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiştir. Modern çocuk hakları ve çocuk adalet sistemi paradigmasına da ışık tutan sözleşme ile devletler; ayrım gözetmeme, çocuğun üstün yararı, yaşama, gelişme ve katılım haklarının güvenceye alınmasına dair temel değerler etrafında birleşmişlerdir. Ancak bu noktada söz konusu değerlerin içselleştirilmesi sorunsalı gündeme gelmektedir.
Çok değil, 02.09.2015 tarihinde üç yaşındaki Aylan Kurdi'nin sahile vuran cesedi, insanlığın kendisi ile yüzleşmesine neden oldu. Aylan Kurdi, ailesi ile birlikte gayriresmi olarak Muğla'nın Bodrum ilçesinden Yunanistan'ın İstanköy Adası'na şişme botla geçmeye çalışırken annesi ve kardeşi ile birlikte boğularak hayatını kaybetmişti.
EN FAZLA YARA ALAN KESİM ÇOCUKLAR
Suriye'deki iç savaş nedeniyle yaşanan kitlesel göçlerde, ülkemizdeki göç yönetimi ve yasadışı göçle mücadeledeki yetersizliklerden en fazla yara alan kesimin çocuklar olduğu; bu süreçte çocukların yaşama ve korunma haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. Yasal kapsamda yaşama, sağlık, eğitim ve barınma haklarına ilişkin düzenlemeler mevcut olmakla birlikte, göç yönetimindeki idari yetersizlikler ve altyapı sorunları nedeniyle sığınmacı ve mülteci çocuklar yasaların sağladığı bu haklara erişememekte, iyi beslenememekte, sosyal izolasyon ortamında büyümekte, hastalandıklarında uygun tedaviler görememekte, nitelikli eğitim haklarından mahrum kalmakta ve her türlü riske açık hale gelmektedirler.
Mülteci yoksulluğu, beraberinde çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, dilencilik, çocuk fuhuşu ve ticareti de mücadele edilmesi gereken komplike sorunlar olarak artış göstermektedir. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 22. maddesine göre, Türkiye kendi topraklarında mülteci olan tüm çocukların Sözleşmede yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
Çocuklara yönelik bu risk faktörlerinin ortadan kaldırılması için öncelikle idari kapasitenin güçlendirilmesi, göç yönetimine dair idari mekanizmaların geliştirilmesi, yasadışı göç ve insan ticareti ile mücadelede eden kurumlar arasında etkin koordinasyonu sağlayacak politikalar geliştirilmesi ve eş zamanlı olarak uluslararası işbirliği mekanizmaları oluşturulması, göçmenlerin topluma entegrasyonu için politikalar geliştirilmesi, özellikle çocuk ölümleri, çocuk ticareti ve fuhuşuna ilişkin soruşturmaların bağımsız bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılması gerekmektedir.
HUKUK DEVLETİ OLMANIN OLMAZSA OLMAZ GEREĞİDİR
Çocukların, sadece savaş hallerinde değil her türlü silahlı çatışma ortamında gerek doğrudan ve gerekse yakınlarının uğradığı zarar nedeniyle dolaylı olarak en çok risk altında bulunan kesim olduğu; yaşama ve korunma haklarının etkin bir şekilde sağlanması gerektiği tüm uygar toplumlarda genel kabul gören bir durumdur. Ülkenin bazı il ve ilçelerinde bir süredir devam etmekte olan silahlı çatışmalar, çocukların yaşama ve korunma haklarına ilişkin olarak, devletin BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'den kaynaklanan yükümlülüklerini işletmesini zorunlu kılmaktadır. Sözleşme kapsamında devlet (m.38), çocukların yaşama hakkını teminat altına almak zorunda olduğu gibi silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi de almak zorundadır. Yaşam hakkı ihlal edilen çocuklara yönelik soruşturmanın bağımsız bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturma ve dava aşamalarında ölüm olaylarında hayatını kaybedenlerin yakınlarının hukuki süreçlere katılımının sağlanması ve soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılması hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz gereğidir.
Çocuk hakları bağlamında, uzun yıllardır, özellikle fiziksel ve cinsel olmak üzere çocuğa yönelik her türlü istismarın yaşandığı ve sık sık toplumda infial uyandıran şekilde gündeme gelen sorunlardan biri de çocuk cezaevleridir. Bugün, çocuk cezaevlerinin var olma nedenlerinin tartışıldığı ve kaldırılmaları gerektiği yönünde oluşan sivil inisiyatiflerin çalışmaları göz ardı edilemeyeceği gibi, kapalı kurumların doğası gereği kendi şiddetini ürettiği yönündeki toplumsal gerçeklik karşısında, mevcut şartlarda cezaevleri ve tutukevlerinin öngörülen "iyileştirme" amacını gerçekleştiremediği açıktır. Tutuklamanın bir cezalandırma ve infaz olarak kullanıldığı ceza adalet sistemi içerisinde, çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılmasının en son çare olarak kullanılması gerektiği yönündeki uluslararası ilkenin, çocuğa yönelik koruma ve önleme noktasında gerekli altyapıyı oluşturamamış ülkemizde içselleştirilmediği görülmektedir.
Ceza ve tutukevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında kısa ve orta vadede, etkin soruşturma mekanizmalarının işletilmesi, faillerin cezalandırılması için etkin ve süratli yargılama yapılması; hak ihlallerinin tespiti için bağımsız izleme mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
2005 YILINDA YÜRÜRLÜĞE GİREN ÇOCUK KORUMA KANUNU'NUN İŞLERLİĞİ SAĞLANAMIYOR
BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi'nde yer aldığı şekilde, devletlerin çocukların haklarının gözetilmesinde uymakla yükümlü oldukları asgari standartları esas alan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu halen gerekli altyapısı oluşturulamadığı için amacına uygun şekilde işlerliği sağlanamamaktadır. Korunma ihtiyacı olan çocuklar için öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin sağlıklı işlemesi için bir an önce idari altyapının güçlendirilmesi, kurumlar arasında etkin koordinasyonu sağlayacak politikalar geliştirilmesi, durum analizi yapılarak eksikliklerin giderilmesi sağlanmalıdır.
Açıklamada imzası bulunan Barolar Çocuk Hakları Merkezleri olarak, 'çocukların çocuk olduğu' bilinciyle yukarıdaki önerilerin hayata geçmesi için başta devlet olmak üzere ilgili tüm kişi ve kurumları yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi içini yapılacak planlamalarda üzerimize düşen yükümlülükleri yerine getirmeye hazır olduğumuzu kamuoyuna saygılarımızla beyan ederiz." CİHAN